Tuesday, May 26, 2009

Çocuk yetiştirmek



Anne-çocuk bloglarının sayısı inanılmaz düzeylere ulaştı son zamanlarda. Bazıları çocuklarının gün içinde ne zaman pırt ne zaman kaka yaptığı, ya da hangi oyuncaktan hoşlanıp hangisini sevmediği konularından öteye geçmese de, bazıları var ki (örn: defdefin annesi, ece arar) genel olarak anne olmanın nasıl bir yolculuk olduğunu, zor durumlarda nasıl tavırlar aldıklarını, ne zaman nasıl hatalar yaptıklarını, güçlü taraflarını, en zayıf anlarını, gelgitlerini, anne olmayan ruhlarını, annelikten çıkamayan kalplerini, kısacası tüm içsel olaylarını paylaşıyorlar. Bu tip blogları anne çocuk blogu olarak kısıtlamak ne kadar doğrudur bilemiyorum ama bu bloglar sayesinde hiç aklımda olmayan, bir süre de olmayacak olan çocuk konusunu uzaktan da olsa gözler oldum.


Çocuk yetiştirmenin ne büyük zorluk olduğunu, hayattaki sorumluluklarım arttıkça daha da çok tahmin eder durumdayım ama çeşitli yerlerden okudukça şunu farkediyorum ki insanın iç huzurunu ve dengesini bozmadan, çocuğuna sağlıklı, sorunsuz bir kültür ve karakter aşılaması neredeyse imkansız. Herşeyden öte dış faktörler giderek daha fazla etkili ve acımasız hale geliyor ve anne - babaların ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar çocuklarını bazı durumlardan izole etmesi imkansızlaşıyor.


Bambaşka bir yere bağlanacak bu konu aslında ama birçok şeyin altında insanın nasıl yetiştirildiği gibi önemli bir detay mevcutken konuya farklı bir giriş yapamazdım.


Babam son derece katı, dediğim dedik bir karaktere sahip olsa da çocukluğumdan beri bu karaktere ters gidecek ne varsa yaptım belli sınırlar dışına çıkmadan. Örneğin akşam hava karardıktan sonra dışarı çıkmama izin vermezdi, milyonlarca kez bu yüzden bıkmadan usanmadan kavga ettim, kabul etmeyeceğini bilsem de kendi mantığıma göre olayları ne şekilde gördüğümü, ne konuda haklı olabileceğini ne konuda düşüncelerini gözden geçirmesini istediğimi söyledim. Bazen sinirinden bağırdı çağırdı, bazen 1 hafta konuşmadı, bazen de dalga geçti. Ama bunları yaparken bir şekilde beni hep dinledi ve farklı bir zamanda beni o an dinlediğini hep belli etti. Zamanla izin vermediği, karşı çıktığı, kabul etmediği birçok şeye müsade eder oldu, ya da hak verir oldu. Onun değil benim haklı olduğumu bazı durumlarda kabul etti. Kısacası babam bana hak verdi, bazen de ben ona. Sonunda uzlaştık, ben onlara minnettar, onlar benden gururlular şimdi.



Sayelerinde inandığım şeyi sonuna kadar savunmanın, mantıklı ölçülerde inat etmenin, yılmadan usanmadan kendi hakkımı savunmamın ne kadar önemli olduğunu, karşılığında mutlaka ama mutlaka doğru anlamda birşeyleri değiştirebileceğimi görmüş oldum. Bana göre olması gereken bir karakter özelliği edinmiş oldum.

İyi mi oldu, kötü mü, işte orasını bilemiyorum..


Çünkü hayat annemle babamın beni mükemmele yakın yetiştirme çabasına denk adalete, hoşgörüye ve mükemmelliğe sahip mi emin değilim. Doğru olduğuna emin olduğum, yanlış kısmını görüp düzeltmek istediğim, iyisiyle kötüsüyle, gerekirse bağır çağır, insanlık çerçevesinde tartışıp hem öğretip hem öğrenmek sonunda kimseye küsmemek ya da kimseyi küstürmemek istediğim, mücadele verip, o mücadelenin kazanımı için kafa patlatmayı arzuladığım, monotonluktan, rutinden, gizli bağnazlıktan, kendini tekrar etmekten uzak durumlarda, kendimi aşacak, yenileyecek, aydınlanacak, karanlık bir kuyuda debelenmeyeceğim şekilde içine dahil olmak istediğim o kadar çok konu, o kadar çok hayal var ki...


Basit ya da karmaşık, birçok konuda, düşüncelerimi dile getirirken artık sıklıkla "hiçbirşeyi değiştiremiyorum" duvarına çarpmaya başladım. İş, arkadaş, trafik, sokak... Nerede olduğu önemli değil. Bu duvara çarpmak, sürekli hayal kırıklıklarıyla yaralanmama sebep olmaya başladı. Hayatta en büyük gücümü, yılmazlığımı, ısrarcılığımı, savunuculuğumu söndürmeye sebep oldu. Ben yılmıyım desem de, içinde bulunduğumuz dünya, ya da genelleştirmeyelim, ülke diyelim, öyle katı ve at gözlüklü bir hiyerarşiye sahip ki, "Çıplak Vatandaş"taki sahne giderek çok daha fazla önem kazanıyor gözümde..


Bu yüzden sorguluyorum bu aralar;


Şimdiki anne babalar çocuklarını yetiştirirken modern kitapları ya da teknikleri ciddiye alarak kendini ifade edebilen, demokratik, modern, dinamik çocuklar mı yetiştirmeli, yoksa dönemin sosyolojik koşullarına uyan standartta bir evlat yetiştirip evlatlarını böyle can sıkan hayalperestliklerden koruyacak bir vasatlık dengesinde mi tutmalı diye...



11 comments:

Sebnem'den said...

Tubikçiğim..
İnanıyorum ki,sen harika bir anne Cenk'te harika bir baba olur...
Bizler ailemize göre daha bir yırtığız..Ama emin ol yinede onların bize yaptığı tüm yasaklamaları bizde kendi evlatlarımıza istemeden de yaparız..

ece arar said...

zor, çok zor. ayrıca bir sır, anne çocuk bloglarından çok sıkıldım:)

tubik said...

Sevgili Şebo'm,

İnşallah dediğin gibi olur, birgün çocuk sahibi olursak, bizimkiler bizi nasıl yetiştirdiyse biz de öyle yetiştirebiliriz çocuklarımızı...

İyi ki karşı çıkmışlar bazı şeylere. Karşı çıkmışlar ki biz de bu sayede itiraz etmeyi, derdimizi anlatmayı ve kabul ettirmeyi öğrenmişiz.

Biz itiraz etmeyi öğrenirken, onlar da savundukları şeyin aksini zamanla kabul ettiklerini göstermişler.

Sıkıntı şu ki, bizimkiler itiraz ederek birşeyleri değiştirebileceğimizi bize göstermişler ama hayat öyle değil.. İşte birşeye itiraz ettiğinde sonucu değiştiremiyorsun, çünkü tam olarak dinlenmiyorsun.. Arkadaşını eleştirdiğinde bir süre sonra aran açılıyor, çünkü seni tam anlamıyla dinlemeyi anlamayı kabul etmiyor. Trafikte kızdığın adama ne söylesen farketmiyor, yine bildiğini okuyor, hadi be sen de diyip gidiyor...

O yüzden belki yüksek beklentilere girmek çok da iyi olmuyor...

Ama yine de ben de aynı şeyi yapacağım çocuğuma biliyorum. Bazı şeylere karşı çıkacak, kendisini savunmasını, isyan etmesini sağlayacağım. Ve bir gün birşeyleri değiştirebileceğini gösterip, beklentilerini arttıracağım.. Doğru olsun, yılmasın diye..

tubik said...

Ece Arar!

Sizi burada görmek çok güzel! Sıkıldığınızda sıklıkla bekleriz :)

Ne kadar zor olduğu çok aşikar, ben kafamda kurarken bile sıkıntı yaşıyorum :)

mermaid said...

Ben o blogları okuyamıyorum, ece arar ve defdefin annesi istisna. Bir de hala "çocuk yetiştirmek" lafı bana bitkileri çağrıştıyor, domates yetiştirdim gibi:)
Şaka bir yana düşüncelerine katılıyorum, yazıyı kendime çok yakın buldum çünkü ben de şu süreçte kendime aynı soruları soruyorum, cevaplar buluyorum, bazen bulamıyorum, yap boz yapıyorum. Her şey daha da kötüye gidiyor ve gidecek üstelik, en azından buralarda. Galiba yaşayıp göreceğiz, büyütürken öğreneceğiz, deneye yanıla, döke saça. Kim bilir senin doğuracağın çocuk yaratacak belki o beklenen farkı?

Flying Dutchman said...

anne ve babalık 25'li yaşlardan sonra bir çocuk sahibi olduğunuzda oldukça zorlaşan bir görev halie geldi, çünkü günümüz tükeyim toplumu insanların bir çok aktivitesini teknoloji yoluyla kolaylaştırdığı ve araştırmacılık yerine kabullenmeyi getirdiğinden insan beyninin olgunlaşması, zorluklarla başederek gelişmesi giderek zorlaşıyor. Bu da beynin ilerleyen yaşlarda bile çocuk kalmasına yol açıyor bir çok açıdan. 20 sene önce 35 yaşına gelse de Sims, Football Manager veya online WOW oynayan insanlar yoktu piyasada, bugün insanoğlu yaşı ilerlese de kendine ayırabildiği zamanı artırıp hiçbir şeyi kaçırmama telaşında çünkü ona sunulanlar çok çeşitli. Bu bir yana

Bir de doğal zaman farklılığı var, dediğim gibi 25'ten sonra bir çocuğu dünyaya getirmeniz demek aradada çeyrek asır var demek oluyor ki bunun yaratacağı farklılık çok normaldir. Bu ikisi bir araya geldiğinde kişinin çocuğun ayıracağı zaman ve arada oluşabilecek fikir çatışmaları çok normal. Bunlara anlayış gösterebilir mi bir baba veya anne

En hoşgörülü anne ve babanın da bı konuda bir sınırı olacaktır çünkü insanın içinde iktidar hırsı hep varolmuştur, çocuğuna karşı dahi olacaktır, üstelik çocuğu bu konuda en kolay kontrol altına alınabilendir, bu açıdan otoriteye karşı gelen her davranış bir süre hoşgörülecek bir süre sonra bir fikir çatışmasına sebep olacaktır.

Ben dünya insanının çocuk dünyaya getirmesinin giderek tehlikeli bir aktivite haline geldiğini düşünüyorum. Zira ortada iyi bir anne ve baba olarak yetişmeyecek bir dolu çocuk varken onların arasına "iyi yetiştirme garantimizin olmadığı" yenilerini atmak dünyanın geleceği ve insanlık açısından intihar gibi geliyor. Ben bu yüzden elimizdekileri dönüştürme çabasının daha değerli olduğunu düşünüyorum. Evlatlık alma kararımızın sebebi de budur. "Bu kokuşmuş dünyaya çocuk getirmek istemiyorum" şeklindeki çocuk yet,iştirme korkusunu maskeleyen klişe yorum sahiplerine katılmıyorum elbet, onlarınki "trend aile planlamacılığı" ama işin ardında cidden bir tehlike var. Hele bu Türkiye'de daha fazla.

Bir kanişi 6 yıl boyunca eğitip bir dolu buldog, doberman ve pitbul'un arasına atıyor ve hayatta kalmasını bekliyorsunuz. Türkiye'deki duyarlı anne babanın rolü budur.

tubik said...

Sevgili Mermaid,

Çok klişe olacak ama çocuklar ve bitkiler çok benzer bana göre... Bitkiyi ne kadar doğru sulayıp ne kadar doğru ışıkta tutarsan o kadar güzelleşiyor. Büyüdükçe neresinden çiçek açacağına kendşi karar veriyor ama senin verdiklerin sayesinde güzelleşiyor. Çocuk da öyle..


Bir şekilde bulacağız herhalde yolunu, düşe kalka, hatalı hatasız, beceririz inşallah günü geldiğinde :)

tubik said...

Dutchman!

Ne diyim sen herşeyi söylemişsin zaten. Uzun süredir herkesin çocuk yapmaması gerektiğini ve herkesin evlenmemesi gerektiğini savunuyorum.. Neden? Çünkü bir sürü mutsuz evlilik ya da bir sürü mutsuz, huzursuz, verimsiz, ortaya atılmış çocuk demek bu iş olsun diye doğurulan çocuklar, ya da memuriyetten yapılmış evlilikler...

Dediğin çok doğru, bu kokuşmuş dünyaya çocuk getirmek istemiyorum modasının dışında olarak, mevcut kadroyu güçlendirmek daha kıymetli elbette. Herkesin alabileceği bir karar değil ama sağlam ve bir karar..

Tanya's said...

Tubikcim,

AH anne cocuk blogları..aynen dediğin gibi pırt yaptı...

Ben eğer bir gün anne olursam cocuğumu ailenin seni yetiştirdikleri gibi yetiştirmek istiyorum...yılmaz..inatçı..vasatlıktan da fersah fersah uzak.

defneyleyasamak said...

cocuk yetistirmek okunan bilinen bişey diil bana göre... güdüsel bişey.. isteklerinle alakalı... hayallerinle... sen sadece veriyorsun, meme veriyorsun, mama veriyosun, bilgi veriyorsun, görgü veriyorsun, almıyorsa almıyor zaten, doydum diyor, herşeye... sevgine bile... o yüzden bosuna karıstırma o güzel kafanı, anne olman gereken zaman herseyi bildiğini farkedeceksin! güdülerin sayesinde... Ve hiçbirsey aslında bilmediğini! Okudukların, duydukların sebebiyle...

varol döken said...

anne bloglarına proje pazarlanır:

1- çocuk yapma ruhsatı projesi: bizatihi tarafımdan yapılacak olan anne ve baba adaylarıyla biteviye hiç bitmek bilmeyen onları bu işten vazgeçirene kadar yapacağım çeşitli dram, tv'de diziyi kaçırma, 8 saat uykusuz kalma, tek kale maçta hep kaleci olma vb. çetrefilli sınavlar sonunda ancak dizi karakterlerindeki müşfik anlayışlı modern gülümseyen vıdı vıdı bıdı bıdı anne ve babaların alabileceği diploma

2- renting&changind child project: dünya üzerindeki çocukları kiralama ve değiştirme projesi, tabi ki kiralama imkanına yine benim yaptığım testlerden geçecek anne ve babalar kavuşacak... 2 hafta finlandiya'da 1 hafta çin'de, 3 ay afrika'da büyüyen çocuğun geleceğinden kimse endişe etmeyecek...

kurslarımız milli eğitim dahil hiçbir eğitim kurumundan değil, aldous huxley'in cesur yeni dünya kitabından onaylıdır, ben olsam katılmam...

çocuk yapın yapmayın ama allah kitap aşkına aman da kuşum minik de kuşum ne güzel şeysin sen diye sevdiğiniz dünya çirkini çocuğuna bütün yüce! sevginizi verdikten sonra, trafik ışığında yanınıza yanaşan ve tek şanssızlığı sizin çocuğunuz olmamak olan hakkaten dünya güzeli masmavi gözlü, yalın ayak o kıza, sümükleri akıyor diye ıyyy çekmeyin!