Doğdum, biraz büyüdüm, metal müzik dinlemeye başladım. Dinledim dinledim dinledim... Sonra farkettim ki hiç el atmadığım konular varmış, oralara girdim, zamanla onlar da popüler oldular zaten, duymayan bilmeyen kalmadı. Çok uğraştılar bu albümü yapabilmek için. Çok okudular, çok hayal ettiler, çok çalıştılar ve çok dinlediler. Sonra da yaptılar. Bir başyapıttır bu albüm. Acilen edinmeniz gerekir. Power Metal derler aslında BG için, ama tabi bu albümü öyle bir sınıfa sokmak haksızlık olur. Ben de Power Metal falan sevmem zaten, insanların aklında E x 30 üzerine double bass ve çığıran bir vokalden başka birşey sokmadığı için.
Bu albüm başından sonuna kadar bir planlama harikasıdır. İçerisinde tek tek bakıldığında efsane şarkılar barındırır. Ama asıl zevki kasedi takıp başından sonuna kadar dinlediğinizde alırsınız. Şiddetle tavsiye ediyorum. İçinde dinleyecek hiçbirşey bulamazsanız ve ulan Cthu, verdiğin tavsiyeye bak derseniz en yakın tavlama fırınında kendimi katledeceğim, söz.
4. Vulgar Display of Power - Pantera
Yuh. Yuh Anselmo, seneler sonra yine yuh. Bu albümü ilk dinlediğimde sanırım 15 yaşındaydım ve albüm çıkalı temiz 3 sene olmuştu. Babalar yapmış ya süper falan diye dinlerken anladım ki aslında Anselmo bütün hayatını vermiş o albüme. Nefret dolu bir albümdür, her türlü aşağılama, her türlü hor görme, küfür, her türlü eleştri içerir bu albüm. Aslında Sepultura'nın yapmaya çalıştığı ama Max'ın kıt ingilizcesi ile yapamadığını bir çırpıda yapmıştır Anselmo. Ha bir de şunu yapmıştır, herhangi bir metal bara gidin, ayağa kalkın, hızlıca "One, Two, Three, Four" diye bağırın, muhtemelen 5 saniye içerisinde "Fucking Hostile" çalmaya başlar. :)
Helal olsun.
3. Rust in Peace - Megadeth
Thrash. Evet. İşte bu. Hayatta en sevdiğim şarkı olan Hangar 18'i barındıran albümdür. TRT'de Şener Yıldız vardı. Bilirsiniz, adam neredeyse doğduğundan beri Rock Market diye program yapıyor. Ya ne kadar çalardı Şener Yıldız bu şarkının klibini. O da hastasıydı sanırım. 1990 yılında çıktı bu albüm, herhalde Lars Ulrich oturup ağlamıştır Tornado of Souls'u dinledikten sonra. "Ulan naptık da yolladık bu adamı biz, yerine getirdiğimize bak, kıvırcık sıskanın teki, böhü" diye mesela. Aslında iyi yaptı, Exodus'u da kurtarmış oldu Kirk'den ama tabi bu başka bir tartışmanın konusu.
Bu arada başka bir konuya değinmeden edemeyeceğim, Dave bu albümü yapmadan evvel Marty Friedman ve Nick Menza'yı sadece albümü kaydetmek için gruba alıyor, alış o alış. Gun's'ın ve Whitesnake'in de prodüktörünü ekleyince işin içine, saçma sapan kalitede bir albüm çıkıyor, hoooop benim listemde de 3 numara oluveriyor.
Dave'in de çok umrundaydı benim listem. :)
Saçlarının hastasıyım bu arada. :P
2. Reign in Blood - Slayer
Raining Blood ve Angel of Death şarkılarının aynı albümde olması zaten başlı başına büyük bir olay. Hanneman bu şarkıları yazarken nasıl bir ruh halindeydi acaba. Herhalde normal ruh halindeydi, çünkü daha evvel Hell Awaits'i yapmıştı, sonrasında da South of Heaven'i yapacaktı ama bu albümü bir başka yapmıştı be. Bir daha hiçbir şarkı Angel of Death'in geçiş kısmındaki gitar riffinin tadını vermedi. Bir daha hiçbir double bass Lombardo'nun Raining Blood'daki o ham ve gürültülü abanışının yerini tutmadı. Tutmadı işte. Onlar bu albümü 1986 yılında yaptılar ve bütün metal camiasına ağzının payını verdiler. Saygıyla eğiliyorum. Bundan sonra yaptığınız herşey size helal olsun. :)
1. ...And Justice for All - Metallica
Bu sıralamada biraz torpil olduğunu mu düşünüyorsunuz? Ya da ulan Master of Puppets'ı koysaydın bari falan mı diyorsunuz. Bırakın da izah edeyim.
Elime aldığım ve kaset çalarıma taktığım (ablamın kaset çaları :) ) ilk albümdür ...And justice for all. Dolayısı ile dinlediğim ilk thrash şarkı da Blackened oluyor. Duyup da gerçekten algıladığım ilk gitar tonu ve sesi de haliyle bu albümden oluyor. Aman Allahım, o nasıl bir sestir, nasıl kulaklardan girer, aşağılara iner, akciğeri doldurur, bütün vücudunuzu sallar ve bir sonraki nota için yalvartır. Eline gitar alıp da bu tonu yakalamak için haftalarını veren adamlar biliyorum ben, olmaz, çünkü o sadece 1988 yılında kaydedilmiş bu albümde vardır ve başka hiçbiryerde olmayacaktır. Bütünüyle muhteşem bir albümdür ve es geçilecek bir tane şarkı bile yoktur içinde. Lars Ulrich'in kişisel şovunu (zaten şovmendir kendisi epeyce ) yaptığı albümdür aynı zamanda. Baterinin başlı başına bir enstrüman olduğunu, ona değer verilmesi gerektiğini, metal müziğin yarısının aslında bateri olduğunu biraz da abartılı bir şekilde gösterir Lars.
Kirk bile bu albümün benim gözümde en iyi metal albümü olması gerçeğini değiştirememiştir bütün o tilu tilu sololarıyla. 8.7 milyon satmış bu arada. Bir tanesi sizin değilse lütfen sağ üstteki büyük X tuşuna basın, bir daha da görmeyeyim sizi buralarda. :)
Toprağı bol olsun, Cliff Burton da yakışırdı bu albüme.
3 comments:
Blind Guardian rulez...
Özellikle Lord of the Rings ve The Bard's Song dinlenmeden güne başlanmaz...
Bütün albümleri iyidir. Ama bu albüm benim gözümde bir efsanedir.
her ne kadar bu albümü çok sevsem de benim için en iyi albümü somewhere far beyond'dur belirteyim...:))
Post a Comment