Tuesday, March 30, 2010

İçimizdeki çocuk; yersen...





"Yaşanmışlık", "yüreğine sağlık", "gönül dostu" neyse "içimizdeki çocuk" da öyle birşey bence. Gerçeküstü romantizmden kurtulamayan, çocukluğuna ve sözde masumluğuna kıyamayan bir grup (büyük bir grup) insanın yarattığı bir kavram işte.

İnsan iyi veya kötü, hafif şapşal, vurdumduymaz, dünyayı en doğal ve basit haliyle gözlemleyen bir çocukluk dönemi geçiriyor evrim sürecinde. Sonra birtakım tecrübelerle, göreceli zeka gelişimiyle çocukluk halinden ergen ve yetişkine dönüşüyor. Bu geçen zamanda çocukluğundan kalma birtakım özellik ya da alışkanlıklarını ısrarla tutarken, bazılarını da bırakıveriyor geçmişinde. Oyuncaklarını toplamak dışında daha büyük, daha kapsamlı sorumluluklar ediniyor. Bazen canı yanıyor, bazen can yakıyor. Yavaş yavaş büyük gibi düşünmeye, hesaplar, planlar yapmaya, riskleri azaltmaya başlıyor. Herkesle arkadaş olmuyor, hemen küsmüyor, hemen barışmıyor. Çocukluk masumluğu giderek nemlenen beton gibi toz toz dökülmeye başlıyor, ortaya yeni bir yüz, yeni bir ruh, yeni bir insan çıkıyor. Ortaya çıkan sonucu kâh beğeniyor, kâh beğenmiyor.

Yetişkin halinin uçarılıklarının, çocukluktan ısrarla taşıdığı bazı huylarının sorumluluğunu da hooop içindeki çocuğa atıveriyor. İşte bu noktada sorasım var "ne içi, ne çocuğu bilader?" diye... Takribi 12-13 yaşında bırakıp gitmiş işte o börtü böcek halin seni. Yerinde kalan boşluğu da ameliyatla aldırdığın bir organın gibi var zannedip yaşıyorsun hala. Sevgiline kendini sempatik mi göstericen, hop "içimdeki çocuk". Patavatsız mısın? Ah o çocuksu ruhun yok mu? Yok... Kabullen artık...

Sonuç olarak, yaz saati uygulamasında, "Aslında saat daha 6:00, 1 saat daha uyuyabilirim!" diyip uyumaya devam edemiyorsan, kalkıp o işe öpe öpe gidiyorsan, anla ki içinde çocuk mocuk yok senin... Bildiğin ezik büzük bir büyüksün sen...


P.S: Ben bugün bunu gördüm...

Thursday, March 18, 2010

blogtwitter

* Uğur Dündar'da tam bir Amerika Başkanı tipi gözlemledim az önce. Ama daha sempatik, daha sevilesi elbet.


* Ben eskiden spora ne kadar yakınsam, şimdi o kadar uzağım. Neden acaba?

* Facebook'a face denmesinden hiç hazetmediğim net bir gerçektir.

* Bütün günüm oturarak geçmesine rağmen akşam nasıl bu kadar yorgun oluyorum ve eve gelir gelmez koltuğa yapışıyorum çok merak ediyorum. Bu blogu hiç mi doktor okumuyor yaw? Psikolog okusa o bile yeter bana.

* Abramoviç'te Anadolu'da bir ilçede rütbeli askerlerin çocuklarını okula götüren askeri servis otobüsünün bahriyeli şoförü tipi yok mu? (anlayan beri gelsin)

* İngilizce kitaplar okumaya çalışıyorum. Kolay anlarım diye de alışverik kolik benzri kitaplar alıyorum. Kardeşim hepsinde aynı şey, 30 yaşına gelen kadına ikinci baharını yaşamak isteyen teyze muamelesi yapılıyor. 30 çok genç bir yaş değil midir? Yoksa ben de yaklaştığımdan bana mı öyle gelmektedir?

* Kimse kusura bakmasın ama Zülfü Livaneli'nin Veda filmi tam bir ilkokul müsameresi gibiydi. Konu bütünlüğü yok, oyunculara yazık edilmiş, darmadağınık birşeydi işte. Ama ben sinema işinden pek anlamıyorum galiba. Benim beğendiklerimi de kimse beğenmiyor..

* Dominos'tan pizza sipariş edince yanında Sufle de hediye ediyolar uyandıriim :)

* Ben tatlı hiç sevmezdim, 3-4 aydır sürekli tatlı yemek istiyorum. Kilo aldıkça insan daha çok tatlı istermiş. Bu da demek oluyor ki artık engellenemez bir oburluğum, küçültülemez bir göbeğim ve obezliğe doğru ferahça bir yolum var.

* Malum bankanın "üreticinin yanındayız" mottolu sessiz reklamları için Cenk'le sürekli tartışıp duruyoruz. O nefret etti ben sevdim. Uzlaşamayacağız.

* Bizi ciciş sevgili olmakla suçlayan izleyicilerimiz için geliyor (Dutchman'e selam ederim): Cenk'in sessiz hafra tafralarına gıcık oluyorum. Sonra bir de masum masum "bişey yok, ben acıktım" demesine daha da gıcık oluyorum.

* Kediye top hediye ederek geleceğiyle oynadık gibi bir his var içimde. Kaybedip kaybedip ağlıyor.

* Bu aralar pek sevgi dolu değilim. ve bundan memnunum... :D

* Bir selam da hergün aradığım ama sürekli meşguliyetlerini bahane ederek telefonu kapatan ve geri aramayan abilerime gelsin. Burada sessiz, çaresiz bir kardeşiniz var şekerim.

Bilgisayarın pili bitmeden ben bu yazıyı bitireyim..

Öperink...

Saturday, March 6, 2010

Sonisphere'e gidiyoruz Part I

Hazır geliyorlar ya, size bu adamların ne kadar iyi müzisyen olduklarına dair bir hatırlatma yapayim dedim. Bu arada biletlerimiz hazır. Hepinizi bekleriz.

Megadeth'ten geliyor, A tout le monde.


Megadeth unplugged - Montreal live part 7/7
Yükleyen -Papa_Ours-.