Dün Dnny Boyle'un (ve Loveleen Tandan) yönettiği, Simon Beaufoy ve Vikas Swarup'un yazdığı bu bol Oscar'lı filmi izledik. O kadar Oscar'a rağmen çok büyük beklentilerle gitmediğimi söylemeliyim. Ancak film bittiğinde suratımda saçma bir gülümseme ve içimde yine saçma bir hüzün vardı.
Konu, call center'da çaycı olarak çalışan Jamal K. Malik'in "Who wants to be a millionaire?" yarışmasına katılması, ve eğitim almamış bir çaycıdan beklenmeyen bir başarı göstermesi iskeletine dayanıyor. Konunun işleniş şekli gerçekten orjinal ve etkileyici. Filmi izlerken Hindistan'a gitmişim gibi bir his belirdi içimde. Misafirperver bir film olduğunu söyleyebilirim. Fakat bunun en büyük sebeplerinden bir tanesi, o olayların ve mekanların İstanbul'da yaşanan olaylardan ve mekanlardan bir farkının olmayışı olabilir. Burada sıklıkla gördüğümüz karakterler, hikayeler. Belki zaman zaman hor gördüğümüz Hindistan'dan hangi hakla üstün olduğumuzu düşünüyoruz anlamış değilim. O kadar nüfus bizde olsa biz belki çok daha büyük bir çukurun içinde debeleniyor olacaktık şu anda. Keşke biz de yaşadığımız bu çarpık çurpuk hikayeleri bu kadar güzel, bu kadar masum, bu kadar eğlenceli ve görüntü anlamında kaliteli anlatabilseydik, keşke bizim de ödüllerimiz olsaydı..
Konuya dönersek, her soruda çaycının o sorunun cevabını nereden biliyor olabileceğini görüyorsunuz. Çocukça bir aşkı ve bağlılığı izliyorsunuz ancak burada fakirlik ve para o kadar yediriliyor ki filme, film aşk filmi olarak sınıflandırılamıyor, aşk sadece pudra şekeri olarak çeşitli yerlere serpiliyor. Müzikler gerçekten de çok başarılı ve Oscar aldığına değmiş. Bence Benjamin Button'un müzikleri de başarılıydı ancak şu an anlatmakta olduğum filmin farkı daha orjinal ve başka yerlere ait olması zannederim. Sıklıkla radyoda dinlemekte olduğum bir şarkıyı da filmin içinde duymuş olmak (bilmiyordum bu filmde geçtiğini) benim için ayrıca hoş bir sürpriz oldu ancak şarkının ismini yazmıyım benim gibi bilmeyip giden olursa tadı kaçmasın.
Kesinlikle görülmesi ve izlenmesi gereken bir film ve Oscar törenlerinde "aman ne mutlu, ne neşeli ekip bu" diye seyrettiğim kadronun o sahnede olmayı hak ettiğini, Jamal'i canlandıran genç başrol oyuncusu Dev Patel'i de gelecekte sıklıkla göreceğimizi düşünüyorum (inşallah).
Bu arada filmdeki esas kızla aralarında inceden manitasyon durumları olduğunu da az önce öğrendim, Holivuda taşınacaklarmış... TFMHA (Tubik Fantastik Magazinel Haber Ajansı)
Konu, call center'da çaycı olarak çalışan Jamal K. Malik'in "Who wants to be a millionaire?" yarışmasına katılması, ve eğitim almamış bir çaycıdan beklenmeyen bir başarı göstermesi iskeletine dayanıyor. Konunun işleniş şekli gerçekten orjinal ve etkileyici. Filmi izlerken Hindistan'a gitmişim gibi bir his belirdi içimde. Misafirperver bir film olduğunu söyleyebilirim. Fakat bunun en büyük sebeplerinden bir tanesi, o olayların ve mekanların İstanbul'da yaşanan olaylardan ve mekanlardan bir farkının olmayışı olabilir. Burada sıklıkla gördüğümüz karakterler, hikayeler. Belki zaman zaman hor gördüğümüz Hindistan'dan hangi hakla üstün olduğumuzu düşünüyoruz anlamış değilim. O kadar nüfus bizde olsa biz belki çok daha büyük bir çukurun içinde debeleniyor olacaktık şu anda. Keşke biz de yaşadığımız bu çarpık çurpuk hikayeleri bu kadar güzel, bu kadar masum, bu kadar eğlenceli ve görüntü anlamında kaliteli anlatabilseydik, keşke bizim de ödüllerimiz olsaydı..
Konuya dönersek, her soruda çaycının o sorunun cevabını nereden biliyor olabileceğini görüyorsunuz. Çocukça bir aşkı ve bağlılığı izliyorsunuz ancak burada fakirlik ve para o kadar yediriliyor ki filme, film aşk filmi olarak sınıflandırılamıyor, aşk sadece pudra şekeri olarak çeşitli yerlere serpiliyor. Müzikler gerçekten de çok başarılı ve Oscar aldığına değmiş. Bence Benjamin Button'un müzikleri de başarılıydı ancak şu an anlatmakta olduğum filmin farkı daha orjinal ve başka yerlere ait olması zannederim. Sıklıkla radyoda dinlemekte olduğum bir şarkıyı da filmin içinde duymuş olmak (bilmiyordum bu filmde geçtiğini) benim için ayrıca hoş bir sürpriz oldu ancak şarkının ismini yazmıyım benim gibi bilmeyip giden olursa tadı kaçmasın.
Kesinlikle görülmesi ve izlenmesi gereken bir film ve Oscar törenlerinde "aman ne mutlu, ne neşeli ekip bu" diye seyrettiğim kadronun o sahnede olmayı hak ettiğini, Jamal'i canlandıran genç başrol oyuncusu Dev Patel'i de gelecekte sıklıkla göreceğimizi düşünüyorum (inşallah).
Bu arada filmdeki esas kızla aralarında inceden manitasyon durumları olduğunu da az önce öğrendim, Holivuda taşınacaklarmış... TFMHA (Tubik Fantastik Magazinel Haber Ajansı)
Ödüller ekte dikkatinize sunulmaktadır ey halkım!
Best Achievement in Cinematography
Anthony Dod Mantle
Best Achievement in Directing
Danny Boyle
Best Achievement in Editing
Chris Dickens
Best Achievement in Music Written for Motion Pictures, Original Score
A.R. Rahman
Best Achievement in Music Written for Motion Pictures, Original Song
A.R. Rahman (music)
Gulzar (lyrics)
For the song "Jai Ho".
Best Achievement in Sound
Ian Tapp
Richard Pryke
Resul Pookutty
Best Motion Picture of the Year
Christian Colson
Best Writing, Screenplay Based on Material Previously Produced or Published
Simon Beaufoy
8 comments:
Ben filme tek kelime ile bayıldım..çok bizden geldi..Hindistanı bildiğimden de..yakın hissetiğimden de onlara..bayıldım filme..özellikle de kurgusuna.
Çok güzeldi Tanya.. Biz de bayıldık vallahi...
city of god'a benzetilmesinin ve genelde ondan aşağı görülmesinin sebebi o filmin üzerinden belli bir süre geçmesi sanırım. Örneğin ben bu filmin hemen ardından city of god'ı tekrar izledim ve gördüm ki SM'nin de aşağı kalır bir yanı yok. Filmlerin üzerinden belli bir süre geçtikçe değer biniyorlar. Örneğin Danny Boyle'un sarı filtre kullanması COG'dan aşırılmış dense de Boyle'un bir önceki filmi Millions'a bakmak lazım ki bu filtre kullanımının ta o filmden geldiğini anlamak için yeterlidir
Filmde takıldığım noktalar var elbet. Final sorusunun çok kolay olması, çocuğun aşçı olarak işe alınmasının inandırıcılığı çok zorlaması ve güdük kalması, tac mahal gibi bir simgenin çocuklarca bilinmemesi vs vs...ama tabi genel kurgunun enfes olması bu eksikleri kapatıyor
bir de hindistan ile ilgili filmde tek bir fil görünmemesi de ilginç oldu tabi :))
oscarları hiçbir zaman sallamadım ama ben de akademinin yerinde olsam bünyamin düğmecioğlunun yerine bu arkadaşları seçerdim...
yarışma sunucusuna da bittiğimi belirteyim, tam yeşilçam figüranı :))
Dutchman o final sorusuna ben de takıldım. Belki çocuk kitabı olduğundan hatırlaması zor olabilir dedi Cenk. Ki aramızda Dartanyan mı Aramis mi tartışması da geçti ama sessiz ortamdayız, entelektüel insanların arasındayız falan derken uzatmadık mevzuyu..
Bi de sorguda çocuğa polis abisiyle kızı otelde bıraktığı günden sonra hiç görüp görmediğini soruyo.. Çocuk da "Görsem şu an burada olmazdım" diyo.. Ama sonra hikayeyi anlattıkça kızı da abisini de gördüğünü anlıyoruz. Burada bi sıkıntı çektim ben de, sonra oluruna bıraktım... Dediğin gibi kurgu başarılı olunca fazla takılmadık biz de.. Keyfini çıkarttık.
Bu arada o sunucu zannederim gerçek hayattaki ismi ile filmde yer buluyo, bilinen bir tv şov programı sunucusu olabilir..
Heheheheee..Ben soruların cevaplarını biliyordum..
Ama neyime yaradı?Hiiiiiiiiççç.
Film güzeldi.Severek seyrettim..
Bu biloooooooooog party fotolarını niye temcit pilavı gibi önüme önüme sürüyorsunuz bakiiim..Pek eğlenceli fotolardı..Bir kere daha kıskandım orada değildim diye..
Dün kulakların çınladı mı?Sizin city'deydik:))
Valla çınladı desem inanır mısın? Ama hiç yormamıştım birinin benden bahsettiğine. Bi dahakine bizim eve bekleriz :)
ben filmi çok beğendim, en sonunda o klasik hint dansını yapmasalarmış çok daha güzel izler bırakacaktı bende :) ama olsun...
flying dutchman a
ben gittim mumbai bir tnane fil goremeden geldim yok orda fil mil
filmde guzel bence
Post a Comment