tag:blogger.com,1999:blog-60631986536037228982023-11-16T18:41:28.049+03:00Hubble bubble for the worldwhat if we had no waterpipe...Cthulhuhttp://www.blogger.com/profile/06747606834164962619noreply@blogger.comBlogger380125tag:blogger.com,1999:blog-6063198653603722898.post-92231621217066250592015-02-09T21:47:00.003+02:002015-02-09T21:52:16.497+02:00Başka türlü bir şey<div style="text-align: center;">
<br />
<iframe allowfullscreen="" frameborder="0" height="315" src="https://www.youtube.com/embed/ci7zNPBYShw" width="420"></iframe>
</div>
<div style="text-align: justify;">
<br />
<br />
<br />
<div style="text-align: justify;">
Büyümek pek çok macerayı, pek çok yolculuğu, rüyayı, kabusu, anıyı, unutulmayacakları, unutulmak istenenleri, hafiflikleri, yükleri, kirlenmeyi, lekesi çıkmasa da temizlenmeyi öğrenmeyi, lekeyi kabullenerek devam etmeyi, insan biriktirmeyi, bozdurup harcamayı, çulsuz çaputsuz kalmayı, yoktan var etmeyi, kimsesiz olmayı, kalabalıkta durmayı, kirli bir otel halısının yalnızlığını özlemeyi, tertemiz bir çocukluk uykusunu kaybetmeyi, Ezo Gelin çorbasını, gelin gitmeyi, damat almayı, hesap yapmayı, 2+2'den 4 bulamamayı, 3 buçuktan 5'e yuvarlamayı, kendini sıfırla çarpmayı yaşatıyor insana, daha pek çok şeyi yaşattığı gibi. </div>
</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
İnsan hayalleriyle büyüyor, hayal kırıklıklarıyla büyüdüğünü anlıyor, kırıkları toplayıp yapıştırdıktan sonra can sağlığı dileyip eksik vazoyu da güzel bulmayı öğrendiğinde kendini yetişkin görüyor.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Sahi insan tam olarak ne zaman yetişkin oluyor? Anne ölünce mi, baba ölünce mi, anne olunca mı, baba olunca mı? Kardeşi hastalanınca mı, kardeşi çocuğunun diş ağrısını dindirmeye uğraşınca mı? Patron olunca mı, patrondan azar işittiğinde öfkeyle yumruk sıktığında mı? Cebindeki fazla parayla bir öğrencinin karnını doyurup üniversite yıllarını hatırlayınca mı? Yalnız kalmayı takmayınca mı, yalnız kalmadığını gördüğünde mi? </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Yalnızlık deyince... İnsan bir gün tamamen yalnız olabileceğini düşünüp buna kendini hazırlayabiliyor mu? Ya hiç yalnız kalamayacağını anlarsa? Panik olmuyor mu, kıymetli yalnızlıkların, kıymetli kalabalıklarca ele geçirildiğini farkedince? İkisi de kıymetli olunca nasıl yapıyor tercihini? İnsan çoğalmaya ne cesaret karar veriyor? Hangi hadle karar verdiğini düşünüp bir de burnu havada göğsü gergin? Çoğaldığında marifet işlediğine kanaat ettiren ne mesela? Nerede çokluk orada bokluk diyenin bilmişliği hangi gıdadan fazla tüketince geliyor peki? </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Yahu insan neye göre karar veriyor, neye göre plan yapıyor, nereden emin doğrusunun yanlış, yanlışının doğru olmadığından? Ne çok seviyor insan kendini, ne çok önemsiyor! Acısı en acı, mutluluğu en güzel mutluluk... </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bugün ben</div>
<div style="text-align: justify;">
Emin değilim </div>
<div style="text-align: justify;">
Hiçbir şeyden</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Başka türlü bir şey. Benim istediğim miydi, belirsiz. Ne ağaca benziyordu, ne de buluta. Varlığını bilmediğim ama eksilince farkettiğim kocaman ve minnacık bir yer... </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
"Nerede gördüklerim</div>
<div style="text-align: justify;">
Nerede o beklediğim</div>
<div style="text-align: justify;">
Rengi başka, tadı başka"</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Güzel bir yer olsa gerekti, bir türlü varamasam da, bir gün varacağıma dair hislerle. Biliyorum "o" her zaman yanımda, sırtımı yaslayayım ve bir derin nefes alayım diye...</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
"Ve bir yeni ömür, vardığın çimen yeşilliğince"</div>
<br />
<br />
<br />
<br /><div class="blogger-post-footer">Hubble bubble for the Cthulhu and Tubik</div>tubikhttp://www.blogger.com/profile/12064849050247224704noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-6063198653603722898.post-59352295474289357262015-01-13T14:07:00.000+02:002015-01-13T14:07:09.177+02:00Öykü mü roman mı?<div style="text-align: justify;">
Eskiden olsa "Öykü de neymiş? Kolaya kaçmanın, sabırsız davranmanın bir diğer yolu." der, küçümser geçerdim. Sırf bu nedenle, kendi kendime yazdığım kısacık öykülere bile kıymet vermez, beğenen olursa şaşırır, daha uzununu yazacak sabrım yok diye kendime kızardım. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Son aylarda bazen bilerek bazen bilmeyerek aldığım öykü derlemesi kitaplardan sonra, özellikle de nispeten yaşı bana yakın yazarların kitaplarını okurken hissettiğim güçlü ve olumlu enerjiden sonra öykü kitaplarını daha keyifle okumaya başladığımı görüyorum. Eskiye göre bakış açımda da önemli farklar var. İki türün ayrımına ve bende bıraktığı etkinin farkına varmaya başladım. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Konunun anlatımının uzun, çetrefilli ya da kısa ve öz olması o kadar çok şey değiştiriyor ki konusuna göre! Bazılarını uzatsan sünecek, bitmek bilmeyen pembe diziye dönecek, araları doldurmak için eklenen vasıfsız yan karakterler olacak, hangi duygu durumuna göre pozisyon alacağımız şaşacak, vs vs... Verilmek istenen mesaj, vurucu olsun istenen nokta ne ise ona odaklanan bir tür oluyor öykü benim anlayışıma göre. Bu da anlatılmak isteneni okuyucunun kucağına gösterişsiz ama net şekilde bırakıveriyor. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Özellikle son dönemden Melisa Kesmez, Ercan Kesal, Emrah Serbes, Mahir Ünsal Eriş bu türde kitabını okuduğum yazarlar oldular. Hala bu blogu takip eden kaldıysa benim Goodreads'i aktif olarak kullandığımı biliyordur. Bununla ilgili ayrıca da bir yazı yazmayı planlıyorum. Öykü derleme kitabı olarak en aklımda kalan iki tanesi için Goodreads'te yer verdiğim yorumlarımı buraya da eklemek istedim. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<u><b>Atları Bağlayın Geceyi Burada Geçireceğiz / Melisa Kesmez</b></u></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjgG0W9lnt7RSw0fLfWf1tGPLtO9Bp-IC2iznMM4sKBktYbN-daqxur5lXotiZTWqGPMVK8bqNlNaNgsEhyphenhyphenJS3tljqf6kdZafJe4oaBrB0UjBFTb7zXFnEb7twPrXnDkyd96Bn97Ft5HVs/s1600/140107_melisa_kesmez450.widec.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjgG0W9lnt7RSw0fLfWf1tGPLtO9Bp-IC2iznMM4sKBktYbN-daqxur5lXotiZTWqGPMVK8bqNlNaNgsEhyphenhyphenJS3tljqf6kdZafJe4oaBrB0UjBFTb7zXFnEb7twPrXnDkyd96Bn97Ft5HVs/s1600/140107_melisa_kesmez450.widec.jpg" height="320" width="221" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
</div>
<br />
<br />
<div style="text-align: justify;">
</div>
<span class="readable reviewText">
<span id="freeTextreview1082286264"> </span></span><br />
<br />
<span class="readable reviewText"><span id="freeTextreview1082286264">Atları bağladım ve geceyi
burada geçirdim hakikaten de. Kitabı bir günü bile bulmayan bir sürede,
heyecanla okudum. Kısa öykülerin derlendiği kitaplara hep bir mesafeden
bakarım genelde. Karakterleri tanımaya, mekanları sindire sindire
gözümde canlandırmaya ve zihnimde oluşturduğum dünyaya hikayeyi
yerleştirmeye zaman ayırmak isterim. Kısa öykülerde bu imkanın bana
verilmemesinden endişelenirim.<br /><br />Melisa Kesmez oldukça çarpıcı bir
isme sahip kitabında neredeyse her öyküde beni endişelerimden sıyırıp
hikayenin tam göbeğine bırakıverdi. Kendimi bazen "Bozkır"da yolculuk
ederken, bazen "Şubat"ta soğuk boğaz rüzgarını yüzümde hissederken,
bazen de "Arif"in ölümü kalbimi burkarken buldum. <br /><br />Yanılmıyorsam yazarın ilk kitabı. Samimiyetinden şüphe etmeden okuduğum bu anlatımı yeni kitaplarla da okuyabilmeyi çok isterim.</span></span><br />
<br />
<span class="readable reviewText"><span id="freeTextreview1082286264"> <u><b>Olduğu Kadar Güzeldik / Mahir Ünsal Eriş</b></u></span></span><br />
<span class="readable reviewText"><span id="freeTextreview1082286264"><u><b><br /></b></u></span></span>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEicOCYyjfh2KRiefH0M4WjFueDlkmJ0zBgeYg5pLa7-IPsCDiKhHQegXV1I3ZE3W21xb6Oqfbq3aeWK_JVXQR5fv3wuBu184VE3-rxdSKUMRZr8boVbVUbzx8T9Kdm9kd1mvLfHKvTkoJI/s1600/oldugukadar.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEicOCYyjfh2KRiefH0M4WjFueDlkmJ0zBgeYg5pLa7-IPsCDiKhHQegXV1I3ZE3W21xb6Oqfbq3aeWK_JVXQR5fv3wuBu184VE3-rxdSKUMRZr8boVbVUbzx8T9Kdm9kd1mvLfHKvTkoJI/s1600/oldugukadar.jpg" height="320" width="213" /></a></div>
<span class="readable reviewText"><span id="freeTextreview1082286264"><u><b></b></u></span></span><br />
<br />
<div style="text-align: justify;">
</div>
<br />
<span class="readable reviewText"><span id="freeTextreview1082287458"> </span></span><br />
<span class="readable reviewText"><span id="freeTextreview1082287458">Kısa
kısa 8 öykünün yer aldığı bu kitaptaki neredeyse tüm hikayeler, 80
doğumlu yazar Mahir Ünsal Eriş'in büyüdüğü Bandırma ve çevresinde
geçiyor. <br /><br />Bir-iki hikayede uzunluğuna fazla gelebilecek yan
hikayecikler ve karakterler vardı. Bu fazlalık hikayeyi okurken aslında
kısa öykü değil, uzun uzun roman yazmak isteyen yazarın tatlı
sabırsızlığından ötürü kısa hikayelere sığdırmaya çalıştırdığı izlenimi
oluşturdu bende.<br /><br />Ne var ki tüm öyküler insanın kalbine dokunan
bir anlatım ve merak uyandıran olay örgüsü ile keyifle okumamı sağladı.
Bazı hikayelerin sonu sürpriz oldu. Yazar, başında sinyalini verdiği
olayları gelişme kısımlarında çok güzel unutturuyor.<br /><br />Kitap
okurken durup okuduğumu sindirmeye çalıştığım ya da göz yaşları döktüğüm
an çok fazla olmaz ama bazı hikayelerde boğazım düğüm düğüm oldu. "Çok
güzel filmdi, çok ağladık" kriteri ile yaptığım bir değerlendirme değil
bu elbette. Anlatımdaki yalınlık, samimiyet, sömürmeden duygulara
dokunduran kısacık tasvirler aynı samimiyetle okumamı sağladı. <br /><br />Son
dönemde okuduğum genç ve yeni yazarların öykü kitapları daha önce
ilgimi çekmemiş kısa öykü derlemesi kitaplara ilgimi ve sevgimi
arttırıyor. Mahir Ünsal Eriş de hem eski, bildiğimiz, güvendiğimiz
yazarların kısmen nostaljik anlatımı hem de bugüne ait bambaşka bir
mizahi ve duygusal anlayışın bir arada olduğu bir dil kullanıyor. <br /><br />Favori üç öyküm içimi burkma sırasına göre şöyle : <br /><br />1. Zehir miktarda<br />2. Kanatlarımız olsa be Metin<br />3. Benim adım Feridun<br /><br />"Stoper"e ise jüri özel ödülü veriyorum :)</span></span><br />
<div class="blogger-post-footer">Hubble bubble for the Cthulhu and Tubik</div>tubikhttp://www.blogger.com/profile/12064849050247224704noreply@blogger.com6tag:blogger.com,1999:blog-6063198653603722898.post-43620923352697046262014-12-31T17:25:00.002+02:002014-12-31T17:38:23.029+02:00Yeni yıllar, umarım güzel olurlar!İşe gittim geldim.<br />
Çok kilo aldım, çok kilo aldığımı kabullendim.<br />
Diete başladım kilo verdim.<br />
Bol bol spor yaptım. Yürüdüm, koştum, fitness, aerobik, ne bulursam yaptım.<br />
Sağlıklı beslendim, geçen senelere oranla evde çok yemek yaptım.<br />
<br />
Arkadaşlarımın, ailemin doğumgünlerini kutladım.<br />
<br />
Berkin Elvan'ı uğurladım. 16 kilo. Gözyaşlarıyla, isyanla, iç acısıyla... <br />
<br />
Oy kullandım, herkes eşit olsun istedim, iyiler kazansın diledim,
sonuçta yine hayal kırıklığına uğradım. Politikadan uzaklaştım. <br />
<br />
Yeğenim, canımın içi, Ali'mi bu dünyada karşıladım. Gözlerinin içine, gülüşünün kenarına, parmaklarının en tombik kısımlarına baktım. Her hücrem nasiplensin diye kokladım da kokladım.<br />
<br />
Dosttan öte kardeşim, candan can badim Deniz'i getirdi dünyaya. O küçük adamın çekik gözlerini gördükçe gençliğimizi ve geleceğimizi düşündüm. İç titremesine kan bağı gerekmez bir daha gördüm. <br />
<br />
İş bazen beni çok yordu, çok bunaldım. Bazen hırs yaptım, bazen yenilmiş hissettim. Kendimi de başkalarını da tanımaya çalıştım. İyi olmaya, dürüst olmaya, sıklıkla paniklesem de sabırlı olmaya gayret ettim. Benliğimden çıkmamak için direttim.<br />
<br />
Soma için kalbim kömür karası oldu. Vicdanımda başkaları adına bir yırtık daha açtım. Bu yaraları kapatamadım. <br />
<br />
Bol bol tatil yaptım. Bodrum'da balık yedim, Datça'da yıldızlara baktım. Hayatın ne kadar zor ve güzel olduğunu yıldızlara baktıkça kabullendim. Savaşmanın bir faydası olmadığını, her şeyin bir zamanı ve yeri olduğunu, en önemli şeyin gönülden istemek ve kabul etmek olduğunu düşündüm.<br />
<br />
Bol bol konuştum, bol bol sustum. Yeni evimizi eskittim. Tadını çıkarttım. Toprakla oynadım, çimleri sevdim, tomurcuk takip ettim.<br />
<br />
Kedi sevdim. Kediyi olduğu gibi kabullendim. Tercihlerine saygı gösterdim. Tomruk Başgan kardeşimiz oldu, kedilerin arasındaki uçurumla tanıştım.<br />
<br />
Çok gezemedik bu sene, Viyana'yı, Londra'yı özledim.<br />
<br />
Değişik şeyler öğrendim, değişik haberler aldım, geleceğe dair planlar yaptım, bazı planların çok anlamsız olduğunu öğrendim.<br />
<br />
<br />
Geçen seneye göre daha çok kitap okudum. Her zaman kitap okuma zamanım değil, emin oldum. Dünya Ağrısı'nı, 1984'ü bu sene okudum. Çok fazla film izlemedim, çok çeşitli müzik dinlemedim.<br />
<br />
İçtim, sarhoş oldum, dans ettim.<br />
<br />
Annemi çok özledim. Sevdiklerimi daha da çok sevdim. Sevgimi göstermek konusunda tutukluğumu atmaya, sabahları daha güzel uyanmaya, gülen göz gördüğümde gülmeye gayret ettim.<br />
<br />
Bol bol şarkı söyledim, söyledikçe çok sevdim, sevdikçe çok söyledim.<br />
<br />
Bizi sevgi kurtaracak, artık bildim.<br />
<br />
2014 harika bir yıl değildi. 2014 öğretici bir yıldı. Ders almak doğru olmaz, yaşayıp, düşünüp bilmek gerektiğini gösteren bir yıldı.<br />
<br />
2014'ten aldığım sinyallerle 2015 öğrenmeye, kıvrak ve berrak zihinle kendimi tanımaya, geliştirmeye, aksiyona geçmeye daha çok vakit ayırdığım, üzerimdeki ataletten kurtulduğum, susmadığım, kibar kibar değil, anırarak kahkaha attığım, sessizce değil hönkürerek ağladığım, dolu dolu yaşadığım ve yaşattığım, hayat verdiğim, hayat bulduğum, kana kana su içtiğim, sevdiğim, çok sevdiğim, sevmekten bir duvar ördüğüm bir yıl olur.<br />
<br />
Umarım Cenk'in doğumgünü için söylediğim şarkı ve hazırladığım bu video hepinize gülümseme ve mutluluk verir. Sağlık, mutluluk, güzel sürprizlerle dolu yaşadığımızı iliklerimizde hissettiğimiz bol öpücüklü yıllar dillerim. Yeni yılınız kutlu, öpenleriniz çok olsun!<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/Leels-2750A?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe><br />
<br />
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<br />
<br />
<br />
<br />
<br /><div class="blogger-post-footer">Hubble bubble for the Cthulhu and Tubik</div>tubikhttp://www.blogger.com/profile/12064849050247224704noreply@blogger.com6tag:blogger.com,1999:blog-6063198653603722898.post-42310585698681815122014-11-25T23:04:00.000+02:002014-11-25T23:04:06.827+02:00Çi - Azra Kohen<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhY9hJcQGwhK-cYYlA8cyPCgvVy3B8oBe-HbUa38yd6buoY1kijRmr3a9JD4OFrGpaNlMXA1AK-cdayTNapW2D6n0KHow9sTdukCT-YtE4dpgof4ZgmHXrFPoSjMqjL7y-GG3yM9pDXXOA/s1600/CiKapak.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhY9hJcQGwhK-cYYlA8cyPCgvVy3B8oBe-HbUa38yd6buoY1kijRmr3a9JD4OFrGpaNlMXA1AK-cdayTNapW2D6n0KHow9sTdukCT-YtE4dpgof4ZgmHXrFPoSjMqjL7y-GG3yM9pDXXOA/s1600/CiKapak.jpg" height="320" width="221" /></a></div>
<br />
<br />
<br />
<div style="text-align: justify;">
Fi, Çi, Pi üçlemesinin ikinci kitabı olan Çi'de psikolog Can Manay ve
etrafındaki karakterlerin hikayesi kaldığı yerden devam ediyor. "İyi bir
hikaye asıl bittiğinde başlar" mesajıyla yayına çıkan bu kitap aslına
bakılırsa Fi'de zaten pek bitmemişti. O nedenle Çi, Fi'nin yarım
bıraktığı yerden devam ediyor. Zaten benim anladığım bu bir üçleme
değil. Yazarın kelimede bonkör olduğu bir romanın üçe bölünmüş hali.<br /><br />Karakterleri
tanıtan, yazarın sevdiği usulle her kişiyi bir tohuma benzetirsek, her
tohumun içindeki potansiyele büyüteç tutan bir kitaptı Fi. Çi'de
hedeflenen bu tohumların kendi potansiyellerini keşfettikleri,
çatladıkları ve varlıklarını görünür kılma yolunda ilk adımı attıkları
bir kitap. <br /><br />Fi'de beni kızdıran yazım hatalarına bu kitapta çok fazla rastlamadım ya da benim dikkatimi çekecek boyutta değildi. <br /><br />Fi'nin
sonlarına doğru giderek artan karakter tutarsızlıkları ne yazık ki bu
kitapta da devam etti. Bazı karakterlerin neyi niye yaptıklarını anlamak
zor oldu. Karakterler arasında en çok Özge'yi sevdim ancak bu kitapta
Özge gibi adalet peşinde koşan bir karakterin bilmediği ve başka yan
karakterlerle konuşarak öğrendiği hayatın gerçekleri (?) beni oldukça
şaşırttı. Şaşırdığım şey şu; her şeyin bu kadar farkında olan, dünyadaki
adaletsizlikten yakınarak savaş açmaya kararlı olan bu karakter, bu
acımasız sistemin nasıl işlediğini bu zamana kadar çözememiş mi?<br /><br />Farkındalık
yaratmak adına yazılmış bu kitap hiç bir şeyin farkında olmayan
zihinlerde bir fark yaratabilir. Olmayanı ya da büyük bir gizemi
anlatmıyor. Biraz okuyan, araştıran, gözlemlemeyi seven pek çok insanın
zaten farkında olduğu şeyler biraz Zeitgeist, biraz Gezi Parkı anıları,
biraz da 9/11 belgeselinden çıkmışçasına aktarılmış. Farkındalık yaratma
kaygısı bir süre sonra yazarı ne yazık ki din-medya-siyaset sistemiyle
ilgili fazla miktarda klişeye itmiş. Fikri olmayana fayda sağlayabilir
elbette. <br /><br />Yazar bir yerde şöyle bir konuşmaya yer vermiş:
"Okuduğun her kitap, toplamda sadece 26 harfin kombinasyonundan
oluşuyor, aynı etrafında gördüğün her şeyin aynı atomların bir araya
gelmesiyle oluşması gibi..." <br /><br />Bu konuşmayı yapan karakter de
dinleyen de Türk. Türkçe'de 29 harf var. İngilizce'de 26. Belli ki yazar
bu örneği başka bir kaynakta okumuş, kitabında da yer vermiş. Biraz
copy-paste çeviri olmuş. Eğer özgün bir içerik değilse konuşmada "XYZ
der ki" ya da "okuduğum bir kitapta diyordu ki" diye yer verseydi ben de
kendimi salak yerine konmuş hissetmezdim. <br /><br />Ben kitaba (Fi'ye)
gündemle ilgili değil de ruhen daha besleyici olacağına inanarak
başlamıştım ancak öyle olmadı. Çi'de bu beklentim iyice cevapsız kaldı.
Sonuna doğru artık beslenme beklentimi bir kenara bırakarak nispeten
umursadığım karakterlerin akıbetlerini öğrenmeye odaklandım. Sonu ilk
kitapta sinyalini aldığım ama ikincide unutuverdiğimden bana bir parça
sürpriz oldu diyebilirim. <br /><br />Üçüncü kitapta yazar kişilerin her bir
hareketinde aklından neler geçtiğini lüzumundan fazla detayla
anlatmaktan vazgeçer ve bir şekilde hikayeye girivermiş kişileri de
çözümlemeyi bırakırsa daha akışkan bir roman okumuş olacağım. <br /><br />Lafı
bu kadar uzatmam sanırım bu seriye büyük beklentiyle başlayıp aradığımı
bulamamamdan ancak yazarda da potansiyel olduğuna inanmamdan
kaynaklanıyor. Kızdığım yerler oldu, tatlı tatlı söyleniyorum
diyebiliriz.<br /><br />Özetle, ruhen beslenmek isteyenler biraz Eckhart
Tolle okursa (ki ben artık inat etmeyi bırakıp öyle yapacağım) daha
yerinde olabilir.
</div>
<div class="blogger-post-footer">Hubble bubble for the Cthulhu and Tubik</div>tubikhttp://www.blogger.com/profile/12064849050247224704noreply@blogger.com10tag:blogger.com,1999:blog-6063198653603722898.post-86851563910648517032014-11-05T12:16:00.004+02:002014-11-05T12:16:40.203+02:00Fi - Azra Kohen<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiixuKCUtUQ4EwQ8ykohhl6oI91-ifeg_9_CVwL5LqN59WAhHTZHRt98XOYefNY-UkSoFXHdy09HXr2UjnIhB23ybWASn7iVTVbvOL0rnUx-GWadJ9BAn-zEcYChwaHxKr4m9hV_qEuDW0/s1600/Ficover.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiixuKCUtUQ4EwQ8ykohhl6oI91-ifeg_9_CVwL5LqN59WAhHTZHRt98XOYefNY-UkSoFXHdy09HXr2UjnIhB23ybWASn7iVTVbvOL0rnUx-GWadJ9BAn-zEcYChwaHxKr4m9hV_qEuDW0/s320/Ficover.jpg" height="320" width="223" /></a></div>
<br />
<br />
<br />
Kişisel gelişimden ziyade hayatı, varlığını, geçmişi, günü ve geleceği sorgulayan pek çok insanın içten içe bildiği ama unuttuğu ya da bastırdığı farkında olma kavramını tekrar hatırlatma kitabı diyebiliriz. Anlatılmak istenen fikirler psikolog Can Manay, komşusu (ve Can Manay'ın ruhen merkezi) balerin Duru ve sevgilisi Deniz, öğrencisi Bilge, gazeteci Özge, şoförü Ali ve pek çok başka yan karakter üzerinden aktarılıyor.<br />
<br />
Yazarı Azra Kohen'in vermek istediği pek çok güzel mesaj var. Bunların bazıları oldukça sarsıcı olabilir durumunuza göre. Bilinç ve bilinçaltı ilişkisi mükemmel tanımlanmış mesela. İnsanın kendi varlığını, varoluşunu, bu varoluşu sahiplenmesini, kendini inkar edebileceği alanın da, başkalaştırmaya çalıştığı alanın da olası sınırlarını bulabilirsiniz. Kendinizi unutup, yaşamaktan ziyade yaşam mücadelesine dönüşen bir boğuşma içerisindeyseniz bir durup nefes alıp "ayna"ya bakabilirsiniz. Daha önce "merak" etmediğiniz şeyleri merak edebilir ya da meraklarınızın anlamsızlığını kavrayabilirsiniz.<br />
<br />
Bunların tamamı, yaklaşık 600 sayfalık bu kurgu romanda, birbirinden başka karakterler üzerinden anlatılmış. Oldukça sürükleyici biçimde akan bir kitap. Her karakterin hikayesini ilgiyle ve merakla takip edebilirsiniz.<br />
<br />
Ancak 3 yıldız vermemin asıl sebebi bazı olumsuz eleştirilerim olacak. En en en öncelikle, Fi, editörü olan, basımevi olan, pazarlama çalışmaları yapılan bir roman. Böyle bir romanda bu kadar fazla yazım hatası ve dil hatası yapılmış olması, Türkçe'nin romandaki karakterilerin konuşma dilinin de ötesine geçen biçimde hatalı kullanımı okurken beni rahatsız etti. Hak etmek kelimesi bir kere "hakketmek" olarak yazılsa buna gözden kaçan bir hata diyebilirim ama tüm yazımları bu şekilde olunca özensiz demek durumunda kalıyorum. Hakketmek kelimesi sözlükte "Maden, ağaç, taş üzerine elle yazı veya şekil oymak" anlamı ile geçiyor. Ancak yazarın kullandığı alan "bir emek karşılığı hakkı olan şeyi elde etmek, hak kazanmak". Bu tip hatalar neredeyse her sayfada var ve benim gibi buna dikkat ediyorsanız bazen sinirden kitabı kapatasınız geliyor. Hikayeyi merak ettiğim için yenik düştüm ve her seferinde kapatamadan okumaya devam ettim ama bu da kitabın olumlu tarafı işte :)<br />
<br />
Kitaptaki tüm karakterler ilgi çekici. Özellikle ilk tanıtıldıkları kısımlar okuyucuyu kendisine hemen bağlıyor. Ancak başta çizilen kuvvetli karakterlere rağmen sonuna doğru bu karakterlerin amaçlarının, nedenlerinin, nicelerinin etkisi azalıyor. Karakterler üzerinden anlatılan tüm fikirler çok değerli olsa da belli bir zaman sonra bu fikirlerin doğru karakterler üzerinden anlatılmamaya başladığı gibi bir hisse kapıldım ben. Yani fikirleri aktarabilmek için öylesine bir karakter seçilmeye başlandı sanki bir süre sonra. Bu da karakterden çıkıp yazarın şahsi görüşlerini okumaya başladığım hissi yarattı bende. Madem öyle olacak, o zaman kurgu bir romana gerek yok. Herhangi bir kişisel gelişim kitabı gibi planlanmış bir kitap da pekala yapılabilirdi.<br />
<br />
Bazı olaylar ne olduğu belli olmayan, sonuçsuz şekilde bırakıldı. Bu kitabın devamı olan Çi'nin varlığından haberdarım. Ancak yine de seri olacak bir kitap için bile çok havada kalan konular var. Can Manay'ın Eti ile olan bağı gibi. Çi'de bu konulara ne kadar değinilecek bilmiyorum ama ilk kitapta da daha toparlayıcı bir tutum olmalıydı.<br />
<br />
Bazı durumlarda anlatım "Beyaz Dizi" kıvamındaydı. Özellikle karakterler arasında bir tutkudan, ya da cinsellikten bahsedilecekse bu anlatım tarzından ötürü gülümseyerek okuduğum yerler oldu.<br />
<br />
En eksik bulduğum nokta, daha derin, fikir aktarımı / kurgu oranının daha doyurucu olduğunu varsayarak başlamış olmam kitaba. Ancak kitapta yer alan tüm derin fikirler yazarın internette kolayca bulunabilecek söyleşilerinde mevcut. Bunun için 600 sayfaya gerek var mıydı emin değilim. Buradan yazarın paylaştığı felsefelerin, düşüncelerin değersiz ya da yetersiz olduğu anlamı çıksın istemem çünkü Azra Kohen'in oldukça pozitif ve dolu dolu bir enerjisi olduğunu, anlatacak çok fazla şeyi olduğunu hissediyorum garip bir şekilde. Çi'yi okumayı heyecanla bekliyorum, daha özenli ve daha dolu dolu olacağını umarak<div class="blogger-post-footer">Hubble bubble for the Cthulhu and Tubik</div>tubikhttp://www.blogger.com/profile/12064849050247224704noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-6063198653603722898.post-16387058622849821272014-09-30T19:44:00.001+03:002014-09-30T19:44:21.278+03:00İnsan ve sivilce arasındaki ilişkiden karakter tahlili<div style="text-align: justify;">
Geçen gün sevgili Pelo'm ile oturuyoruz. Minnacık bir sivilcesi çıkmış. Kendisini bu hususta uyarmamın ardından "Sen de ablam da böylesiniz, sizin gibi olmıycam, sivilcemi sıkmıycam!" diye yakardı. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Ben de o an benim sivilcelerimle aramda olan ilişkiyi ve etrafımdaki pek çok insanın ilişkisini şöyle bir gözden geçirdim ve çeşitli tahliller yaptım. Belki yardımı dokunur diye düşünerek bu tahlillerimi sizlerle de paylaşmak istedim. Bu tahlilleri yaparken sivilcesi olmayan, cilt problemi olmayan şanslı ve gıcık kişileri, bir de sivilce konusunda tedavi gerektirecek problemi olanları dışarıda tuttum. Bu iki tip insan bu yarışmamızda fasulye. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<b>1) Sivilcesi olup da içinden sıkmak gelmeyen, hiç ellemeyen, hatta üzerine hiç düşünmeyen insan tipi: </b></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Böyle bir insan karakterli, düzgün, saygın, doğru bir insan olabilir kuvvetle muhtemel. Ya da sinsi, çıkarcı, hesap kitapçı, fazlasıyla düşünen ama düşündüğünü çaktırmayan bir insan da olabilir. Her iki durumda da o insan tipiyle aramda bir mesafe olur. Hayatın getirdiği durumlarda çok fazla ortak paydada buluşamayacağımızı, hayata aynı gözle bakamayacağımızı, benim dünyamla onun dünyasının kesiştiği noktaları kolaylıkla saptayamayacağımızı düşünürüm. Bu nedenle biraz tedirgin bir iletişim kurarım. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Ben : Hayatımın hiç bir evresinde bu tipte bir insan olamadım. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<b>2) Sivilcesi olmayan, ya da görünür halde olmayan, kızarmamış,
kabarmamış, ucu çıkmamış, büyüteçle bakılınca ancak görülen bir
sivilceyi ya da cilt kusurunu psikopatçasına yerinden sökmeye çalışan,
olmayan sivilceyi büyük uğraşlar sonucu var eden insan tipi: </b></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bu
kişilerin muhtemelen normal bir insandan daha fazla sorunu vardır.
Sorunları da sivilceleri gibi dışarıdan bakınca görünmüyor olabilir.
İletişim kurmak, kurulan iletişimi belli bir sıcaklık seviyesinde ve
uzun süreli tutmak mümkün olmayabilir. Daha içine dönük, yüzeysel bir
tanışıklıkta edinilen intibadan daha farklı karakter özellikleri
taşıyabilirler. Siz isteseniz de kurduğunuz yakınlık belli ölçüyü
geçemeyebilir. Sır tutan, ağzısıkı, ketum, kahkahadan çok gülümsemeyi
tercih eden insanlar olabilirler. Ben biraz çekinirim böyle insanlardan. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Ben : Özellikle ergenlik dönemimde, sivilceli bir insan olmamama rağmen psikopatçasına suratımı sıkıp duruyordum. Sanırım ergenlik buhranının (evet bu olsa olsa bir buhran olabilirdi) verdiği sıkıntı buna itmişti beni.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<b><br /></b></div>
<div style="text-align: justify;">
<b>3) Sivilcesini görür görmez sıkan, patlatamasa bile şansını deneyen, patlamayan cinsten bir sivilceyse sinir olan, hırsından suratını yara bere eden, hatta hızını alamayıp eşinin dostunun sivilcelerine dadanan insan tipi: </b></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bu kişi gelsin benim kardeşim olsun isterim. Sivilce sıkılmaz mı yahu! Sivilce dediğin bir kişinin hayattaki tüm iç sıkıntısını atmanın en kestirme aracıdır! Patladığı o saniye içte oluşan huzur, rahatlama hissi dünyalara bedeldir ve kesinlikle kahvaltı kadar olmasa da mutlulukla bir ilgisi vardır. Bu saniyelik hazzı sonrasını düşünmeden yaşayan insan, milli maç izlerken gol sonrası düşünmeden sarıldığın, sarhoş olursan seni çeken, piknikte mangalı keyifle yapıp herkesi besleyen, güzel kısır yapmada altın madalya sahibi, kahkaha atarken ses tonunu ayarlamayan neşe ve hüzün karması bir arkadaş gibidir. Her normal insan kadar sorunu, onunla baş etmeye motivasyonu, attığı adımların yaratacağı sonuçları kabullenecek cesareti vardır. Samimi bir insandır, içinden ne geliyorsa uygun bir dille söyler ya da davranır. Zaman zaman lüzumsuz yere başlarını derde sokma eğilimleri mevcuttur.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Ben : Genellikle kendimi bu insan tipine daha yakın görüyorum. Bir sivilce varsa sıkılmalıdır ve o iç huzurunun tadı çıkarılmalıdır.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<b>4) Herkes gibi sivilcesi olan, o sivilceleri gören, varlığından haberdar ve rahatsız olan, sıksam da geçse diyen ancak yara yapacağını, cildine zarar vereceğini bildiğinden elini sürmeyen insan tipi: </b></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
İşte bu saygı duyulası insan modelidir. Diğerleri öyle değil miydi, öyleydi. Ancak bu insan tipi jüri özel ödülünü hakediyor. İrade, kontrol, gerçekçilik, kendini bilme, olayları olduğu gibi gözlemleyip, sebep sonuç ilişkisi kurarak hareket etme, doğru yatırımlarla gelecek riskleri en aza indirme, sorumluluk bilinci, eğlenmeye yatkınlık gibi evlat yetiştirirken ona vermek isteyeceğiniz pek çok güzel özelliği bu insanlar bünyelerinde barındırır. Duygusal olarak aşırı iniş çıkış göstermemeleri, daha kararlı ve dengeli hareket etmeleri bu insanlarda "sinsi" olabileceği fikrini uyandırsa da sinsilikten değil akıllılıktan böyledirler. En berbat ruh hallerinde bile gülümsemenin iyi geleceğini, zor zamanların geçeceğini bilirler. Sinsi görmek isterseniz 1 numaraya bakın, sinsi dediğin çıkarsa onlardan çıkar :P Benim etrafımdaki arkadaşlarımın çoğu bu gruba dahil. Demek ki ben zamanla hep iyi arkadaşlar edinmişim. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Ben : Hayatımın önemli bir kısmını 3 numara olarak geçirmiş olan ben, gözlerimin çevresinde oluşan minimal çizgileri, saçlarımın arasında parlayan beyaz telleri daha çok farkettikçe bu tipe yaklaşıyorum sanırım. Artık bir sivilceye şuursuzca abanmayalı epey vakit geçti. Şimdi de bana uzaktan baktığınızda elimi sürekli suratımda göreceksinizdir ancak yüzümde sıkılmaktan yara olmuş sivilce sayısı artık ciddi oranda azaldı. </div>
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjZMMhIp_HLy0ZMo5WGyfibFMiiFL2TNMeWZJsm7a3ytd17DrbDhIBpnG0B9qqFN674E2Ey6O7LmIghSTvSvt7AYchsOyo9HB-qyT_tPrLK0aApq7gt1f1ZN4lpVPOxPhM5D0EWUtPdQ30/s1600/sivilce2.jpeg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjZMMhIp_HLy0ZMo5WGyfibFMiiFL2TNMeWZJsm7a3ytd17DrbDhIBpnG0B9qqFN674E2Ey6O7LmIghSTvSvt7AYchsOyo9HB-qyT_tPrLK0aApq7gt1f1ZN4lpVPOxPhM5D0EWUtPdQ30/s1600/sivilce2.jpeg" height="213" width="320" /></a></div>
<div style="text-align: center;">
<span style="font-size: xx-small;">Fotoğraf : saglikcini.com'dan alıntıdır.</span></div>
<br /><div class="blogger-post-footer">Hubble bubble for the Cthulhu and Tubik</div>tubikhttp://www.blogger.com/profile/12064849050247224704noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-6063198653603722898.post-27541022836014242682014-03-22T11:47:00.002+02:002014-03-22T11:47:36.800+02:00Twitter yasakları<div style="text-align: justify;">
Bu yasakları kutlamak için akşam 10'dan sonra aldığımız rakı ile masaya
oturup "N'olcak bu memleketin hali?" sorusunu takiben tatava mı yapacaz,
"oyumu Sarıgül'e veriyorum" mu diycez, sonra sıkılıp elimizde telefon
twitter'a hashtag mi giricez, napacaksak yapalım. Öyle bir sıkıldım,
öyle bir sıkıldım ki! Bu adam defolup gitse bile biz birbirimizi yemeye
devam edicez, kimimiz faşist olacak kimimiz bölücü. Birbirimizi hor
görmeye, aşağılamaya, anlamamaya, inat etmeye, egolarımı<span class="text_exposed_show">zdan,
bilgisizliğimizden, ideolojilerle dolu süslü ama 3 kişinin anladığı
cümlelerimizden vazgeçmiycez. Bu topraklar en iyi ihtimalle 80 sonrası
çocukluğumuz kadar güzel olacak. Birileri eziyet çekecek, birileri
çektirecek. Kürtler Kürt oldukları için Türkler Türk oldukları için
suçlanacak. Kadın zihinlere işlemiş şekilde eşya olmaya devam edecek. <br /> <br />
Bir kaç seneye üzerimizden tır geçmiş gibi olacağız. Elimizde heryere
asılabilmiş Apo posterleri, üniversiteye girebilmiş başörtülü
kızlarımız, özgür kaldığına sevinen askerlerimiz ama eceliyle ölecek bir
Kenan Evren'imiz kalacak.<br /> <br /> Kimimiz faşist, kimimiz Kemalist, kimimiz bölücü olmaya devam edeceğiz. Bir ülkenin vatandaşı olmayı beceremeyeceğiz. <br /> <br /> Şimdi DNS ayarlarımı değiştirmeye çalışacağım. Bir bakarsın paralel evrende huzurlu bir dünyaya bağlanırım.</span></div>
<div class="blogger-post-footer">Hubble bubble for the Cthulhu and Tubik</div>tubikhttp://www.blogger.com/profile/12064849050247224704noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6063198653603722898.post-82727157616667016882014-01-10T22:41:00.001+02:002014-01-10T22:41:46.578+02:00Emek-lemek<h5 class="uiStreamMessage userContentWrapper" data-ft="{"type":1,"tn":"K"}" style="text-align: justify;">
<span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><span class="messageBody" data-ft="{"type":3,"tn":"K"}"><span class="userContent">Bugün değerli kayınpederim daha da önemlisi sevgi ve saygıdeğer babam Cengiz Miroğlu 38 yıldır görev yaptığı Şişli Etfal Hastanesi'ne emekliliği nedeniyle veda etti. <br /> <br />
Bugün hastanede düzenlenen veda toplantısında çalışma arkadaşlarının ve
babamızın yaptığı konuşmalar beni çok etkiledi. Bu nedenle sizinle
hislerimi paylaşmak istedim. <br /> <br /> Doktor, öğretmen, avukat, asker,
akademisyen, üretimde çalışan mühendis, sanatçı, sivil toplum örgütü
iştirakçisi gibi toplum menfaatlerine direk etki eden görevlerde yer
almıyorsak, çalıştığımız iş yerleri 3-5 senede bir değişiyorsa,
plazalarda, bankalarda, şeklimizi bozmadan her geçen gün biraz daha
insanlıktan çıkıyorsak pek mümkün değil babamınki gibi bir vedayla
"mesleğe" hoşçakal dememiz. Bizim vedalarımız ancak bildiğimiz en pahalı
pastaneden söylenecek pastalar, bütün haftanın stresini atmak amacı ile
insanların geldiği ayarsız klarnetli fasıllar, "ayıp olur" diye verilen
adam başı 30 TL'den toparlanmış hediyeler ve "hayırlısı olsun cnm yaa"
düzeyinde cümlelerle olur. O yaşta bir yerlerde genel müdür falan
olabildiysek ayrı tabi. Aynı hesabı yatlı partiler, ıstakozlu
kanepelerle, rakı yerine martini bardakları ile yapmak daha doğru
olabilir.<br /> <br /> İnsan eğitimini gönüllü olarak aldığı ve
mezuniyetinden sonra da başka işler kovalamadan kendini sahaya attığı
bir meslekte mutlulukla çalışıyorsa, işini hayatının önemli bir
noktasına getirebiliyor. Para kazanmayı öncelikli amacı yapıp işkolik
olmaktan bahsetmiyorum elbette. <br /> <br /> Saygı duyduğu, önem verdiği,
kendini mutlu hissettiği bir işte çalışan insan, işini ve özel hayatını
aynı sevgiyle sevip, fedakarlık yaptığı için birinden birine içten içe
öfke duymadan, işine gösterdiği hassasiyeti çocuğuna, çocuğuna
gösterdiği hassasiyeti işine göstererek de hayatını sürdürebiliyormuş.
Gönüllü olarak bir disiplin oluşturup dengeleri içtenliğinden ödün
vermeden sağlayabiliyormuş. Çalıştığı süre boyunca sadece işi ile ilgili
değil, hayatının geneli ile ilgili değerli tecrübeler, anılar,
fikirler, algılar edinip bu edindiklerini etrafı ile paylaşabiliyormuş.
Ciddiyetle samimiyeti, sevgi ile saygıyı, öğrenme ile öğretmeyi, kendine
güvenle kendini bilmeyi aynı terazide dökmeden taşıyabiliyormuş.
Doğruyu bilmek için yılmadan çalışıp, zamanı geldiğinde doğru
bildiğinden şaşmayabiliyor, hadsizliğin gözüne parmak sokabiliyormuş.
Ülkenin, ekonominin, iş yerinin sağladığı imkanları bir kenara koyup,
elinden gelenin en iyisini yapmaya daima gayret ederek bulunduğu ortamın
koşullarını da iyileştirebiliyormuş. Sevmeyi bildiği kadar sevilmeyi de
biliyor, azarlansa da sevilen, azarlasa da saygı duyulabilen biri
olabiliyormuş. İşini yaparken insanlara, ülkesine sağladığı katkıyı ön
sıraya alabiliyormuş. <br /> <br /> Ben ve benim gibi arkadaşlarım, yazımın
başında ifade ettiğim ortamlarda, belirttiğim sürelerde para için
çalışmaya devam edersek, işimizden maddiyat dışında hiçbirşey elde
edemeyeceğiz. Doların fırlaması müşterimizi memnun edecekse mutlu
olacağız ancak ülkenin yaşadığı krizi önemsemeyeceğiz ta ki o kriz
yüzünden işten atılana kadar. İş yerimizi daha iyi bir yer yapma
gayretimiz olmayacak çünkü piyango bize vurursa ilk yapacağımız şey
istifa etmek olacak. Bilgiyi kendimize saklamak konusunda uzmanlaşacağız
çünkü iş arkadaşımızın bizim yerimize terfi etmesine göz yumamayacağız.
Ayağımıza basılmasın diye ayağa basacağız belki. Çocuklarımıza yatılı
bakıcı tutacağız çünkü bütün gün hissettiğimiz gizli nefret ve stres
akşam eve geldiğimizde çocuk kaprisi çekemeyecek hale getirecek bizi.
Sonra bir gün çocuğumuz Serdar Ortaç dinlemeye başlayacak ve biz anlam
veremeyeceğiz. Zengin bir hayattan bahsedebileceğiz belki ama
yaşadığımıza inandığımız "onurlu" hayatlarımız her ay bordrodan otomatik
düşülen ödediğimiz vergiler gibi olacak. Yanlış birşey yapmamış
olmanın onuru ile yetineceğiz. Çocuklarımız büyüdüğünde bizim
vedalarımıza gelmeyecekler büyük ihtimalle çünkü dediğim gibi bizim
büyük konferans salonunu tıka basa dolduran vedalarımız muhtemelen
olmayacak. Annemiz babamız, çocuklarımız bizimle elbette gurur duyacak
ama hissedeceğimiz iç huzuru böyle olmayacak.<br /> <br /> Çizdiğim bu iç
karartıcı tablo işini severek yapan, koşa koşa gidip evine de koşa koşa
dönen, hayatının her anını huzurla geçirenler için değil elbet ama bu
yazdıklarımı içinde hissedecek arkadaşlarım olduğunu biliyorum. Bizim
için herşey değişir mi bilmiyorum, büyük değişikliklere cesaret edebilir
miyiz, risk alabilir miyiz, imkanlarımız bizi başka şeyler yapmaya
itebilir mi bilmiyorum. Bildiğim birşey var, şu anda çocuğu olan, bebek
bekleyen ya da bebek düşünen arkadaşlarım önemli adımlar atabilirler.
Çocuklarının geleceklerini şekillendirirken, başarı kriterlerini
belirlerken bu bahsettiklerimi akıllarının bir kenarında
bulundurabilirler. İşini seven, mutlu, huzurlu, bu huzuru ailesine de
yansıtabilen bireyler yetiştirebilirler. Çocuklarını maddi hırslar ve
doyumsuzlukla değil, mutluluk, huzur ve faydalı olma gayesiyle
büyütebilirler. <br /> <br /> Elimizde çocuklarımız gibi güzel bir cevher
var. Geleceği bu çocuklar şekillendirecek, bu çocuklara ise biz yol
göstereceğiz. Umarım ebeveynliğimiz onurlu, faydalı, dürüst, ahlaklı
bireyler yetiştirerek sürer. <br /> <br /> Bana bu konuda kendi
ebeveynlerimin yanında bir diğer önemli örnek olan babama teşekkür
ediyor, emekliliğin de en kralı ile örnek olacağına inanıyorum.</span></span></span></span></h5>
<div class="blogger-post-footer">Hubble bubble for the Cthulhu and Tubik</div>tubikhttp://www.blogger.com/profile/12064849050247224704noreply@blogger.com5tag:blogger.com,1999:blog-6063198653603722898.post-11935728241295811522014-01-03T00:23:00.002+02:002014-01-03T00:23:47.841+02:00Işık Bahçeleri - Amin Maalouf<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj9HOzjNZAIGBUN9-1yrCeOWRAzKVm_9LmaldHKTiSZamKyMCfrmEP0oPtN3bWfqlk0WbLQ88ewGs6aqQZhcDGiMpVuLUneioYk6KvOGQ5OaDSRkFQ0prPwZf9s9JS8kGpstKpWJC6Eao4/s1600/isikbahceleri.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj9HOzjNZAIGBUN9-1yrCeOWRAzKVm_9LmaldHKTiSZamKyMCfrmEP0oPtN3bWfqlk0WbLQ88ewGs6aqQZhcDGiMpVuLUneioYk6KvOGQ5OaDSRkFQ0prPwZf9s9JS8kGpstKpWJC6Eao4/s400/isikbahceleri.jpg" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Yorumu Goodreads'teki profilimde paylaştığım haliyle aynen kopyalıyorum.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Okuduğum ilk Amin Maalouf kitabı. Mani'nin hayat hikayesi temel alınarak yazılmış bir roman. Mezopotamya'da dogan ve yaşayan Mani tarihte unutulan önemli bir ressam, hekim ve hatta din adamı. Varlığından bu kitap sayesinde haberdar oldum. Amin Maalouf hikayeyi tarihsel akışa oldukça önem vererek anlatmış. Mani 20'li yaşlarının başında geldigine inandığı vahiy sonrası düşüncelerini, kalbinden gelen ahlaki ve ruhani inanışlarını dünyaya açmaya karar verir. Zamanla müritlerinin sayısı artar ve Sasani hükümdarının en yakını olacak kadar değer görmeye başlar.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Kitabı okurken Roma Imparatorlugu, Ermenistan, Suriye dahil olmak üzere Mezopotamya'dan Anadolu'ya hatta Hindistan'a uzanan bir bölgenin tarihi hakkında detay ile karşılaştım. İktidarların güç savaşları, bugünden pek de farklı olmayan politik oyunları, dinlerin toplumlar üzerindeki etkilerini okudukça tarihten çıkartılacak pekçok ders olduğunu yine gördüm zira değişen sadece zaman, kişiler ve araçlar.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Mani'nin öğretileri daha detaylı incelemeye değer. Kitapta bunlara daha fazla yer verilmiş olmasını, bu öğretilerin Mani ve müritleri ile bağını daha detaylı okuyabilmeyi umardım. Böylelikle kitap az da olsa verdiği tarih dersi hissini hafifletirdi.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Kesinlikle okumaya değer bulduğum bir kitap oldu. İnsanın içinde ışık ve karanlığın birleşmiş olduğu gerçeğini oldukça olgunca kabullenmiş Mani bu gerçekle adaletten uzaklaşmadan nasıl yaşanabileceğini de gösteriyor. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Kitapla ilgili diğer değerlendirmelere göz attığımda anlatım dilinin zaman zaman cok fazla guncel olduğundan, buna bağlı olarak da bazen hikayeden uzaklaştırdığından bahsedilmiş. Bunun dile göre yapilan çeviri ile alakalı olabileceğini düşünüyorum. Saadet Özen'in çevirisinde böyle bir durumla karşılaşmadım, tersine hikayenin tarihselliğine çok uygun bir dille çevrildiğini düşündüm. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Benim oyum 5 üzerinden 4 yıldız oldu. Kendime göre sağlıklı bir yıldız verme yöntemi belirlersem daha adil bir derecelendirme yapmış olacağım ileride. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Goodreads profilime buradan ulaşabilirsiniz :
https://www.goodreads.com/Tubikkk</div>
<div class="blogger-post-footer">Hubble bubble for the Cthulhu and Tubik</div>tubikhttp://www.blogger.com/profile/12064849050247224704noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6063198653603722898.post-64458248628453421132013-12-11T21:46:00.001+02:002014-01-23T10:27:47.302+02:00Okuma Şenliği I , Kış 2013Genelde boyumdan büyük işlere kalkışmaya korkarım ama bu sefer "sonunu düşünen kahraman olamaz" gazıyla harekete geçmeye karar verdim.
Aslında kalkıştığım iş çok da anlattığım gibi dramatik değil ama son 2 senedir kitap okuma konusunda göstermiş olduğum o müthiş (!) performansı düşünecek olursak hayli iddialı bir dönüş yapmaya yeltendiğim doğrudur.<br />
<br />
Durumdan çok saygıdeğer <a href="http://gundeliklakirdilar.blogspot.com/2013/11/kitap-senligine-katldm.html#more">Selen Hanımefendi</a> sayesinde haberdar olduğumu söylemeli ve kendisine ilk gördüğüm yerde farkında olmadan başıma açtığı iş için teşekkürlerimi sunmalıyım.<br />
<br />
Konu şu ki, <a href="http://pinucciasbooks.blogspot.com/2013/11/okuma-senligi-kis-2013.html#comment-form">Pinuccia'nın Kitapları</a> isimli blog sayfası Altın Kitaplar'ın da desteği ile bir kitap okuma şenliği düzenlemiş. Çeşitli kriterler var, bu kriterler doğrultusunda listenizi hazırlıyor ve 3 Mart 2014'e kadar listeyi bitirmeye, daha doğrusu kriterlere karşılık gelen puanları toplayarak en çok puanı toplamaya çalışıyorsunuz.
Bence liste oluşturmak hem çok eğlenceli hem de çok zor. Listeyi oluşturmak için harcadığım zamanda zaten 1 kitabı bitirirdim desem yalan olmaz ama üzerine düşünüp araştırmak, alternatiflere bakıp karar vermek gerçekten güzel zaman geçirtiyor. Üstelik insana bir disiplin kazandırabileceğini de düşünüyorum. Ben kitapların çoğunu kendi kitaplığımızdan seçmeye karar verdim ve işin içine Cenk'in kitapları da girince hep mesafeli durduğum bilim-kurgu edebiyatına da göz kırpmaya başlamış oldum. Bazı kriterler için hala karar verememiş olsam da, kategorilere göre oluşturmaya başladığım listeyi aşağıda sunuyorum, kurallar içinse Pinuccia'nın Kitapları'na bakabilirsiniz.
<b> </b><br />
<br />
<b>1. Kategori (10 puan): Altın Kitaplar Yayınevi’nden çıkan bir kitap okuyanlara.</b><br />
<br />
<strike>Isaac Asimov - Altın Galaksi </strike>(314 sf)
Benim okuduğum çok eski bir basımdı, ismi Vakıf ve İmparatorluk İngilizce aslına sadık kalarak değiştirilmiş sonradan.
<b> </b><br />
<br />
<b>2. Kategori (10 puan): Kütüphaneden ödünç alınmış veya sahaftan satın alınmış bir kitap okuyanlara.
</b><br />
<br />
<strike>Harry Harrison - Yer Açın! Yer Açın!</strike> (218 sf) Bu kitabı Cenk 96 senesinde Beyoğlu'nda bir sahaftan almış. Orijinal adı Make Room! Make Room! Okuması Isaac Asimov'un Vakıf ve İmparatorluğu'ndan daha kolay geldi çünkü konu bütünlüğü, olay örgüsü daha akıcı şekilde kurgulanmış. Vakıf serisinin tamamını okusaydım belki düşüncelerim daha farklı olurdu. Diğer seri kitaplarını bulabilisem bu seriyi son kategoriye kaydırmayı düşünebilirim. <br />
<br />
<b>3. Kategori (10 puan): Adında bir hayvan adı olan bir kitap okuyanlara.
</b><br />
<br />
Kurt Vonnegut - Cat's Cradle (287 sf) - Bu, kitaplığımızda bulunan 2 hayvan ismi geçen romandan biriydi, diğerini başka bir kategori için ayırdım. Değişebilir.
<b> </b><br />
<br />
<b>4. Kategori (15 puan): 600 sayfadan uzun bir kitap okuyanlara.</b><br />
<br />
Umberto Eco - Foucault Sarkacı (609 sf) - Diğer tüm kitaplar 570 deyince durdu.<br />
<br />
<b>5. Kategori (15 puan): Nobel Edebiyat Ödülü kazanmış bir yazarın bir kitabını okuyanlara</b>.<br />
<br />
Günter Grass - Yengeç Yürüyüşü
<b> </b><br />
<br />
<b>6. Kategori (15 puan): Türk edebiyatında klasik kabul edilen bir roman okuyanlara.</b><br />
<br />
<strike>Peyami Safa - Matmazel Noraliya'nın Koltuğu (304 sf)
<b> </b></strike><br />
<br />
<b>7. Kategori (15 puan): Hiç okumadığınız bir ülke edebiyatından bir kitap okuyanlara.</b><br />
<br />
<strike>Amin Maalouf - Işık Bahçeleri</strike> (238 sf) - Bu en çok zorlandığım kategorilerden biri olabilir. Yazar yazılarını Fransızca yazıyor olsa da Lübnan'lı.
<b> </b><br />
<br />
<b>8. Kategori (20 puan): Sinemaya uyarlanmış bir kitabı okuyup filmini izleyenlere.</b><br />
<br />
Daha karar veremedim. İlgimi çeken bütün filmleri izlemişim zaten, belki de filme bakarak karar vermek doğru değildir.
<b> </b><br />
<br />
<b>9. Kategori (20 puan): Adında kış mevsimine ilişkin bir sözcük olan veya konusunda kış teması olan bir kitap okuyanlara.</b><br />
<br />
<strike>Ahmet Ümit - Kar Kokusu (280 sf) </strike><br />
<br />
<b>10. Kategori (25 puan): Yasaklanmış bir kitap okuyanlara.</b><br />
<br />
Aziz Nesin'in çevirmesiyle anılan Şeytan'ın Ayetlerini okumak istedim ama bulamadım. O nedenle bu kategori de şimdilik boş. Aziz Nesin'in kitabı çevirdiği dönemde yazarı Salman Rushdi ile girdiği tartışmayı web'de aratmanızı ve incelemenizi öneririm.
<b> </b><br />
<br />
<b>11. Kategori (25 puan): Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk hakkında yazılmış bir kitap okuyanlara.</b><br />
<br />
Evde bir Andrew Mango kitabı var ama biraz daha araştırma yapıp öyle karar vermek istiyorum.
<b> </b><br />
<br />
<b>12. Kategori (25 puan): Yayınlanmış en az beş kitabı olan bir yazarın ilk kitabını veya romanını okuyanlara.</b><br />
<br />
Bu gerçekten enteresan bir kategori. Araştırmam lazım. Aklım Yaşar Kemal'e gidiyor, görücez.
<b> </b><br />
<br />
<b>13. Kategori (25 puan): Bir biyografi veya otobiyografi okuyanlara.
</b><br />
<br />
Biyografisi yazılmış kişilerden ilgimi en çok kim çeker sorusuna cevabı bulduğum vakit listede yerini alacak.
<b> </b><br />
<br />
<b>14. Kategori (30 puan): Okuma yazmayı öğrendiğiniz yıl ilk kez yayınlanmış bir kitap okuyanlara.</b><br />
<br />
Ben okuma yazmayı 88 yılında öğrendim. Ama bu da henüz karar vermediğim kitaplardan biri.
<b> </b><br />
<br />
<b>15. Kategori (40 puan): Bir üçleme veya aynı seriden üç kitap okuyanlara.</b><br />
<br />
Muhtemelen Otostopçu'nun Galaksi rehberi olacak ama tam emin değilim.<br />
<br />
<br />
Kitapları bitirdikçe burada üzerini çizeceğim. Yarışma 3 Kasım 2013 tarihinde başladı. Ben oldukça geç başlamış oluyorum ama burada önemli olan gerçekten de denemek. Yapabildiğimin en iyisini yapmaya çalışacağım. Kitapları bir parça rahat hissettiğim alanın dışından seçmeye çalıştım ki benim için faydası da olsun. Umarım hakkından gelirim. Gelemezsem de okuduğum kadarı yanıma kar.<br />
<br />
Siz de katılmak isterseniz listenizi blog sayfanızdan ya da mail ile Pinucca'nın Kitapları'na iletebilirsiniz.<br />
<br /><div class="blogger-post-footer">Hubble bubble for the Cthulhu and Tubik</div>tubikhttp://www.blogger.com/profile/12064849050247224704noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-6063198653603722898.post-1434458560893476572013-12-04T00:38:00.001+02:002013-12-04T00:39:12.405+02:00Hayal ürünü cinayet<iframe allowfullscreen="" frameborder="0" height="315" src="//www.youtube.com/embed/bpOSxM0rNPM" width="560"></iframe>
<br />
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Parmaklarımın arasından kanın ağır ağır akıp giderken seni gerçekten de öldürdüğümü farkettim. Bundan 2-3 sene daha masum olsaydım inanabilirdim iyi insanların birini öldüremeyeceğine. Şimdi ise tam tersi. Büyük bir keyifle soktum bıçağı tam karın boşluğuna. Bıçağın ucuyla göbeğinin ilk temasında hissettiğim direnç bu girişimimin sonuçsuz kalacağı endişesini yaratmış olsa da bu endişem senin deyiminle "yeni bir aksiyon alma"ya itti beni. Ben de bıçağı ittim. Yerini rahatlamaya bırakan o dirençle vedalaşınca iş lunaparkta dönme dolaba benzemeye başladı. Gözlerin dehşet, korku, şaşkınlık ve hala, ısrarla kibirli kibirli bana bakarken bir saniye sonra bana bakarmış gibi ama daha uzaklarda bir bana odaklanmış gibi kalakaldı. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bıçağı ilk çevirişimde içerideki dengeleri değiştirmek kolay olmasa da, her dönüşte iç organların karakterin gibi gevşek hale geldi.
Kimileri buna vahşet diyebilir. Kimileri yıllardan beri içimde bir cani sakladığımı zannedebilir. Kimileri oldum olası şiddet eğilimim olduğunu iddia edebilir. Hiçbirine itiraz edecek kadar iyi tanımıyorum kendimi. Tek merak ettiğim başkalarının beni tanıdığına nasıl emin olduğu. Ben gerçekten iyi bir insanken yeterince rezil bir insanmışım gibi kurmaca hikayeler yaratıp yargılamamış mıydı beni? Güleryüzlülüğümü rahatlık, dürüstlüğümü patavatsızlık, sessizliğimi yabanilik olarak değerlendirip kendi değerlendirmelerince geliştirdikleri tavırlarla baş etmek zorunda kalmamış mıydım? Demek ki ne ben ne de onlar beni iyi ya da doğru tanımamışız bu kadar zaman. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Şaşırdığını biliyorum. En acımasız hale geldiğimde beni saf zannetmeye başlamıştın. Seni öldürebileceğimi nereden akıl edebilirdin ki? Ben sadece senin için eğlenceli bir misafirciktim. Küçük dünyanda odacıklar yaratmıştın. Bu odacıkların her birinde başka başka oyunlara yer açmıştın. Bazılarında yalan, bazılarında sapıklık, bazılarında hile, bazılarında hırsızlık, bazılarında nefret, bazılarında dolandırıcılık, bazılarında gösteriş, bazılarında ise cahillik oyunları vardı. Her bir odada her bir oyunu yöneten minik "sen"ler.
Seninle her konuşmak zorunda kalışımda yeni bir oda keşfediyordum. Dilerdim ki bu keşif İstanbul'a ilk kez gelen bir turistin Kapalıçarşı'ya attığı ilk adım gibi olsun. Kaç kapısı olduğunu çözene kadar eline renkli dansöz kıyafetleri, fesler, tefler, nargileler, tavlalar ve mücevherler dolmuş olsun. Benimki öyle olmadı. İstanbul'un lahımlarında en pis kokan bok çukuru hangisi sanki onu bulmaya çalışıyorum. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Seni öldürdüm çünkü minik "sen"ciklerden kurtulmanın tek yolu buydu. Hergün beni yeni bir odaya kapatım ruhumun ırzına geçmene müsade edemezdim daha fazla. Bir gün kafama ayakkabının sivri topuğuyla vuruyorsan, diğer gün briyantinli saçlarını gözlerime batırıyordun. Bir gün bıyıklarını yanaklarımda kusma hissi uyandırarak gezdirirken, diğer gün şuh kahkahalarınla kulak zarımı zedeliyordun. Sen kendini bir kadın zannettiğin günler kadar erkekçe kandırdın beni. Kendini erkek zannettiğin günler kadar kadınca kıvrıldın önümde. Senin ne cinsiyetin, ne güzelliğin, ne karizman, ne ahenkli bir sesin, ne heybetli bir duruşun, ne doğruluğun ne de haysiyetin oldu. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Senin hünerlerini sergilediğin her odaya girdikçe, kendini birşey sahibi hissetmene fırsat verdim. Bunu yapan sadece ben değilim. Benim gibi milyonlarca zavallı var kendini sana mecbur hisseden. Dişlileri öyle sağlam kurmuşsun ki, insan arasında sıkışmadıkça yaşadığını anlayamıyor sanki. Her sıkıştığında farklı bir kemiğinin kırılmasına aldırış etmeden, sırf yaşıyor hissetmek için senin bir parçan olabilmek, dişlilerinin arasına sıkışmayı sürdürmek için mücadele veriyor. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Seni neden öldürdüm diyordum değil mi? Sıkıştığım dişlilerden biri beynimi patlattı en sonunda. Tam sen yanımda kahkaha atarken hem de. Baktım başka yerlerim de dağılacak, seni yok etmeye karar verdim. O gün bugündür fırsat kolluyorum. Seni en zayıf, en savunmasız hissettiğin anda, kısacası hiçbirşey bilmediğine emin olduğun bir saniyede yakaladım ve sapladım bıçağı karnının en tatlı, en kabarık, en yumuşak yerine. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Üzülme, artık sen bir kahramansın. Yıllardır eklediğin her bir dişli ile inşa ettiğin bu dev insan makinasını eminim sergilemek isteyecek başka makina sevdalıları vardır. Benim tavsiyem müzelerini değişik temalara göre düzenlesinler, özene bezene yarattığın her bir iğrençlik odacığın için ayrı bir tema düşünsünler. Bunun için de stadyum büyüklüğünde bir arazi kapatsınlar. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Seninle vedalaşmak istemiyorum. Zaten üstümü başımı yeterince pislettin. Bir de veda işine girersek garip bir sorumluluk duygusuyla etrafa saçtığım sanal bağırsaklarını toplamak zorunda hissedebilirim kendimi. O nedenle kardeş, bana eyvallah!
</div>
<div class="blogger-post-footer">Hubble bubble for the Cthulhu and Tubik</div>tubikhttp://www.blogger.com/profile/12064849050247224704noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-6063198653603722898.post-73343870073098069132013-09-08T13:03:00.003+03:002013-09-08T13:09:03.213+03:00Olimpiyat Oyunları<div style="text-align: justify;">
Geçtiğimiz haftanın en çok konuşulan konusu 2020 Olimpiyatları oldu. Dün gece ise kimimiz heyecan ve hevesle, kimimiz endişeyle ev sahipliği yapacak şehrin açıklanmasını bekledik. Sonuçta ev sahibi şehir Tokyo olunca, biz de Eurovision'dan alışık olduğumuz "çok yaklaştık" avuntusu, kimine göre hayalkırıklığı ya da üzüntü, kimine göre ise iç rahatlamasıyla geceyi sonlandırdık. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Türkiye'nin olimpiyatlarla ilişkisi Osmanlı döneminde başlamış aslına bakarsanız. 1906'da Atina'da yapılan ara oyunlarda Osmanlı Devleti'ni atletizm dalında temsil eden Yorgo Aliprantis isimli sporcu sonradan bu kategori olimpiyat kapsamından çıkartılmış olsa da 10 metre ipe tırmanmada 11.4 saniye ile dünya rekorunu kırıp kürsüye çıkmış. Meşrutiyetin ilanı ile birlikte kurulan Osmanlı Olimpiyat Cemiyeti Cumhuriyet sonrasında Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi olarak icraatlarına devam etmiş. 1920'de yapılan olimpiyatlara 1.Dünya Savaşı'na neden olan ülkeler arasında yer aldığımız için davet edilmemişiz. 1980 Moskova Olimpiyatları'na ise SSCB'nin Afganistan'ı işgal etmesini boykot etmek amacıyla katılım göstermemişiz. 1932 Los Angeles Olimpiyatları'na yolun uzaklığı, buna bağlı olarak da maddi imkansızlar nedeniyle katılamamışız. Bazıları doping ve ırkçılık nedeniyle kirlenmiş olsa da bugüne kadar başta ata sporumuz güreş olmak üzere çeşitli dallarda 100'e yakın madalya elde etmişiz. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Ev sahipliği maceramız ise 2000 yılında ilk kez aday oluşumuzla başladı. 2016 için adaylık başvurusu yapmadık. En iddialı adaylığımız ise 2020 yılı için gerçekleşti ve dün de final oylamasına kadar yükselerek kafa kafaya denemeyecek bir farkla ev sahipliğini Tokyo'ya teslim ettik.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Şahsi olarak ne düşüneceğimi, nasıl hissedeceğimi tam kararlaştıramadığım bu konuda olimpiyat oyunlarına ev sahibi olsaydık kazanacaklarımız ve kaybedeceklerimizi çoğunlukla bugünün koşullarını baz alarak öngörmeye çalıştım. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<b>2020 İstanbul Olimpiyatları neler kazandırırdı : </b></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
* Adı bile heyecan yaratıyor. Ev sahibi listelerinde yer almak, yaşadığım şehirde böyle bir organizasyona şahit olmak, oyunları canlı olarak izlemek, potansiyel çocuklarımın elinden tutup götürebilmek hayallerin en güzeli.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
* Her sosyal sınıftan gencin futbol dışında spor alanlarını keşfetmesi, bilgi sahibi olması, değerlendirme-eleştirme yetisini geliştirmesi, ilgilenmeye başlaması. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
* Birbirinden farklı dallarla ilgilenen sporcuların 7 senemiz olduğunu düşünecek olursak erken yaşta keşfedilerek hızla hazırlanmaya başlaması, devlet tarafından maddi ve manevi imkanlarla desteklenmesi. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
* Ev sahipliği yapacak şehir olduğumuzdan, daha çok branşta daha fazla sporcu ile temsil edilmek konusunda bir sorumluluk duygusu geliştirebilmek, buna bağlı olarak da gençleri teşvik etme çalışmalarının yürütülmesi, sporcuların kıymetlerinin alıştığımızdan fazla bilinmesi. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
* Bu kadar eziyete rağmen güzelliğini tam olarak kaybetmemiş şehrimize gelecek kaliteli turist sayısının artması, muazzam bir tanıtım imkanı sağlaması, turizm gelirinin artması, esnafın yüzünün gülmesi.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
* Büyük bir organizasyon olması ve genç, dinamik kimselere ihtiyaç duyması nedeniyle pek çok genç insanın bu organizasyonda görev alması, uluslararası bir organizasyonun parçası olarak elde edeceği vizyon ve tecrübenin sağlayacağı bireysel katkı. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
* Okulların öğrencilere spor sevgisini ve disiplinini aşılaması, öğrencilerini daha yakından gözlemleyerek gelişimlerine gösterdiği katkıyı arttırması. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
*Herşeyden önemlisi işin içinde elin adamına rezil olmama kaygısı olacağından kadını-erkeği, ırkı, dini farketmeksizin tüm sporcularının destek görmesi.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<b><br /></b></div>
<div style="text-align: justify;">
<b>2020 İstanbul Olimpiyatları ne gibi olumsuzlukları beraberinde getirirdi : </b></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
* Mevcut hükümetin ev sahibi olma başarısını politik bir araç olarak seçimlerde kullanacak olması. Ülkenin selameti, kalkınması ve yeni mecralarda yer alması ve kültürel kazanımlar elde etmesi bir görev olmalı. Bonus değil. Bunu "Bakın, bunlaaaar olimpiyatın o'sunu bilmezlerdi" seviyesinde kullanacak olmaları, bu zamana kadar yapılmış tüm çalışmaları son 5 senedir yapılıyor gibi üstlenecek olmaları tüylerimi ürpertmeye yetiyor. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
* Ulaşım problemi! Olimpiyat oyunları zamanı geldiğinde pek çok ana yolun halk ulaşımına kapatılarak bu sorunun göstermelik çözülecek olması. Yeni ulaşım kaynaklarının tahsis edilmesi yerine halkın günlük ihtiyacını karşılaması beklenen mevcut kaynağın olimpiyat oyunlarına tahsis edilmesi ve günlük hayatın kaosa dönüştürülmesi. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
* Gelen turistlerin güvenliğinin sağlanması. Tarihçemizde yer alan tecavüzler, kaçırılmalar, fiziksel ve sözlü tacizler, kapkaçlar, bilet 1 TL - ticket 5 TL'ler. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
* Gelen turistler için düzgün planlanmış turistik gezilerin doğru organize edilememesi. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
* Açılış ve kapanış seramonilerinde yer alan sanatçıların, kültürel sunumların içerikleri. Sertab Erener'i açılış töreninde gerdan kırarken hayal edebiliyorum ancak Fazıl Say'dan bir dinletiyi ne yazık ki gözümde canlandıramıyorum. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
* Yapılacak olan inşaatlar. Konu ile ilgili spor komplekslerine çok ihtiyacımız olduğu aşikar. Ancak Toki'nin milli inşaatçımız olduğu bu günlerde TEM kenarına yapılacak her türlü mimari estetikten uzak kazuretimsi binaları, yağmur yağdıkça içine göçen yolları, kesilecek ağaçları, her bir alanda yapılacak şaibeli ihaleleri, bu işe ayrılacak arazileri düşündükçe içim şişiyor. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
* Lüzumlu lüzumsuz dağıtılacak davetiyeleri, bilet fiyatlarının Türk halkının bütçesi için çok yüksek olacak olması, her okuldan bir miktar öğrenci için ücretsiz izleme imkanınınz sunulmayacak olması, Diyarbakır'da yaşayan bir kişi için, ulaşabilirliği düşünüldüğünde olimpiyat oyunlarının Londra'da yapılandan farklı birşey ifade etmeyecek olması. Olimpiyata renk katacak üniversite öğrencilerinin her fikir beyanında gazla, tomayla, copla uğraşmakta olması.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
* Bir ihale ile yayın haklarının Lig TV, D-Smart gibi ücretli bir yayın aracısına verilmeyeceğinin garanti olmaması.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
* Bu zamana kadar savaşta yer aldığı için olimpiyata katılamamış, aynı şekilde SSCB'yi boykot etmiş bir ülkenin yöneticilerinin şu anda Suriye için savaş konusunda bu kadar istekli olması. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
* Katılacak sporcuların, doping, ırkçılık gibi kirletici faaliyetlerinin yanısıra kontrol edilemeyecek bir siyasi lobi çerçevesinde desteklenme ihtimali ve bunun getireceği ayrıştırmalar, haksızlıklar.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
* Daha sayarım saymasına da, geri kalanı özetleyecek şekilde, konuyu bütünlüklü bir ülke başarısından çok bireylerin başarısı ve bunu çekemeyenler gibi ayrıştıran, aşağıdaki zihniyetin bu işi ele alıp yürütecek olması. Verilen emeğin de 16 saatlik uçak yolculuğundan ibaret olduğunun özetlenmesi.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhopvsZe3LN3ftUvTvanK-v3pwSL6pUWSiMTnVS-KTAfDX05CJhA39xOkEXDKMkVMHkeRR2iBCdE-6jb9WyHNv6vkJjFrgJI61Qm_nqyK4Bmq-z_gVBPjGUKIYd9aYWmYHqvSsRUgjNVTk/s1600/Suatkilic.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="162" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhopvsZe3LN3ftUvTvanK-v3pwSL6pUWSiMTnVS-KTAfDX05CJhA39xOkEXDKMkVMHkeRR2iBCdE-6jb9WyHNv6vkJjFrgJI61Qm_nqyK4Bmq-z_gVBPjGUKIYd9aYWmYHqvSsRUgjNVTk/s400/Suatkilic.jpg" width="400" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bu ülke aylardır enteresan süreçlerden geçiyor. Çocukluğumuzdan beri heyecan içinde takip ettiğimiz bu organizasyonu kendi ülkemizde görmek eskiden olsa bizi uykusuz bırakacak kadar sevindirirdi. Ancak uykumuzu kaçıracak bir hale geldi. Utana utana istemediğim anlar oldu açıkçası. Umarım farklı bakış açılarıyla, yepyeni, modern, yaratıcı, umut verici, bütünleştirici bir yaklaşımla gelecek senelerde yine aday olur, bu sefer aklımıza karanlık olimpiyat sembollerini getirmeden, heyecanla bekleyebiliriz sonucu. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bu sene olmadı Türkiye. Nedenini biliyorsun. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjN2idSloPiLoj4zu6SiIQIvVISP95tM1OaS1XqAcCb-Gt4Kms6KOeDS-uwvBFvZBO0_dT4RjhTqK5kNhbA37Zdbifm0PDgnp4US4f2gkKZ5YPO2aQWC0aefNg-LKYCy2Z3ooSyMKsfOgo/s1600/olimpiyat.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjN2idSloPiLoj4zu6SiIQIvVISP95tM1OaS1XqAcCb-Gt4Kms6KOeDS-uwvBFvZBO0_dT4RjhTqK5kNhbA37Zdbifm0PDgnp4US4f2gkKZ5YPO2aQWC0aefNg-LKYCy2Z3ooSyMKsfOgo/s400/olimpiyat.jpg" width="400" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<br />
<br />
<span style="font-size: x-small;">Olimpiyat tarihçemizle ilgili kullandığum kaynak : http://tr.wikipedia.org/wiki/Olimpiyat_Oyunlar%C4%B1%27nda_T%C3%BCrkiye</span></div>
<div class="blogger-post-footer">Hubble bubble for the Cthulhu and Tubik</div>tubikhttp://www.blogger.com/profile/12064849050247224704noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6063198653603722898.post-49406406535897816612013-09-01T22:13:00.001+03:002014-09-11T22:10:38.890+03:00Çapulcu Pazarı'ndan bir anı<div style="text-align: justify;">
Bugün Çapulcu Pazarımızda yaşadığım küçük bir diyaloğu paylaşmak istedim.<br />
<br />
Malumunuz haftalardır düzenli olarak Yoğurtçu Parkı'ndaki pazarımızda kitap paylaşıyor, paylaşmak amacıyla getirilen tüm kitapların sağlıklı biçimde dağıtılmasına gayret ediyoruz. Amacımız ilgilenen herkese birşeyler sunabilmek, herkesin kitaplara olan erişimini kolaylaştırmak, okuyan insan sayısını arttırmaya yönelik küçük bir katkıda bulunmak. <br />
<br />
Pazar belli bir saatte paylaşıma açılıyor ve o saate kadar da gönüllüler olarak gelen eşyaları tasnif etmek, ilgili standlara dağıtmak ve dizmek için uğraşıyoruz. Biz dizdikçe standımızın önünde insanlar birikiyor ve gelen kitapları incelemeye başlıyor. <br />
<br />
16-17 yaşlarında bir genç standımızın önünde bir kitabı merakla incelemeye başladı. Halinden belliydi gidip istediği kitabı para verip alacak maddi imkanının olmadığı. Halinden belliydi derken, hırpani, kirli bir görünümü olduğundan demiyorum tertemiz bir çocuktu, duruşundaki çekingenlikten, gözlerindeki tedirginlikten, gülüşündeki sadelikten... Bir süre sonra standla ve insanlarla ilgilendiğimi görünce kitabı bana gösterip "Güzel bir kitaba benziyor" diye gülümsedi. "Evet güzel kitaptır, pazar açıldığında gelip alabilirsin istediğin gibi" dedim. Kararsızca durdu, yok, başkası okur, dedi. <br />
<br />
Aradan biraz zaman geçti, biz pazarımızı paylaşıma açtık. Baktığı kitabı henüz kimse almamıştı. Çocuğu gönüllü arkadaşlarımıza kutu taşımada yardım ederken görünce kitabı alıp peşine düştüm. Çekindi diye düşünmüştüm. Bir kitap da o okusun istemiştim. Üstelik kitabı inceleyip beğenmişti. Çocuğu bulup kitabı vermek istedim. "Yok abla ben almıyım, başkası okusun" dedi yine çekinerek. Israr ettim, "Al oku, bitirince getirirsin başkası okur." dedim, eline tutuşturup gittim. <br />
<br />
2 saat sonra standın önüne geldi çocuk, elindeki kitabı bırakırken "Abla ben bırakayım bunu, 37. sayfaya kadar geldim" dedi gülümseyerek. "Dursun sende, tamamını oku" dedim, demez olaydım. "Ben dışarıda kalıyorum ya, koyacak bir yer bulamam" dedi. <br />
<br />
Dan! Dan! Dan dan dan dan! Kafama gülleyle vuruyorlar sanki! Yerin dibine mi girsem, ısrar eden dilimi mi kessem, saflığıma mı ağlasam, inatla akıl edememiş olmama mı yansam! <br />
<br />
Bir de benim üzüleceğimi mi anladı, kendini ezdirmek mi istemedi, bilmiyorum, "evsizim" demedi, "dışarıda kalıyorum" dedi. Sanki bir tercihmiş gibi. <br />
<br />
Dışarıda kalan, evsiz insanların bir kısmı bunu tercih ediyor evet. Okudum ben de sağda solda. Ama bahsettiğimiz en fazla 17 yaşında bir genç. Ne kadar tercih etmiş olabilir, tercih ettiyse de nasıl bir imkansızlık ona bu tercihi yaptırmış olabilir ki? <br />
<br />
Büyüklerimiz diyor ya "3 çocuk yapın", yapılmış olanına sahip çıkmazken bunun ardında nasıl bir kötü niyet besliyorlar çok belli. Açıkta kalsın, aç kalsın, yardıma muhtaç kalsın, askerimiz olsun, oy verenimiz olsun, minnet edenimiz olsun...<br />
<br />
Çocukluğumdan gelme kötü bir alışkanlığım vardır. İnsanlar için üzülürüm. Yolda gördüğüm ihtiyara, dalga geçilen çocuğa, engelli abilere, kocasına "mecbur" kalan kadınlara... Babam hep "insanlara acımanın ne sana ne de onlara faydası var. Oku, meslek sahibi ol, yardım et, ancak böyle faydan dokunur" derdi. Hepsini yapmaya çalıştım, şimdi de insanlara yardım edebilmek için gönüllüyüm. <br />
<br />
Bugün gördüm ki zor durumdaki insanlara üzülmeyi sürdürüyorum. Bir hassasiyet olarak. <br />
<br />
Ancak sadece içten bir gülümsemenin, sevgiyle kucaklaşmanın, paylaşmanın, iyi niyet beslemenin, önyargıları bırakmanın, kindar olmamanın, paradan mutluluk ummamanın tadını alamayan insanlara acıyorum sadece. <br />
<br />
Fakirinden de, engellisinden de, acı çekenden de eksikler. Annemin gidişinde beni ayakta tutan tek şey bu dünyada yaşanacak tüm güzel duyguları içinde barındırmış olmasıydı. <br />
<br />
Bu eksik insanlar gittiklerinde hayatla ilgili hiçbirşeyleri olmayacak...</div>
<div class="blogger-post-footer">Hubble bubble for the Cthulhu and Tubik</div>tubikhttp://www.blogger.com/profile/12064849050247224704noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6063198653603722898.post-46942795723170005462013-08-03T13:47:00.002+03:002013-08-03T13:47:24.897+03:00ana yemek<div style="text-align: justify;">
Hayat göz açıp kapayıncaya kadar geçiyor diyoruz ya, günler geçerken farketmiyoruz da, seneler geçerken bir anda çarpıveriyor nasıl hızlı aktığı yüzümüze.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Benim anlamadığım, o göz açıp kapama süresine nasıl bu kadar çok konuşacak şey sığdırabiliyoruz. Hayatla ilgili anlatabileceğimiz, sorabileceğimiz, merak edeceğimiz ve gözlemleyeceğimiz sınırsız şey varken biz nasıl anlıyoruz yaşadığımızı?</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Öyle ahım şahım hayatlara da gerek yok üstelik. Yoldan geçerken bir helikopter su alıyor gölden, kim bilir nerede çıkmış bir yangın için. Yaşlı bir adam dişsiz ağzından küfürler saçıyor kendi kendine yürürken, o tükürükler kime neye sarfediliyor, belli değil. Aşık oluyor bir adam ve muhtemelen nedenini kendisi de anlayamadan midesindeki kelebekler yüzünden eriyiveriyor kilolarca. Bir kadın anlatıyor neyin medetini umduğu bilinmez, karşısında duran adama. Kaçtıklarının bir hafta öncesinde tanışmış eski kocasıyla, tek bildiği adı-soyadı, başka da birşey yok. Bir kadın sol memesini tutuyor ayna karşısında, sol kolu muhtemelen kendisini terkedecek saçlarında gezinirken. Ağaçların altında kadınlarla tanışıyorsun, kimi zerafet timsali, biri kıpkırmızı saçları ve tatlı kızgın gözleri ile dururken, öteki dövme yaptıracak az yer kalmış ince vücuduyla sana gülümsüyor. Apartman sakinleri nefret etmeye karar veriyor senden mesela, sen ise seramikleri döşeyen usta ile çocuksu bir suçlulukla gülümsüyorsun yerlere bakıp. Bir kadın heyecanla, gülümseyerek mesaj atıyor çok sevdiği arkadaşına, karnını tutarak minik mercimeğin haberini veriyor. Arkadaşı mesaj sesini duyduğunda telefona uzanırken bilmiyor hayatında aldığı en güzel haberlerden birini okuyacak. Bir kadın ve bir adam, itiraf edemedikleri o sevişme arzusu ile iniyorlar 19 katı asansörle, biri sağa biri sola yürüyor bir daha karşılaşmamak üzere. Bir çocuk hayatında ilk defa melankoli ile tanışıyor sebebini bilmeden ağlayarak. Köpekler yol kenarında uyuklarken, çöpten plastik şişe toplayan 20 yaşındaki çocuk ürkekçe geçiyor yanlarından, geçen seferki gibi köpekleri sinirlendirmemeyi umarak. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bir kitapta okuyorsun "Bir yemeğe ne kadar çok para verirsen, beraberinde o kadar fazla ter ve tükürük yemek zorunda kalırsın." Hayat da onun gibi birşey zannedersem.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhMnpTi2-7Bnmyo4sfVr6bdtuco2UkcZUREMbR7zyM5wwHiiwKFjADiIkdWHuZclPlptxYSsms3i_6UouIxD3cDynvYjFbqtQ0G9O5MwfFRqmSbxswCt5mSZfyiFcvo1xZF7zangsH9Bqs/s1600/life-is-too-short-cartoons-life-is-short-have-fun1.gif" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="254" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhMnpTi2-7Bnmyo4sfVr6bdtuco2UkcZUREMbR7zyM5wwHiiwKFjADiIkdWHuZclPlptxYSsms3i_6UouIxD3cDynvYjFbqtQ0G9O5MwfFRqmSbxswCt5mSZfyiFcvo1xZF7zangsH9Bqs/s320/life-is-too-short-cartoons-life-is-short-have-fun1.gif" width="320" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="blogger-post-footer">Hubble bubble for the Cthulhu and Tubik</div>tubikhttp://www.blogger.com/profile/12064849050247224704noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-6063198653603722898.post-58762703281961191252013-06-13T23:46:00.000+03:002013-06-13T23:46:13.014+03:00Gezi'de anneler...Anneler gitmiş Gezi'ye annem.<br />
<br />
Varol demiş ki bak :<br />
<br />
"benim annem de parktadir simdi bir agacin yapraginda"<br />
<br />
Ne diyim, sanırım sen de öyle... <br />
<br />
<div class="blogger-post-footer">Hubble bubble for the Cthulhu and Tubik</div>tubikhttp://www.blogger.com/profile/12064849050247224704noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6063198653603722898.post-38158282154306354362013-06-13T01:34:00.001+03:002013-06-13T01:34:04.968+03:00Ruhsal referandumGünlerdir aşırı değişken ruh halleri yaşıyorum. Bir an çok gergin sonra umut dolu. Bugün bunu en üst düzeyde yaşadığım gün oldu şimdiye kadar. Parka giderken derinden gelen bastırmaya çalıştığım sinsi bir korku vardı. Parka girdiğimde "24 saat" açıklamasının verdiği belirsizliğin yarattığı gerginlik insanların sakin yüzlerine yansımış gibiydi. Cüppeleriyle avukatlar girdi, alkış kıyamet koparttık, gurur duydum. Tanıdık yüzler gördük konuştuk, rahatladım. <br /><br />Sonra erzak taşıma zincirine girdik umut ve mutluluk doldum. Sonra baktık ses seda hala yok yine gerildim. İnternet yok bilgi akmıyor, öylece bekliyoruz. Yemek yerken artan insan sayısı içimi iyice karıştırdı. Tekrar parka döndük, gergin bekleyiş devam etti. <br /><br />Sonra Ethem'in beyin ölümünün gerçekleştiğini duydum, hücrelerime kadar canım yandı. Sonra tanımadığımız ama hemen muhabbete daldığımız diğer insanlarla konuştuk uzun uzun. Zincirde saatlerdir süren erzak taşımada yorulan insanlar vardı, görevi devraldık. Çöp arabası geldi, işçilerle birlikte çöp zinciri yaptık, alkışlarla uğurladık. Yine mutluluk, gerçekten işe yaramanın verdiği iç huzuru... <br /><br />Referandum dediler, kafam karıştı sinirlendim. Ethem geldi gözümün önüne. Park değil ki tüm konu! Bir yanda hırsından gözü dönmüş birinin ucuz taktikleri diğer yanda Ethem. Ne soracaklardı referandumda? <br /><br />Kışla+AVM?<br />Kışla+Park?<br />Kışla+Rezidans?<br /><br />Ethem nerede? Ahmet nerede? Çocukların gözleri nerede? Susturulmuş gazeteciler, kandırılmış ve hala kandırılmaya çalışan halk nerede bu referandumda?<br /><br />Referandum dediğin tekten seçmeli çoklu sınav.<br /><br />Eve geldik. Necati Şaşmaz denen bir düdük tv'de. Küfür edesim yoktu banyoya kaçtım. Ama alışmışım twitter'ı kontrol etmeden duramıyorum. Orantısız zeka akıyor Necati Şaşmaz'a. Gülmeden edemiyorsun ki! <br /><br />Geldim oturdum koltuğa. Ethem'in görüntüsü geçiyor. Utandım. Güldüğüm, gülebildiğim her dakikadan. İçim yandı.<br /><br />Sonra Edip Akbayram'ın şarkısını söyleyen Down sendromlu kardemişiz çıktı. "Bu ülkeyi teslim etmeyeceğiz" dedi.<br /><br />Hayat ne kadar ucuz, insanoğlu bazen ne kadar kolpa!<br /><br />Referandum diyorlar, bilmiyorum.<br /><br />Ama ben bir daha asla 15 gün önceki ben olmayacağım onu biliyorum.<div class="blogger-post-footer">Hubble bubble for the Cthulhu and Tubik</div>tubikhttp://www.blogger.com/profile/12064849050247224704noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6063198653603722898.post-83977014612739862372013-06-07T19:26:00.002+03:002013-06-07T19:27:05.804+03:00Gezi Park'ı için spoilerBundan 2-3 ay önce Cenk ile arabada gidiyoruz. Ben arabayı kullanıyorum, Cenk ise radyo kanalları arasında geziyor. Cat Stevens'ın meşhur Lady D'arbanville şarkısına denk gelince durup"Severim bu şarkıyı" diyor. Ben de "Cat Stevens'dan nefret ederim" dedim. Nedenini sorduğunda bir çırpıda anlatıveriyorum. "Cat Stevens bir gün eve çok sarhoş şekilde geliyor. Geldiğinde karısı yatakta yatıyor. Karısı ile birlikte oluyor. Ayıldığında da karısının ölü olduğunu farkediyor. Meğer karısı Cat Stevens eve geldiğinde ölüymüş! Şarkıyı da bunun üzerine yazmış. Sonra da alkolün yasak olduğu din olan İslam dinini keşfetmiş ve müslüman olmuş."<br />
<br />
Cenk hikayenin dehşetine kapılmış halde şarkıyı dinlemeye başlıyor. Sözlerine dikkat edince dehşetimiz katlanıyor. Resmen ölü bir kadından bahsediyor gibi. Şarkı bitiyor ve Cenk bana dönüp bu hikayeyi nereden bildiğimi soruyor. "Hatırlamıyorum ama lisede biri anlatmıştı."<br />
<br />
"Emin misin peki doğru olduğuna?" diyor. O anda direksiyonu boğacakmış gibi sıktığımı ve boş gözlerle karşıya baktığımı hatırlıyorum. "Yani..." diye birşey çıkıyor ağzımdan. Göstermek istemesem de dehşete kapılıyorum. Biri bana dehşet verici bir hikaye anlatıyor. Hikayedeki dram, çıkartılan o acımasız ders falan beni o kadar etkilemiş, gizliden gizliye tatmin etmiş ki, gerek duymamışım doğrulamaya. Emin olmuşum senelerce haklılığıma (ne konudaysa) ve kendi kendime nefret etmişim adamdan.<br />
<br />
Cenk Wikipedia'yı açıyor. Cat Stevens'ın hayatını okuyor. Okudukça daha çok utanıyorum. Adam hala hayatta olan modellik yapan eski sevgilisi için yazmış şarkıyı. Kızla ayrıldıktan çok sonra. Kız şarkı hakkında kısa bir demeç bile vermiş. Yanlış hatırlamıyorsam İslam dinine geçişi çok sonradan olmuş. Üstelik bu kadar ucuz ve korkunç bir dersten sonra değil, insan gibi araştırarak deneyerek tercih etmiş İslam dinini.<br />
<br />
Hiç merak etmemişim. Hiç sorgulamamışım. Öylece kabul etmişim bana anlatılanı. Utanıyorum ki hem de nasıl!<br />
<br />
<br />
İşte canlar, Gezi Parkı'ndaki direnişte Türk, Kürt, Ce Ha Pe'li, baş örtülü, lezbiyen, gay, delikanlı diye bir taraf yok.<br />
<br />
Tüm bu direnişte 3 tane taraf var: Sorgulayıp anlamaya-anlatmaya çalışanlar, düşünmeyi anlamayı reddedip nefret saçanlar ve de hikayeyi istedikleri gibi anlatanlar.<br />
<br />
<br />
Siz hangi tarafta olmak istiyorsunuz?<div class="blogger-post-footer">Hubble bubble for the Cthulhu and Tubik</div>tubikhttp://www.blogger.com/profile/12064849050247224704noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6063198653603722898.post-14151482704688592382013-05-18T02:05:00.000+03:002013-05-18T02:05:36.403+03:00Özledim<div style="text-align: justify;">
Uzun zamandır kendimle mücadele ediyordum aslında. Kendime kızıyordum da diyebilirim. Seni özleyişimden çok kaybedişime üzüldüğümü, bunun bir bencillik olduğunu, kendi kendime Türk usulü mağdurculuk yaptığımı düşünüyor, bu yüzden düşünmemeye, göstermemeye, konuşmamaya çalışıyordum. Tüm bu duygu karmaşasında bir çeşit kendimden soğuma yaşadığımı söyleyebilirim. Seni düşünmediğim bir günü bırak, saat olmadı bir buçuk senede. Her akşam eğer eve tek başıma dönüyorsam, bizim yokuşu tırmanırken aynı şarkıyı açıp günlük anne seansımı gerçekleştiriyordum. Bu kadar çok düşünmeme rağmen sanki içimdeki his özlemden, acıdan ziyade kendine acımaydı. Kimseler görmesin istiyordum bu hallerimi. O yüzden hiçbirşey hissetmiyor gibi davranmak en güzeliydi. Başkaları bile seninle konuştukları rüyalarını anlatabilirken bana, ben seni aylardır rüyamda görmüyordum. En çok da buna içerliyordum sanırım. Anneler gününde yanına gelmemeyi bile düşündüm. Zaman geçsin diye gün ortasında yattım uyudum. Sonra yine kendime kızıp gün bitmeden yanına koşturdum. Ne aldığımız yeni evden bahsettim ne de başka birşeyden. Yalnızca beni sevdiğini bana hatırlatman için, seni ne kadar özlediğimi anlamam için, bana kızgın olmadığını hissettirmen için rüyalarıma gel diye dua ettim.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Neyse ki sen kimseyi üzmek istemezsin. Dün gece seni rüyamda gördüm. Öylesine görmek de değil üstelik! Baya baya vakit geçirdik birlikte. Tatil yeri gibi biryerlerdeydik. İş yerinden, ordan burdan birsürü insanla karşılaştım. Saçlarımdan bahsediyordum sana. Ne kadar bakımsız kaldıklarından, şu anki halinden memnun olmayışımdan, kuaföre gitmek istemediğim için sürekli kendim boyadığımdan ama giderek daha sıkıcı bir hal aldıklarından. Sakin sakin beni dinleyip kuaföre gitmeyi önerdin bana. Tatil yerinde nereden bulacaktık ki adam gibi kuaför? Bakarız, dedin ve aramaya başladık. Birine girdik, öbürüne girdik, içime sinmedi. Sabırla birsürü kuaför gezdin benimle. Saçlarımı sarı yapmamı istememiştin hiç hayattayken. Çekinerek "Cenk sarı saç istiyor ama bilemedim" dedim sana. "Cenk istiyorsa, sen de istiyorsan yaptır kızım, önemli olan onun beğenmesi" dedin, sonra da düşünüp çocukluğumda senin saçına röfle yapan Güven Amca'ya götürmeye karar verdin beni. Güven Amca hayatta mıdır ki hala? Kuaförden içeri girdiğimizde uyanıverdim. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bilmiyorum saçlarım nasıl olacaktı ama rüya boyunca hiç şaşkınlığını hissetmemiştim yanımda oluşunun. Sanki 3-4 yıl öncesi gibi, anne-kız geziyorduk işte. Uyandığımda da şaşırmadım başta. Sanki seni arayıp rüyamı anlatabilecekmişim gibi normaldi herşey. Sonra gülümsedim durumu kavrayınca. Gülümsedim çünkü bu kadar doğal ve normal oluşu bir hediyeydi benim için. Muazzam bir lüks, anlatılamaz bir konfor. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bu akşam eve tek başıma dönerken ve yine aynı şarkıyı dinlerken rüyamı düşündüm. Beni her zaman nasıl bir sakinlikle sevdiğini hatırlattın. Saçlarımı sarıya boyatmama laf etmeyecek kadar kızgın olmayışını ve en önemlisi de seni ve seninle zaman geçirmeyi nasıl özlediğimi...</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Seninle kuaföre gittiğimizde nasıl tatlı tatlı yanımda durduğunu özledim. Saçlarım kötü olduğunda pat diye söyleyişini, üzüldüğümü görünce de avutup düzeltme talimatları verişini. Alışveriş yapmayı özledim. Mağazaya girip beğendiğimiz şeyin oradaki en pahalı şey olduğunu öğrenmemizi. Alamayacağımızı bile bile bana denetmeni, yakışırsa da "yakıştığını bilmek sahip olmaktan bile güzeldir" deyişini. Birşeyi alamasan bile almayı ne kadar istediğini gösterebilmeni. Sıklıkla didişmemizi. Abuk subuk televizyon programları izliyorsun diye sana kızışlarımı ve senin bunu sallamayışlarını. (Evden çalıştığım günler bazen Müge Anlı'yı izliyorum senin için ve haklıymışsın kabul ediyorum!) :) Beni dikkatle dinlemeni ve bazen kasten dinlemeyişlerini, bunu da eğlenerek gözüme sokmanı! Kilo aldığımda motivasyon olsun diye beni en sevimsiz büyükbaşlara benzetmeni. Her ayın malum günlerinde karnımın ağrıyışında sıcak su torbasını aklıma getirişini, yanındaysam yapacak halim olsa bile bana hiç bir iş yaptırmayışını. Telefonda sanki soğanların ne zaman öldüğünü anlıyormuşumcasına verdiğin yemek tariflerini. İş yerinde problem olduğunda "cehennem olsunlar" deyişini ama çalışkanlığımdan ödün vermemem için yorumlarınla durumu garantiye almanı. Sesini de çok özlemişim, her ne kadar seni düşündüğümde kulaklarımda hemen çınlasa da, gerçekten duymayı özlemişim. Hava karanlıkken araba kullanmamdan korkuşunu ve eve gidince aramayı unuttuğumda telefon açıp "alo" yerine "aferin" deyişini. Beyhan annemi o gün aramadıysam bir güzel fırçalayışını. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Ev için sıklıkla Beyhan annemle vakit geçiriyoruz. Seninle olduğu gibi didişmesek de, tatlı tatlı idare ediyoruz birbirimizi. Hevesleniyoruz, heyecanlanıyoruz, telaşlanıyoruz, ne kadar güzel olacağını düşünüp mutlu oluyoruz. Pek seslendirmiyoruz ama biliyorum ki ikimiz de aynı şeyi düşünüyoruz. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Keşke sen de bizimle olsaydın, koşturmalar arasında mola verdiğimizde bir orta kahve de sana söyleyebilseydik...</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Seni neden, ne kadar ve nasıl özlediğimi bana hatırlattığın için çok teşekkür ederim. Çok mutluyum bugün. Seni çok seviyorum. </div>
<div class="blogger-post-footer">Hubble bubble for the Cthulhu and Tubik</div>tubikhttp://www.blogger.com/profile/12064849050247224704noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-6063198653603722898.post-9766762228959477282013-05-13T23:20:00.001+03:002013-05-13T23:24:21.097+03:00Bu da gelir...<div style="text-align: justify;">
İnsanın bir toprağa aidiyetinin en güzel işareti nerede olursa olsun o toprağın türküsünü dinlediğinde kanının kaynaması, belki tüylerinin diken diken olması, hüzünlenmesi, belki de içinin inceden bir neşe ile sarılmasıdır bence. Nerede olursa olsun, hangi müzik türünü daha çok severse sevsin, memleketinin sazının tınısını duyduğunda evinde hissetmesidir. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Türküler bağlar bizi birbirimize. Konuştuğumuz en ortak dildir belki. Bağdaş kurup dirsek dirseğe oturtan, düşünmeksizin aynı salınımla ritim tutturan, farkında olmadan gözlerimizi kapattıran, hepimizi başka dünyalara savururken burnumuza vatanın bildiğimiz,bilmediğimiz topraklarının kokusunu getiren...</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Reyhanlı'da bomba patlatanlar Türk vatandaşı diyorlar. Para karşılığında yapmışlar diyorlar. Resmi olarak 45-50, resmi olmayarak neredeyse 200 Türk'ü öldürdüler diyorlar. Kardeş kardeşin kanını akıtmış diyorlar. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Biz ne zaman Esad'ı, Amerika'yı, El-Nusra'yı konuşur olduk? Bombayı patlatanların Türk vatandaşı olduklarını tespit ettik, dağa ovaya bunu utanmadan duyurduk da bizi bu hale ne getirdi bir türlü bilemedik. Bildik de söyleyemedik. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Biz ne zaman türkülerimizi unuttuk da bizi tüm bağlarımızdan kopartanların şakşakçısı olduk? Para ile haber yaptık, para ile sustuk? Büyük derbi öncesi "hükümet istifa" diye bağırırken, ilk faulde herşeyi unutup bildik küfürleri savurmaya devam edecek noktaya ne zaman geldik? Başka işlere konsantre olabilmeyi nasıl başardık? Hadi politikacılar politikacı. Hepimiz biliriz "politikacı"nın tam olarak ne demek olduğunu. Biraz gözlem kabiliyetimiz varsa son 10 senede Gollum'la "bakan" arasında pek fark olmadığını anlamışızdır. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Peki biz niye kaybettik kendi sesimizi, hissimizi, hassasiyetimizi? "Reyhanlı'daki tatsızlık", ölenlere "maliyet" diyebilenlerin yüzüne tükürmeden, boğmadan nasıl durabildik 1 sn daha fazla yerimizde?</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Hergün arkamdaki arabadan 2 km/h daha yavaş gidiyorum diye ağzından tükürükler saçan bir adam tarafından öldürüleceğim korkusu yaşıyorum. Hergün haberleri açacağım ve bir felaket duyacağım biliyorum. Hergün bir yakınımın kanser olduğunu duyacağım diye endişeleniyorum. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Şimdi bir de savaş, bomba, patlama, enkaz, yaralı...</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Ne diyim ki? Dediklerimin hiçbiri hissettiklerimin onda birini ifade edemezken, silemedim de yazdıklarımı, daha iyisini yazmaya gücümün yetmeyeceğini bildiğimden. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bilemiyorum. Başımıza gelecek olan geldi, geçecek mi, geçecekse nasıl geçecek, geçerken neleri alıp götürecek, bizi ne kadar daha eksiltecek... Eksilecek kadar yerimiz kaldı mı ki insanlığımızda? </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bilemiyorum.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<iframe allowfullscreen="" frameborder="0" height="315" src="http://www.youtube.com/embed/vFk9nxcRJHk" width="420"></iframe><br /></div>
<br /><div class="blogger-post-footer">Hubble bubble for the Cthulhu and Tubik</div>tubikhttp://www.blogger.com/profile/12064849050247224704noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6063198653603722898.post-78986285421210621372013-04-10T22:31:00.001+03:002013-04-10T22:31:47.893+03:00Güven bana<div style="text-align: justify;">
Huzur dediğin şeyin en çok güvenle alakası olduğuna kanaat getirdim bugün. Dertleşirken arkadaşına güvenirsin, açken babana, üşürken annene, uyurken kardeşine... O yüzden problemli çocukluklar hariç, insan hep kendi çocukluğunu özler dönüp baktığında. Güvenden oluşmuş bir huzur yumağıdır çocukluk. Fakir de olsan, çiftlikte de yaşasan, villada da, güvendiğin bir ailen vardır. Kardeşinle kavga da etsen, bilirsin daha iri bir çocuk geldiğinde seni koruyamasa da elini tutacak, yaralı dizine minik parmaklarıyla dokunacaktır. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Hayatımda çok kez hayal kırıklığına uğradım. Başarılı olamadığımda kendime kızdım, benimle oynamadığında abime, sınavım kötü geçtiğinde sisteme, kadınına destek olamadığında ülkeme... </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
"Canım yandı" kelimesini çok kullanan biri değilimdir. Hiç canı yanmayan biri de değilim elbet. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Şunu söyleyebilirim ki güvensizlik beni en çok huzursuz eden şeylerden biri. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Neyse ki zamanında kardeşim gibi sevdiğim bir arkadaşımın o çok güvendiğim karakteri üzerime vıcık vıcık bir hamur gibi yapıştığında temizlememe yardım eden pek çok arkadaşım oldu.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Şimdi de hayatımdaki önemli yollardan birini çizerken karşıma çıkan çamur deryasında hiç sakınmadan üstümü silkeleyip devam etmemi sağlayan bir ailem var. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Tek istenen güvendir huzurlu bir yolda. Dilerim, herkesin arkasında içini ısıtacak, varlığını hissettirip adımlarını sağlamlaştıracak bir sevdiği ya da kendi ile başa çıkabilecek güçlü bir benliği olur.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Aksi takdirde çıldırmamak işten değil. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
"Biz büyüdük ve kirlendi dünya"ya bağlamadan gidiyorum :)</div>
<div class="blogger-post-footer">Hubble bubble for the Cthulhu and Tubik</div>tubikhttp://www.blogger.com/profile/12064849050247224704noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6063198653603722898.post-62124088957257523812013-04-01T23:52:00.001+03:002013-04-01T23:57:41.923+03:001 Nisan<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgVWue33uIToE0hxokbx111mBKbKbpXagI3gUhH2vD7_rG_oSvAe42mzlj1ePDxiNXf3ag6fU3Qsks0_2TyEoCIZECpyPf1e2mWyKH1TVwoEUn8DFgc3tJiM5kmCqHutZSNP9CXMePlf9g/s1600/anne15.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="256" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgVWue33uIToE0hxokbx111mBKbKbpXagI3gUhH2vD7_rG_oSvAe42mzlj1ePDxiNXf3ag6fU3Qsks0_2TyEoCIZECpyPf1e2mWyKH1TVwoEUn8DFgc3tJiM5kmCqHutZSNP9CXMePlf9g/s320/anne15.jpg" width="320" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Çocukken bir seferinde evden kaçıyormuşum havası verdiğim acıklı bir mektup yazmıştım annemle babama. Hesapta çok üzülecek, kıymetimi anlayacaklardı. Benim kaybolmadığımı anladıklarında ise o kıymetini anladıkları yavrularını kaybetmedikleri için çok sevinecek, beni hep mutlu edeceklerdi. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Ben öyle varsaymıştım ama ne babam ne annem, mektubu bulduklarını bile belli etmediler. Yatağın altında yaklaşık bir saat boyunca aptal aptal yatıp toz yuttum. En sonunda sıkıntıdan patlayıp yatağın altından çıktım. O kadar uğraşmışken içeri gidip kös kös oturmayı hiç canım istemiyordu. Mektubu yazarken göz yaşlarına boğulduğumu anlasınlar diye parmağımı bardaktaki suya batırıp batırıp kağıdın üstüne damlatmıştım. İlk seferinde dandik tükenmez kalemin mürekkebi su ile dağılmadığı için başka bir kalem bulup tüm mektubu baştan yazdığımı düşünecek olursak, bizimkilerin yanına gidip hiçbirşey olmamış gibi davranmak gururuma dokunurdu. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Odamın kapısına yaslanıp içeriden gelecek olası hayıflanmalarını dinlemeye karar verdim.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Sonra ne mi oldu? </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Babam anneme beni sordu, annem de mektup bırakarak evden kaçtığımı söyledi. "Hay Allah! Neyse napalım, bundan sonra hep oğlanlara oyuncak alırız" dedi. Sonra sustular. Annem mutfağa gitti, babam televizyonu açtı. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Tırım tırım yanlarına gidip neden hiç üzülmediklerini falan sorduğumu hatırlıyorum. Sanırım onları bırakıp gidecek kadar sevmiyorsam, onların da buna üzülmemelerinin normal olduğu gibi birşeylerden bahsettiler. Neyse ki uzun tartışmamızın sonunda beni ne kadar sevdiklerini iyice anlattılar da konuyu tatlıya bağladık. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Öğrendim, aldığım her karardan kendimin sorumlu olduğunu. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Ama 1 Nisan'lardan da hep nefret ettim :) </div>
<div class="blogger-post-footer">Hubble bubble for the Cthulhu and Tubik</div>tubikhttp://www.blogger.com/profile/12064849050247224704noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-6063198653603722898.post-76221397451724851902013-03-19T22:16:00.003+02:002013-03-19T22:16:25.481+02:00Mevsim geçişiHerkesin çok akıllı olduğu, kalanların aptal varsayıldığı yepyeni bir vahşi dünya yarattı insanoğlu.<br />
Kimileri her canlıya bir av gözüyle bakıp yok etmeye çekinmezken, kimileri sincaplar gibi fazla göze batmadan bulduğu cevizleri kemirerek hayatta kalmaya çalışıyor. Hepsinin üzerinde bir güç var elbet her zaman. Engel olunamaz fırtınalar, depremler sağlayacak adaletini bu dünyanın. Güçlüler - güçsüzler, avlar - avcılar, büyükler - küçükler, farketmeksizin aynı suda savrulacaklar. Fırtına dindiğinde geriye günlük savaşlardan arda hiçbirşey kalmayacak. Tahtında oturan modern zaman tanrıları az şekerli kahvelerinden bir yudum alıp tadına varacaklar keyiflerinin. Geriye uçuşan bir sayfa bile kalmayan dünyaya yeni bir yüz vermek için işe koyulacaklar... <div class="blogger-post-footer">Hubble bubble for the Cthulhu and Tubik</div>tubikhttp://www.blogger.com/profile/12064849050247224704noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6063198653603722898.post-18244739907060810382013-01-30T23:25:00.003+02:002013-01-30T23:27:57.929+02:00Bu aralar...<div>
<div style="font-family: Helvetica; font-size: 12px;">
</div>
</div>
<div>
<br /></div>
Kullandığım iPhone uygulamaları :<br />
<div>
<br />
<div>
<br /></div>
<div>
- <b>GoodReads</b> : Okuduğum kitaplar için</div>
<div>
- <b>Get Glue</b> : İzlediğim yabancı diziler ve filmler için</div>
<div>
- <b>Shazam</b> : Radyoda duyduğum güzel şarkılar için</div>
<div>
- <b>Instagram</b> : Kedimin ve kedilerin fotoğrafları için</div>
<div>
- <b>Havaalanı</b> : Kahve içerken uçağı kaçırmamak için</div>
<div>
- <b>Facebook</b> : Haberleşmek ve zamanı bile bile öldürmek için</div>
<div>
- <b>Beautylish</b> : Yeni makyaj ve cilt bakımı ürünleri için</div>
<div>
- <b>WhatsApp</b> : Dedikodu için</div>
<div>
- <b>Kelime Avı</b> : Uyku tutmadığı için</div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
Takip ettiğim diziler :</div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
- <b>Breaking Bad</b> : "Hey Mista Voayt!" diyen dünya tatlısı Jessy için</div>
<div>
- <b>Homeland</b> : Ajanlar, başkan yardımcıları, terörizm, vs... Aksiyon için</div>
<div>
- <b>Pretty Little Liars</b> : Aşırı boş Amerikan ergenleri için</div>
<div>
- <b>The Lying Game </b>: Nispeten daha az boş Amerikan ergenleri için</div>
<div>
- <b>Girls</b> : Cimcik memeli Hannah, çılgın bakire Shoshanna ve ekol güzellikteki Jessa için</div>
<div>
- <b>İşler Güçler</b> : Bikaç haftadır takip edemesem de çok güldüğüm için</div>
<div>
- <b>Kuzey Güney</b> : Kıvanç diyeyim siz gerisini getirin</div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
Dinlediğim müzikler : </div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
- <b>Rihanna</b> : Diamonds</div>
<div>
- <b>Carly Rae Jepsen</b> : Call Me Maybe</div>
<div>
- <b>Carly Rae Jepsen</b> : Good Time</div>
<div>
- <b>Asaf Avidan & The Mojos</b> : One Day / Reckoning Song</div>
<div>
- <b>Bruno Mars</b> : Locked Out of Heaven</div>
<div>
- <b>Fun.</b> : We Are Young</div>
<div>
- <b>Lenka </b>: Everything At Once</div>
<div>
- <b>Lykke Li</b> : I Follow Rivers</div>
<div>
- <b>Maroon 5</b> : Moves Like Jagger </div>
<div>
- <b>Nirvana</b> : Come As You Are</div>
<div>
- <b>Travis</b> : Flowers In the Window</div>
<div>
- <b>Volkan Konak</b> : Gurbet (Orhan Gencebay)</div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
Takip ettiğim bloglar / YouTube kanalları : </div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
- <a href="http://gundeliklakirdilar.blogspot.com/" target="_blank">Gündelik Lakırdılar</a> : Son derece net, anlaşılır, faydalı film ve kitap değerlendirmeleri için</div>
<div>
- <a href="http://vintagebiscuit.blogspot.com/" target="_blank">Vintage Biscuit</a> : Yılların bağımlılığı, enteresan kolajlar, ruh değişimleri için</div>
<div>
- <a href="http://10dakikagecikiyorum.blogspot.com/" target="_blank">10 Dakika Gecikiyorum</a> : Cilt bakımı, makyaj, kızsal bilumum şey için</div>
<div>
- <a href="http://pinkypetite.blogspot.com/" target="_blank">Pinky Petite* </a>: Badim'in dünyaya benzersiz bakışı için<br />
- <a href="http://geowyns.blogspot.com/" target="_blank">Geowyns</a> : Rakip takımları tutsak da futbol aşkı ve hayatı yorumlayış şekli için</div>
<div>
- <a href="http://www.youtube.com/user/JennaMarbles?feature=chclk" target="_blank">Jenna Marbles</a> - YouTube : Seçtiği konuları oldukça komik bir içerikle değerlendirdiği için</div>
<div>
- <a href="http://www.youtube.com/user/lisaeldridgedotcom" target="_blank">Lisa Eldridge</a> - YouTube : Muhteşem makyaj yeteneği ve o İngiliz aksanı için</div>
<div>
- <a href="http://www.youtube.com/user/TheMrkate" target="_blank">The Mr.Kate</a> - YouTube : Eğlenceli "Do It Yourself" fikirleri için</div>
<div>
- <a href="http://web.stagram.com/n/famousniki/" target="_blank">famousniki</a> - Instagram : İnsan gibi oturan tombul bir kedi olduğu için</div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
</div>
<div class="blogger-post-footer">Hubble bubble for the Cthulhu and Tubik</div>tubikhttp://www.blogger.com/profile/12064849050247224704noreply@blogger.com7tag:blogger.com,1999:blog-6063198653603722898.post-72634023564491340372013-01-06T20:48:00.002+02:002013-01-06T20:48:44.790+02:00Kediler ve kişisel bakımın sırları<div style="text-align: justify;">
Kedi ile yaşayanların bir süre sonra gayet net olarak aldıkları bazı mesajlar var. Biz de ismi konulamamış şuursuz panterimizle 5 yılı doldurmak üzereyiz ve her ne kadar her gün yeni bir huyunu keşfetsek de artık onu oldukça iyi tanır olduk ve henüz konuşamasa da (bi gün onu da yapacak biliyorum) taleplerini anlar olduk.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Kediler insan için garip yaratıklar. Kedisever birçok insandan duyduğunuzu tahmin ettiğim klasikleri teğet geçerek bu yazımda size kediler ve kişisel bakım ilişkisinden bahsetmeye çalışacağım. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Kedilerin titiz hayvanlar oldukları malum. Kendi bakımlarına özen gösterdikleri gibi, yaşadıkları çevrenin de temiz ve düzenli olmasına dikkat ediyorlar. Her sabah ve akşam bitmek bilmeyen duş almaları, yemek kabına mama koyarken etrafa döktüğünüzde yemeye önce etrafa düşen tanelerden başlamaları, uzayan tırnaklarını biryerlere sürterek (koltuk kenarları en sevdikleri) törpülemeleri standart örneklerden. Ne var ki kedilerin günlük hareketlerine biraz dikkat ederseniz kendi kişisel bakımınızla ilgili de önemli ipuçları elde edebiliyorsunuz. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Kısa kısa örneklendirmeye çalışacağım. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
1 ) Kedinizin ortalığa sonra tekrar giymek üzere bıraktığınız kazak ya da t-shirtünüzün üzerine boylu boyunca yattığını düşünün. Şayet kıyafetinizin koltuk altına denk gelen kısmına kafasını sürtüp arada bir yalamaya yelteniyorsa, siz o kıyafeti tekrar giymeyin. Kediniz o kıyafetin üzerinden kalktığında alıp kirli çamaşır sepetine atın ve ilk fırsatta yıkayın. Zira siz kendi kokunuza alışık olsanız da başkaları olmayabilir. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh3OVzgn2HBODIeHn1RUk_-dNaS6MUMxRlVQU4T-cn7JkUFav9Fvp_Cpa7gjNzOsL9BFeC7dne2draw0RI0tcY-0nqfQOLlSbN9O6b4g6NCsCYXhZcqMmMJvHuETPqjhp-WRnziuS1ISa8/s1600/IMG_2746.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh3OVzgn2HBODIeHn1RUk_-dNaS6MUMxRlVQU4T-cn7JkUFav9Fvp_Cpa7gjNzOsL9BFeC7dne2draw0RI0tcY-0nqfQOLlSbN9O6b4g6NCsCYXhZcqMmMJvHuETPqjhp-WRnziuS1ISa8/s320/IMG_2746.JPG" width="320" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
2 ) Ayaklarınızı koltuğa uzatıp televizyon keyfi yapıyorsunuz. Kediniz de herzamanki gibi koltuk tepelerinde anlamsız anlamsız geziniyor. Bir anda ensenizde garip bir hareket hissediyorsunuz. Kediniz patileriyle saçlarınızı çekip çekip ısırıyor. Bu kedinizin size şefkat göstererek saçlarınızı sevdiğinizi düşündürmesin. Muhtemelen uzunca süredir saçlarınızı taramamışsınızdır ve dolaşan saçlarınız kedide oyun oynayabileceği bir yumak intibası bırakmıştır. Yavaşça oturduğunuz yerden kalkın, elinize bir saç fırçası alın ve dolaşmış saçlarınızı tarayın. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgtQy5uDmNfyPvgsFvR73dM19pk4RijVBxR5UugE0IoO8AZblD5IIL_tgCNf_1cHGSkdbUtJRP6Y_44g26YOMSa8VL_UyATbEAqt-PhF-MnArfQyfVIhmPpHSibIHVETRBhTURXzC9kf7E/s1600/426193_10150555913257638_519547637_9207533_1804896039_n.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgtQy5uDmNfyPvgsFvR73dM19pk4RijVBxR5UugE0IoO8AZblD5IIL_tgCNf_1cHGSkdbUtJRP6Y_44g26YOMSa8VL_UyATbEAqt-PhF-MnArfQyfVIhmPpHSibIHVETRBhTURXzC9kf7E/s320/426193_10150555913257638_519547637_9207533_1804896039_n.jpg" width="320" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
3 ) Kedinizi severken alıştığınız gibi bir süre sonra elinizi ısırmaya kalkmak yerine parmaklarınızı yalamaya başlıyorsa bu da bir ellerine sağlık mesajı değildir. Tam tersine az önce yediğiniz bir paket cipsten nasiplenmeye çalışıyordur. O yağlı ellerle oturmaya devam etmenizi şu anda tartışamayacağım ama kediniz elinizi tamamen temizledikten sonra yalamayı bırakıp paylaşmadığınız cips için bir intikam ısırığı peşine düşecektir. Siz en iyisi kalkın ve ellerinizi güzelce yıkayın. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgNM8mE0qCRQdKHUOqf3ZML1Qa7lEhaVeo2gWj60x2V7CaTBCa8VOS_hzN3B3uCYqLkkPAN9fMz1Q8J_ZXn3v6Z9QVG5x_NNr2tQ3HMAcge-0_QIIvM-bueEwmKQDTgqoh4cW8HGDdkvQ4/s1600/423303_10150572238017638_519547637_9255482_1132587514_n.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgNM8mE0qCRQdKHUOqf3ZML1Qa7lEhaVeo2gWj60x2V7CaTBCa8VOS_hzN3B3uCYqLkkPAN9fMz1Q8J_ZXn3v6Z9QVG5x_NNr2tQ3HMAcge-0_QIIvM-bueEwmKQDTgqoh4cW8HGDdkvQ4/s320/423303_10150572238017638_519547637_9255482_1132587514_n.jpg" width="320" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
4 ) Ortada bıraktığınız bir çorap varsa ve kediniz onu top haline getirdiyse... Yok yok bu sefer kokudan bahsetmeyeceğim. O çorap muhtelemen ya topuğu erimiş ve delinmek üzere olan bir çoraptır, ya lastik kısmı artık lime lime olmuştur ya da baş parmak kısmı çoktan havadar bir yapıya bürünmüştür. Nasıl tespit ettiklerini bilmiyorum gerçekten ama o çorap atmaya kıyamadığınız ama artık atılması gereken bir çoraptır. Kedinin eline geçtiyse sağlam olsa bile artık delik bir yeri muhakkak vardır zaten. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh-XRIykLQ24iqH8om8Q1BhpzSQ4lMy2cgS3aziMG4Zt1YEzemugA3iGhnZXLbK54xnwaWq9m5P3q2OC7Xtaq8AOAejxCo7dSSb2jZr8fsWwiXk1UnOvanH1H3wE2KVa9RKCW3baGZQ8Vo/s1600/397034_10150491829097638_519547637_9016595_284553779_n.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh-XRIykLQ24iqH8om8Q1BhpzSQ4lMy2cgS3aziMG4Zt1YEzemugA3iGhnZXLbK54xnwaWq9m5P3q2OC7Xtaq8AOAejxCo7dSSb2jZr8fsWwiXk1UnOvanH1H3wE2KVa9RKCW3baGZQ8Vo/s320/397034_10150491829097638_519547637_9016595_284553779_n.jpg" width="320" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
5 ) Kediler günde birkaç kez hapşururlar, belirli aralıklarla da yuttukları tüyleri çıkartmak için kusmaya çalışırlar. Bunu yaptıkları zaman insan gibi öksürdüklerine de şahit olabilirsiniz. Hapşurukların ve kusmasız öksürüklerin sayısı çok artarsa hemen panik yapmayın ama yavaştan utanmaya başlasanız iyi olur. Hızlıca temizlik eldivenlerinizi giyin, ortalıktaki tozları güzelce alın, elektrikli süpürgeyle evinizi köşe bucak süpürün. Üstüne bir keyif kahvesi için, kedinize de özür mahiyetinde bir ıslak mama yedirin. Ne o canım? Kedi hayvan diye pis ortamda kolay mı yaşar sandınız? </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhySveVCr1driynypRIaJBFxTysqBy9dC8Glc__ixJxk7PoToAix6Q4nLl-EO1K2Qt3mtupHnlIzBn3TSixMWDfaIsDAu0gCKzh99GAK0aFS1res8gRkR1I7WCKvruKkJm2av5eY51IDMk/s1600/IMG_0789.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhySveVCr1driynypRIaJBFxTysqBy9dC8Glc__ixJxk7PoToAix6Q4nLl-EO1K2Qt3mtupHnlIzBn3TSixMWDfaIsDAu0gCKzh99GAK0aFS1res8gRkR1I7WCKvruKkJm2av5eY51IDMk/s320/IMG_0789.jpg" width="240" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
6 ) Kedilerin doğru mu bilmiyorum ama anne memesi emme içgüdüleri ile ilişkilendirdiğim bir huyları vardır. Gördükleri yumuşak, pofuduk yüzeyleri masaj yapar gibi mıncıkladıklarına sıklıkla şahit olabilirsiniz. Şahit olmadıysanız youtube'da komik kedi videolarını aratın muhakkak bulursunuz. İşte bu hareketi siz televizyon karşısında uzanırken göbeğinizin üstüne çıkıp size yapıyorsa, hayatınıza tartı denen aygıtı sokmayı ciddiyetle düşünmelisiniz. Ayva göbek ayvalıktan çıkmış karpuzluğa doğru yelken açmıştır benden söylemesi. 5 yıllık süreçte 12 kilo aldığımı düşünecek olursak son zamanlarda bu davranışı bol bol gözlemleme fırsatım oldu. Ben de tartımıza pil alarak işe başladım. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhwWnkIdOMZHWqQvWN9Q6xwQKRn-TEdRXMUVbKRaGq8QzbnkU6324dFz4vH-xL_iiaLoKVvl2ZpeLvt00mx-4UmuDuoCxbf-UVtzTwvGkcIX3NERM8hcrgUxcDJYC8gpkEAGuwfnSsmc78/s1600/IMG_2784.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhwWnkIdOMZHWqQvWN9Q6xwQKRn-TEdRXMUVbKRaGq8QzbnkU6324dFz4vH-xL_iiaLoKVvl2ZpeLvt00mx-4UmuDuoCxbf-UVtzTwvGkcIX3NERM8hcrgUxcDJYC8gpkEAGuwfnSsmc78/s320/IMG_2784.JPG" width="320" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bu çerçevede bakıldığında kedilerin tepkilerinden yola çıkarak hayatınızın pekçok alanını şekillendirebileceğinizi gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. Verebileceğim daha nice örnekler var ama her kedinin de kendine has huyları olduğundan, bizim kedimizin de başlı başına huylu bir yaratık olmasından ötürü örnekleri genelleştirerek seçmeye çalıştım. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bir kediyle yeni bir hayata başlıyorsanız, ona kulak vererek nicelerini siz de keşfedebilirsiniz. Kedilerle ilgili en güzel şey de bu bitmek bilmeyen keşifler zaten. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgmV3iXkSDrr6IK9BEIcTna-wL8puxVBM8zk6G5RsoJ2OrIA_x0OJob0p9iFkG6AOMXHlMFfT7VheTWH9DHg4bMBbHAuZXKZJYBDAYPGHzlfb6tSBit3EqUikmnl28_2Rykt_8FazUGcJs/s1600/IMG_3093.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgmV3iXkSDrr6IK9BEIcTna-wL8puxVBM8zk6G5RsoJ2OrIA_x0OJob0p9iFkG6AOMXHlMFfT7VheTWH9DHg4bMBbHAuZXKZJYBDAYPGHzlfb6tSBit3EqUikmnl28_2Rykt_8FazUGcJs/s320/IMG_3093.jpg" width="240" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
2013'te hepinize bol kedili günler dilerim. </div>
<div class="blogger-post-footer">Hubble bubble for the Cthulhu and Tubik</div>tubikhttp://www.blogger.com/profile/12064849050247224704noreply@blogger.com6tag:blogger.com,1999:blog-6063198653603722898.post-80674107789599160992012-12-31T05:01:00.003+02:002012-12-31T05:01:49.074+02:00Ruh kusması<div style="text-align: justify;">
Olabildiğince kendime dürüst olmaya çalışacağım bu sefer. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Gecenin bu saatinde kabus olduğunu bildiğim rüyalardan bile uyanmamaya çalışırken, uyandığımda da rüyamda çalan o abuk şarkının ne olduğunu hatırlamaya zorlarken kendimi, artık gücümün kendime yetmediğinden mi, bıraktığım ilaçlardan mı, içtiğim kahvelerden mi bilmem, her yanımı elektrik çarpıyormuşçasına kasılarak kalkıyorsam yatağımdan, biraz olsun dürüst olup içimi dökmem lazım belki de. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Buraya yazarken biliyorum yine filtreden geçireceğim herşeyi. Yine bir umut filtrede kalanların farkedilmesi umuduyla. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Hayatımda geçirdiğim en kötü yıldı. Daha kötüleri de olabilir insan hayatında. Ama şu anda en çok ihtiyacım olan şey, birinin bundan sonra hayatımın ortalama hangi mutluluk/mutsuzluk seviyesinde geçeceğini söylemesi. Beklemekten, bulamamaktan, uğraşmaktan, umut etmekten, iyimser olmaktan, iyimser etmeye çalışmaktan, kimseyi yormamak için uğraşmaktan sıkıldım. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bütün bir yılımı, herşeyi unutup, atlatıp, kutlamaya değer birşeyler elde etmek için geçirdim. İş yerinde deli gibi çalıştım, başarılı olmaya uğraştım, abuk subuk insanlara rağmen sonuç almaya gayret ettim, iyi sonuçlar görme ihtimalim giderek arttı, anneme gidip güzel haberler vermeyi hayal ettim, öldüğü gün onu göremeyişimi böyle hafifletmeyi umdum ama ne oldu arka arkaya sanki çok basitmişçesine emeklerimin çöpe gidişinin haberini aldım. Benden başka kimsenin de benim kadar umrunda olmadı. Ofisin kapısından geçesim yok.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Neredeyse 5 yıldır mutlu olmaya uğraşarak yaşadığımız şu küçücük evden çıkıp, hergün aynı yere oturmamdan dolayı kıçımın şeklini almış ya da kıçımın o şekli aldığı koltuktan kurtulup, sokağı olan, çarşısı olan, insanı olan bir ev bulmaya uğraştım, uğraştık. Heveslendik, beğendik, çatısı aktı. Heveslendik, beğendik, içi su aldı. Heveslendik, beğendik, ev sahibi manyak çıktı. Kendimize 3 oda 1 salon "ebebeyn" banyolu bir ev bulamadık. Artık duvarlar üzerime geliyor. Kış vakti balkon kapısını açıyorum sürekli. Allah'ın dağında nasıl bir asosyallik edindiysem, işten çıktığımda tek derdim eve ulaşmak oluyor. Geçen hafta iki kez sosyal ortama girdik diye bedenim tükeniyor. Daha 30 yaşımı doldurmadım! </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Okuduğum kitapların hiçbirini bitiremiyorum. 50. sayfa laneti resmen. Hepsi yarım kaldı. Böyle olunca kendimden iyice nefret ediyorum. Kitap okumadıkça aldığım nefeste, düşündüğüm her sinir hücremde bir engel bir arıza var gibi. Ama bu arızayı hiçbirşekilde gideremiyorum. Yaptığım tek şey eve gelmek, arkada ses olsun diye televizyonu açmak, youtube'dan birşeyler izlemek, sosyal zımbırtılarda gezinmek, varsa boş beleş diziler izlemek ve kendime yeterince vakit ayırdığıma ikna olunca da oturduğum koltuğu sadece bir duvarla ayıran yatağıma yatmak. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Hergün abimi, babamı arıyorum. Seslerini duymak, nasıl olduklarını anlayıp içimi rahatlatmak için. İçim rahatlıyor mu? Hayır. Bir insan hakkında endişelenmemem için sadece sağlıklı olduğunu bilmek yetmiyor bana. Bir insan hayatla ilgili en ufak bir coşku yaşayacak sebep görmüyorsa, endişelenmek için yeteri kadar sebep vardır. Hayat bu, biz de süper aciz insanlarız. Basit şeyler bulmamız lazım kendimize coşkulanmak için. Ne bileyim izlediğim dizideki karakter komik bişey yapıyorsa bile ve ben bunu birileri ile paylaşma ihtiyacı duyuyorsam o kadar endişelenecek birşey yoktur. En azından bunu görmek istiyorum yakınımdakilerde de. Alakam olmuyor. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Herkes çok yoğun, herkesin her an başı ağrıyabilir, herkes çok bıkkın, her an birinden kötü bir haber alabilirim, her an moral verilmesi gereken, neşelendirilmesi gereken, yanında güçlü durulması gereken biri olabilir. Herkesle bu endişeyle konuşmaya başladım. Empati kurmaya çalışmaktan ve önlem almaktan içim dışıma çıktı. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Hiç trafik kazası geçirmedim, hiçbiryerim kanamadı, hastanelik olmadım, serum yemedim, sinir krizi yaşamadım, kimseye bağırmadım, grip bile olmadım! Sadece L şeklinde olmayan koltuğumuzun aynı köşesinde L şeklinde oturmaktan sırtım ağrıdı, boynum eğrildi. Nolur nolmaz belki depresyona falan girerim de insanlara ayıp olur diye kendi kendime psikiyatr buldum da ona gittim. Adama ayıp olur sıkmıyım, aptalca konuşmıyım diye yüzlerce filtreden geçirdim söylediklerimi. Dandirikten bir ilaç verdi, güya terapi yaptı. Bir anda sıkılıp ilacı da bıraktım, adamı da bıraktım. Biraz daha devam etseydim kendimi bilmem ama adamın daha sosyal ve güleryüzlü olmasına ramak kalmıştı! Kafam dağılsın, ortam değişirse iyi gelir dedim, arkadaşlarımla tatil planı yaptım. Biri de gel sana tatil ayarladım, seni götürüyorum demedi. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Cenk endişelenmesin diye ağlamayı unuttum. Kavga çıkartacak oldum, fazla nezih oldu. En büyük küslüğümüz 10 dakika sürdü. Çocuğa yaptığım en kötü şey, anlamsız zamanlarda anlamsız susuşlarım ve onun 50 kere ne olduğunu sorması, cevabı konusunda en ufak bir fikrinin bile olmaması oldu. Ama koca bir sene boyunca nasıl bir süreçten geçtiğim, kendisine gülümserken o sırada elime geçen ne varsa duvarlarda parçalamak istediğime dair bir fikri var mıydı emin değilim. Tekrar ediyorum benim için endişelenmesin diye ağlamadığım zamanlar var. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bunun üstüne yine öylesine bir sağlık kontrolünden geçen en yakınımızın "neyse ki" "tam zamanında" müdahale edilmiş bir sorunu çıktı. "Neyse ki" "tam zamanında" "müdahale edilmiş"ti. Yoksa kime ne konuda yardımım dokunurdu pek de emin değilim. Kutlamak için bu seneye ait tek şeydi belki de. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
"En sevdiğim, en yakınım diyebileceğim az insandan biri" cümlesini kurabileceğim az insandan biri çıktı hayatımdan. O mu çıktı ben mi çıkarttım onu bile bilmiyorum. Hayatta insana herşey olur. Siz birileri için kendinizi paralarsınız. Her anlarında yanlarında olmaya uğraşırsınız. Yüzlerini birkez güldürebilmek için bi taraflarınızı yırtarsınız. O da annenizin cenazesine Petek Dinçöz makyajı ile gelir, yalandan size sarılır ve bir daha hiç görünmez. 2 hafta sonra arar, arkadaşının apandisit ameliyatından bahseder, telefonda donuk olan ses tonunuz için öküz gibi "noldu neyin var?" der. Siz de ağzının üzerine bi tane çarpsanız tatmin olmayacağınızı bildiğinizden susarsınız. Bir daha da yüzünü görmezsiniz. Ta ki rüyanıza girip de size ana avrat dümdüz gitme olanağı verene kadar. Sonra duyarsınız ki "çok basit birşeyden" size kırılmış. "Keşke olmasaymış". Yok yok, iyi ki olmuş. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Kimseyi yormamak, kimseye kabalık etmemek, hakkımda negatif birşey düşünülmesini engellemek için o kadar çok enerji harcadım ki bu sene. Belki en harcamamam gereken seneydi. Ama harcadım. Marifet değil, hata da değil. Ama zaman zaman kontrolü elden bıraksaydım keşke diyorum. Psikiyatra gitmeye kendi kendime karar vermeseydim, Cenk "istiyorsan git" demeseydi, ben kendimi değil, birileri beni birşeye zorlasaydı keşke biraz. Keşke hergün abimle babam beni arasaydı bazı haftalar. Onlar bana coşkulanacak sebepler bulabilseydi ya da kendi neşelerini benimle paylaşsalardı. Keşke emlakçımız Ahmet çok güzel evler göstermek yerine, oturabileceğimiz bir ev gösterebilseydi. Ya da işyerinden birileri de iyi yaptığımı düşündükleri herhangi birşeyi paylaşsalardı benimle. Ya da kötü giden şeyler için kızsalardı ama yardımcı da olsalardı. Strese girip ruh sağlığımı bozmak için çalıştığım iş yerim, ruh sağlığımı düzeltmem için harcadığım paradan daha fazlasını verebilseydi keşke. Ya da doktorum ruh sağlığımı düzeltmek adına her hafta yeni birşey deneyeceğine maaşımın neredeyse tamamını almasaydı. Annem arada bir rüyalarıma gelseydi, beni ne kadar çok sevdiğini söyleseydi, iyi bir evlat olduğumu anlatsaydı, saçlarımı okşasaydı. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Ulan bari Fenerbahçe Galatasaray'ı yenseydi, Alex gitmeseydi, ya hiç değilse Samet gitmeseydi! </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bu sene kutlanacak hiçbirşeyim olmadı bana ait, (babamın sağlık kontrolünde aldığı o sonucu ayrı tutarak söylüyorum). İnsanların üstüme titreyeceği birşeyim de olmadı. Ya da oldu, onlar titrediler de farkettirmediler. Belki gereğinden fazla sakince beklediler. Belki beklemeselerdi, müdahale etselerdi. Ne bileyim, bilmiyorum ki.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Ne kadar büyük şeyler var aslında sevineceğimiz. Bunun farkında değilim zannetmeyin. Etrafımdaki herkes sağlıklı. Kimsenin çok majör bir sıkıntısı yok bildiğim kadarıyla. Başımızı sokacağımız, kış vakti donmadığımız, minik de olsa yuva gibi olan bir evimiz var. Kedimiz var. Herzaman birbirimizi anlamasak da sevgi dolu bir evliliğimiz var. Allah yüzüme baktı da bol bol gezdim bu sene. Tam 5 ülke gördüm. Rüya gibi tatiller yaptım. Her türlü sıkıntısına rağmen, yılbaşı partisinde çaycısıyla eğlenebildiğim, sarhoş sarhoş Gangnam dansı yapabildiğim sevdiğim bir işim var. Ailemiz var ve çok sevdiğim arkadaşlarım var. Beni hiç bırakmayan ve üzerime gerçekten titreyen Bezom var, badim var... </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Ama gerçekten mümkün olmadığını bilsem de birinin bana hayatımın hangi mutluluk/mutsuzluk ortalaması ile geçeceğini söylemesi lazım. İleride daha iyi olacağım muhakkak. Ama ihtiyacım olan şey bu şu anda. İstemeden hayal kurmak gibi bir eğilimim var ne yazık ki. Beklemem gereken şeyleri bilirsem, istemsiz kurduğum hayalleri de dizginlerim sanki.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Şükretmeyi bilmez bir insan değilim, aksine gülümsemek en başarılı olduğum işlerden biriydi yaklaşık 29 sene. Ama bu sene, daha doğrusu bugün, ilk kez kendime biraz izin verdim. Filtrelerimin sayısını binlerden yüzlere düşürerek kendimi ifade etmek için. Biraz şımarmak için. Şımarmaksa bu.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
2013'ün aklını başına toplamak için. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
İstemeden kırdıklarım, üzdüklerim, sıktıklarım varsa hepsinden özür dilerim. İsteyerek kırdığım insan pek yoktur ama varsa da canları cehenneme. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
2013... Akıllı ol. </div>
<br /><div class="blogger-post-footer">Hubble bubble for the Cthulhu and Tubik</div>tubikhttp://www.blogger.com/profile/12064849050247224704noreply@blogger.com2