Friday, October 30, 2009

Bitirdiniz güzelim futbolu

Basit bir soru size:

"Futbol denince aklınıza ne geliyor?"

Bu soruyu bir sorun kendinize. Mesela benim aklıma ilk Hagi'nin Monaco'ya attığı gol geliyor. O gol anı, seyircinin çıldırması, spikerin kulakları tırmalayan bağırışları, Hagi'nin tribüne koşarken ki sevinci, taraftar - takım coşkusu, beraber söylenen tezahürat... Futbolun güzel tarafı geliyor benim aklıma, bir tiyatro gibi izlenmesi gereken, bana göre kazandıkları parayı sonuna kadar hakeden futbolcular geliyor. Televizyondaki süper uyduruk dizilerin oyuncularının (yabancı diziler de dahil buna) kazandıkları ultrasonik paraların yanında, benim futbolcularım sonuna kadar hak ediyor o parayı. Çünkü hem para kazanmak, hem de kendilerini sevenlere, ait oldukları takımı sevenlere güzel şeyler izletmek için oynuyorlar futbolu. Onların aslında en çok istedikleri şey sevilmek, oyundan çıkarken alkışlanmak, iyi bir hareket ile stadı coşturmak.

Biz taraftar olarak hangi noktadayız peki? Size söyleyeyim, bokun altında kalmış, kötü kokudan önündeki hiçbirşeyi göremez hale gelmiş ve daha kötüsü bok içinde yaşamaya alışmış bir taraftarız biz artık. Dün televizyonda postmodern kadın yorumculardan biri, Amerika'yı keşfetmiş gibi "ya ama herkez o su şişesinin hangi tribünden geldiğini konuşuyor, kimi Fener tribünü diyor öbürü Galatasaray, ama kimse o su şişesini atanın kim olduğunu araştırmıyor, varsa yoksa hangi takım tribününden gelmiş, o merak ediliyor" dedi. Bunu derken aklı sıra populistlik yapıyor, puan topluyor. Be eksik akıllı, çok mu umrunda senin bu olay, yaptırt o zaman araştırmanı, bul polis kayıtlarını, maça gidenlerle görüş, o tribünde oturanları bul, çok mu önemli senin için, bul bir matematikçi, hesaplat açıları televizyon görüntüsünden, pierolar falan uçuşuyor etrafta. Yok ama o senin umrunda değil, önemli olan o an o açıklamayı yapıp prim toplamak değil mi?

Ulan içine sıçtınız Türk futbolunun. "Türk futbolu mu vardı?" diyenleriniz mi var etrafta? Vardı tabi, nasıl vardı biliyor musunz? Korkuttu sizi Fatih Terim, hakkında atıp tutamadınız, büyük baş abilerle arkadaştı, ağzınızı açamadınız, ağzına sıçamadınız Galatasaray takımının, onlar da iyi kadroyla alıp yürüdüler UEFA şampiyonluğuna kadar. Yazsaydınız ya o zaman da Emre Fatih hocanın kızıyla berabermiş diye? Yazsaydınız ya o zamanlar bu dizilişle Galatasaray'dan birşey olmaz diye? Guiza için diyorsunuz ya, gol makinası değil, traş makinası bu diye, deseydiniz onu Hakan Şükür'e o zaman, sayfalarca yazsaydınız dini inancını bilmemnesini gol kaçırınca? Yazsaydınız hoca yanlış oynatıyor, zaten çok da para alıyor, o parayı alıyorsa her sene şampiyon yapacak takımı diye? Yazamadınız. Noldu? Sizi korkutmak lazım çünkü. Size hak ettiğiniz muameleyi yapmak lazım çünkü.

Bayılıyorsunuz değil mi? Rijkaard Milan ile anlaştı yazmaya, çok satıyor gazeteniz çünkü. Ulan spor muhabiri bozmaları, hani kaynak, nerden duydunuz, kimi gördünüz? Rijkaard'a sordunuz mu? Bu öyle devre arasında "Eto'o Fener'de" yazmaya benzemez, takımın gidişhatını bozar, futbolcunun aklını karıştırır. O da yetmedi, duydunuz bir yerden Liverpool 4 maç üst üste yenilmiş diye (yoksa umrunuzda olmaz sizin İngiliz ligi), bastınız geçen hafta hemen "Rijkaard Liverpool'a yakın" diye. Ulan ne yalancı adamlarsınız be, ne düzenbazsınız, üçkağıtçısınız siz ya. Hiç utanmıyor musunuz bunları uydurup uydurup yazarken? Arda Turan, Saba Tümer'leymiş. Nerde gördün kardeşim, nerde duydun? Yalancı!

Futbolun kendisiyle alakalı tek kelime yok gazetelerde. Arda üzgün mutsuz asabi bilmemne, Daum Rijkaard'a çıkıştı, Keita sinirli. Beşiktaş'a noldu peki? Bir tane haber yok gazetelerinizde. Hadi o büyük takım. Gaziantep'te neler oluyor mesela? Bursa'da? Diğer anadolu takımlarında? Orada oynayan zavallı topçular napsın? Ahmet'ler Mehmet'ler. Onlar İstanbul'da karı kovalayamıyorlar tabi, sizin için haber değil onlar. "Amaan nolcak, iyi oynarlarsa bütün sezon, Fener alıyor diye yalandan bir haber yaparız olur biter." Hani marka yaratacaktınız ligimizden. Ulan böyle marka mı olur. Yalandan Lig tv'de program yapıyorlar, Anadolu ekipleri ile de ilgileniyormuş gözükmek için. Hadi len, hadi. Siz futbolu sevmiyorsunuz. Spor basınında neredeyse kimse, kesinlikle futbolu sevmiyor.

Siz o zavallı futbolcuların, o zavallı teknik direktörlerin kovulmalarını, futbolcuların kavgalarını, taraftarın birbirini dövmesini seviyorsunuz. Siz ondan ekmek yiyorsunuz. Direkten dönen bir şut, frikikten atılan bir gol, son dakikada atılan penalti sizi kesinlikle ilgilendirmiyor. Her türlü kötülüğü istiyorsunuz, bu durumu siz yarattınız, yazılarınızla, röportajlarınızla, yalan haberlerinizle, yalan haber basmak için hususi çıkardığınız gazetelerle. Futbolu zavallı hale getirdiniz. Umarım o zavallı hale birgün siz gelirsiniz. Güzelim oyunumu kirlettiğiniz için sizi hiç ama hiç affetmeyeceğim.

Tuesday, October 27, 2009

Peyniiiir!

İngiltere'de herhangi bir futbol maçı esnasında sahaya yakın sırada

oturmanın avantajını anlatan resim 1/2: Malouda pek bir mutlu.

İngiltere'de herhangi bir futbol maçı esnasında sahaya yakın sırada

oturmanın avantajını anlatan resim 2/2: Gülümseyin bakim Cenk abinize.

(soldan sağa, ayaktakiler: Bosingwa, Drogba, Malouda, Frankie, Ballack, Cole)

Sunday, October 25, 2009

Bir yangının hikayesi



Sıradan bir pazar gününde Maltepe İtfaiye birimi günlük işlerle uğraşıyordu.



Rıza çiçekleri suluyor,



Süleyman arabada 50 Cent'in yeni albümünü dinliyor,



Şef Recep Polonyalı kız arkadaşı Natalie'den gelen mesajı okuyor



Yeni gelen çağrıcı Mustafa ise World of Warcraft oynuyordu.





Bilgisayara düşen SOS uyarısını gören Mustafa, koşarak kabininden dışarı çıktı ve arkadaşlarına durumu haber verdi.





Recep genel raporu aldı.






Tüm birliklere telsizle haber verdi :

"Kayışdağı eteklerinde, ormanın içinde küçük bir yangın çıkmış"tı.




Hala yüksek sesle 50 Cent dinleyen Süleyman, olaydan habersiz birşekilde takılmaya devam edince, Şef Recep elinde kürekle Süleyman'ı sarsarak bir takım küfürlerle Süleyman'ı konuya uyandırdı.




Çiçek sulamayı bırakan Rıza garajdan arabasını çıkartmaya gitti.




İstasyonda müthiş bir hareketlilik vardı.



Recep itfaiye aracının malzeme dolabına gerekli şeyleri koydu.



Fırçayı yiyen Süleyman göreve hazırdı.



Recep merdivenlerden araca tırmanıp kaptan köşküne yerleşti.



Maltepe itfaiye birimi görev aşkıyla, iki adet aracı alıp yola koyuldu.





Ekip büyük cesaretle olaya el attı.




Alevler her yanı sarıyordu.





Çağrıcı çocuk Mustafa'nın cesur hamleleriyle yangın söndürüldü, yeşil ağaçlar kurtarıldı.




Bu sırada dumandan bayılan Rıza'yı farkettiler. Bir parça da Rıza'yı suladılar ve ayılmasını sağladılar.



Başarıyla görevini tamamlayan ekip istasyona döndü.





Başarının verdiği zafer sarhoşluğuyla halay çektiler.





Maltepe İtfaiye biriminin şanlı bayrağını gururla dalgalandırdılar...


Tuesday, October 20, 2009

Hoşgeldin....

Uzun zamandır heyecanla ve ısrarla beklediğim,

Sakin halinden fırtınalar umduğum,

Sevdiğim, saydığım,

Peren geldi...

Hoş geldi...