Tuesday, March 27, 2007

İşte geldim burdayım, ben bu işte ustayım!!

Heyoooooooaaayooyooyyaayayyayaaaa!!!!

Çok sevgili blog severler merhaba!! Bir haftadan fazla süren bir aradan sonra canlı, dinamik, neşe dolu, kıpır kıpır, adeta Okan Bayülgen vari bir selam etmek geldi içimden.. Saygılar..

Efendiiiimmm.. Abarta abarta bir hal olduğum, duygu sömürüsünün suyunu çıkarttığım bu İzmir seyahatime nihayet noktayı koydum.. (daha beş dakika önce İstanbul topraklarına ayak basmış gibi konuşuyorum inanmayın, cumartesi geldim)

Sizlere İzmirlerden, Denizlilerden ve uğramış olduğumuz onlarca şehirden selamdan başka birşey getiremedim. Aslına bakarsanız selam bile getiremedim. Kimsenin haberi yok sizden.. Olsun.

Seyahatimi özetleyecek olursam şöyleydi... Pardon tam bu cümlecikleri yazarken İspanya'dan Jose Alberto aradı, beraber dünyayı kurtardık. Çok havalıyım. (adamın söylediklerinin yarısını anlamadım ama sanırım Bush'u Irak'ı terketmeye ikna edicez. öyle iyimser bi hal vardı ses tonunda yani. arada bir fuck falan gibi pis laflar ettiğini de duydum ama Bush'a sövüyor olsa gerek.)

Seyahatime dönelim. İş, güç, mecburiyet, her ne sebepten olursa olsun belirtmek istiyorum ki seyahat etmek gerçekten çok güzel birşey. Farklı hava soluduğunu bile hissediyor insan. Sokaklardaki sessizlik bile bi garip geliyor. Kafanı gökyüzüne çeviriyosun, yıldızları görüyosun aylar sonra.. Yediğin et lokum gibi, yemeklerrrr... MMmmmmMmmmm... Yemekkkleeeerrrrr.... (Aman Tanrım Huston! Hızla büyüyor durduramıyoruz!!!)


Öhömm.. Nerede kalmıştık? Evet İzmir... Bu kadar konuştuktan sonra heryerini gördüm, milyonlarca detay vericem sandınız değil mi? Hayır. Hiç bi yer görmedim. Dökümhane gördüm. Çimento fabrikası gördüm. Alüminyumcu gördüm. O kadar.. 5 gün boyunca 2 dakikadan fazla muhabbet edebildiğim tek dişi annemdi. Kimlik karmaşası yaşamaya başlamak üzereyken dediler ki "Denizli, Afyon, Kütahya, Bilecik derken... Ver elini İstanbul".

Anlatabileceğim detaylar şunlardır. Patronumun amcasının İzmir'de Kordon'da bir Pub'ı var.. Adı Sirena. (Yanlış yazmış olabilirim.) Çok güzel bir yer. Herkes kendi halinde muhabbet ediyor. Hayalimdeki Friends'den çıkma bir yer. İki akşam gittik. Altan Amca çok neşeli ve eğlenceli bir amca. Çok sevdim. Çeşitli sihirbazlık numaraları, birbirinden terbiyesiz fıkraları (!) ve o güzel muhabbetiyle kendini hemen sevdiren bir amca. İzmir'e yolunuz düşerse gidin. Kime sorsanız gösterir.

Onun dışında çok sevgili has devre Aykut da tesadüf eseri İzmir'deydi. (Aykut'un İzmir'li olması gerçekten büyük tesadüf!) Dükkanı bırakmış İzmir'e gitmiş. Sağolsun beni yalnız bırakmadı. Aldı Doy Doy diye biyer var, oraya götürdü. Sonra birbirinden eğlenceli arkadaşlarının evini ziyaret ettik. İzmir gecelerinde vuku bulan değişik olaylardan konuştuk falan. Çok güzel zaman geçirdim. Buradan kendisine teşekkür ediyorum...


İzmir'de genel olarak insanoğlu rahat. Hayatla ilgili stresleri yokmuş, sanki hepsi zenginmiş, hepsi sağlıklıymış ve hepsi tatildeymiş gibi bi havaları var. Kimse kimseye çemkirmiyor, herkes muhabbetini tadında, komplekslerinden arınmış olarak yürütüyor.. İzmir'i çok sevdim.

Park problemine değinmeden geçemeyeceğim. 20 dakikadan fazla 100 metrekarelik bir alanda park yeri aradık. Yolun ortasına park eden bile var. Gidecekseniz şehir içinde arabasız dolaşın. Zaten heryer birbirine çok yakın.



Gitmiş olduğum diğer şehirlerde anlatılacak bişey yok. Hepsini de çok az görebildim. Yazımı süslediğim resimler de yolda ya da dökümhane çıkışlarında gördüğüm şeylerdir.

Çok çılgın bir seyahatti çoooooookkkkkk.....

Thursday, March 22, 2007

Cumartesi mi Cuma mı?

Cuma gelecek cuma gelecek dedim ama bak hala yoklar, bi haber yok. Herhalde Cumartesi gelecek. İnsan çok özlüyor ya, öyle böyle değil. Herhalde Cumartesi gelecek. Allahtan çok da sıkıcı şeyler yapmıyor orda. Vakti iyi geçiyor denebilir. İş sonuçta, ama gezerek çalışmak çok güzel. Yeni adamlar tanımak oraya buraya gitmek gelmek, ne bilim, bizim iş güzeldir. Sürekli farklı bi yerdesin, sürekli farklı bişeyler oluyor, farklı adamlar, farklı hikayeler. Güzel gerçekten.

Neyse, sonuç itibariyle biricik sevgilimi ve sözlümü aşırı özlemiş bulunuyorum. Kendisi pek internete de giremediğinden bu yazımı da ne zaman okur bilmiyorum. Şu anda da uyuyor olmalı. Arayıp uyandırma görevi de bende. :)

E ben ne yapıyorum? Tophane'ye gidiyorum tabi, dün hocamla PES attık. Güzeldi ama iş güç sebebiyle 2:00 gibi yatmak zorunda kaldık. E EVE de oynuyorum haliyle. Başka da bişey yok. Zaten Tubiksiz bişeyi dadı duzu yok dopraam.

Hepinizi kocaman öper sayglar sunarım,

Best Regards.

Monday, March 19, 2007

Yolculuk günü geldi çattı

Evet yarın İzmir'e doğru yola çıkıyorum. Çok saygı değer patronum ve çok sevgili iş arkadaşım Çağlar'la birlikte gidicez. Yorucu ama keyifli ve faydalı bir seyahat olacağına inanıyorum. Abarttığıma bakmayın, sadece bir haftacık. (rakamla 1)

Her ne kadar yorulacak olsam da, annemi, babamı, dünyalardan kıymetli bir tanecik taze sözlümü(!), Cenk'i ve tüm sevdiklerimi çok özliycem. Sadece bir haftacık ama özliycem işte.. Olsun.. Yine de halimden memnunum. İş konusunda başarılı, azimli, yılmayan, yorgunluğa dayanabilen bir insan olmak ve şu anda da severek çalıştığım iş yerine bişeyler katabiliyor olmak istiyorum. Sonuç olarak bir sürü yer görücez, bir sürü insanla tanışıcam ve işimle alakalı bir sürü yeni şey öğrenicem.


Aslına bakarsanız hakikaten de abartılacak bişey yok. Ailemden uzakta kalmaya yurt sebebiyle alışığım. Cenk askerdeyken onun yokluğu konusunda ağır bir antrenman da yaptım sayılabilir ama tek başıma biyerlere gidiyor olmak, kendi başımın çaresine yine kendim bakacak olmam biraz korkutucu. Aman boşverin neyse... Gören 6 aylık Tanzanya seyahatine çıkıyorum zanneder.. Cenk fazla şımarttı galiba beni :)

Diyeceğim odur ki sevgili blog severler, zannederim bu bir hafta boyunca internete bağlanacak fırsatım pek olmayacak. Bu süreçte kendinize çok iyi bakın, sıkılmayın, Buzda Dans, Esra Ceyhan falan gibi programlar izlemeyin, ruh sağlığınızı koruyun, bol bol gülün eğlenin, güzel güzel uyuyun, tatlı rüyalar görün, sonuncuyu içmeyin, fazla dağıtmayın ve elinizden geldiğince mutlu olun..

Çok sevgili canımın içi arkadaşlarım... Cenk'i yalnız bırakmayın, Tophane'ye falan gidin, tavla oynayın, play station'a da izin var.. Arada bir beni de arayın...

Bavulumu toplamak yordu biraz.. E saatte geç oldu... Beyhan Anne'nin güzel börekleri de rehaveti çöktürdü.. Artık yatıyım.. Hepinize sevgilerimi iletiyor, yanaklarınızdan öpüyorum..

("Havalar nasıl olursa olsun, sizin havanız güzel olsun" demediğim kaldı.)


Son olarak;

Aşkım sen bu satırları okurken muhtemelen şirin mi şirin beyaz bir Opel Combo'nun arka koltuğunda kaçamak yapıp seni düşünüyor olacağım. Ama Bursa'da İskender yiyor da olabilirim :P

Kısacası;

Daima seni özlüyor olacağım.. Seni seviyorum..

Öpçükler...

Friday, March 16, 2007

iş seyahatleri

19 Mart Pazartesi günü İzmir'e doğru yola çıkacağız şirket olarak. Her ne kadar yol İzmir'e doğru olsa da gidilebilecek her türlü kasaba, köy, şehir, dükkan, fabrika, mağaza, kahvaltı yeri, vs de uğranır muhtemelen. Bir haftalık yolculuk.. Başta annem-babam ve noel paşam Cenk olmak üzere herkesi özleyeceğim.. Umarım laptoplardan biri bana kalır da sık sık girerim internete geceleri çaresiz otel odamda.. Hepinizi seviyorum.. Hüzünlüyüm niyeyse. Saatlerce blog yazabilirim şu anda ve hayatımla ilgili tüm ayrıntıları (gerekli, gereksiz farketmez.. bi kısmı oldukça gereksiz zaten...) verebilirim.. Öyle bi moddayım.. Sanki içmişim içmişim de efkarımdan barda yanımda oturan bir başka alkoliğe dert yanasım varmış gibi... Halbuki derdim tasam da yok... Ayrıca saat an itibariyle 15.22 ve ofisteyim.. Tamam, ofisimizin buz dolabında şişe şişe şarap ve bira olabilir ama biz şirket olarak iş esnasında kullanmıyoruz.. FBI hesaaağğğbı...

Her neyse. Kimsenin başını ağrıtmaya niyetim yok. Bu akşam planımız ne olur bilemiyorum. Babamın binbir şımarıklıkla annemi ikna ettiği köfte patates partisinden sonra değişik alternatifler üzerindeyiz Cenk'le birlikte. Erzurum Çay Evi de bir alternatif olabilir. Erdemlerde monoply partisi de olabilir. Bodur'da Osman Abi ve hayat tecrübeleri konulu söyleşi de olabilir. Candan ve Volkanla ve hatta Selinom ve Halil'le organizasyonu yapılabilirse Nişantaşı gibi yörelerimize akış olabilir. Selinom bi mesaj atmış zaten bana geçenlerde.. Ağlattı beni neredeyse...

Bilemiyorum.. Her an herşey olabilir. Tek emin olduğum yarın akşam Erzurum Çay Evi'nde yaşanacak bir nargile keyfi sonrası pijamalar ve mısır patlakları eşliğinde tv/film keyfi olduğudur.

Hala yazasım var.. İzmir'e gitmeden kesin bi daha veda ederim hepinize.. Beni oralarda yalnız bırakmayın.. Akşamları hep telefon açın.. İyi geceler falan dileyin.. Ne bileyim. Öpücük bile yollayabilir, niyet ettim Tubik'in üstünü örtmeye diyerek şefkat gösterebilirsiniz bile..

Tekrardan sevgilerimle....

Monday, March 12, 2007

kız istemek

efendim kız istemek, kız tarafının pasta börek hazırlayıp erkek tarafını beklediği, erkek tarafının da çikolata çiçek almak suretiyle ailecek allahın emri peygamberin kavliyle kızı babasından ya da bu konuda yetkili başka bir aile bireyinden istemeye gittikleri adetin adıdır.

diycem ama değil. görüntüde böyle olsa bile değil...

kızı isteyecek olan da istenecek olan da olayın ciddiyetini en iyi orada farkeder. ailelerin daha önce hiç tanışmamış bireyleri bir araya gelir. burada bu tanışmamış kişilerin birbirini sevmeme, birbiriyle anlaşamama gibi bir ihtimal her zaman vardır. her an birileri pot kırabilir, karşı taraf ayar alabilir. karşılıklı hain bakışmalar, burundan solumalar, yumruk sıkmalar, gecenin sonunu karakolda şenlendirmeler bile söz konusu olabilir. kız vermek kolay olmadığından herkes fazlasıyla hassaslaşabilir. tüm bunların stresiyle geçen günler ve saatlerle birlikte gün, saat belirlenir.. hazırlıklar yapılır ve büyük buluşma gerçekleşir. hanım kızımız heyecan içerisinde evin içinde dolanır durur. kız babası gerginliğinden, aynı anda aşmaya çalıştığı üzüntüsü ve sevincinden bi yere oturamaz. anne son bir sigara içme derdinde olsa da salata tabağının yerinin iyi olup olmadığını tekrar tekrar kontrol eder. kızın abileri her ne kadar bu zamana kadar tom ve jerry kıvamında yaşamaya alışmış olsalar da kız kardeşlerinin gideceğinin farkına vardıklarından bu sefer de sahiplenici bi tavırla mevzu çıkartmaya hazır ve nazırdır. tüm bu paniğin ve duygu selinin her damlasını hisseden kızımız heyecandan titremeye başlar. hiç alışık olmayarak giydiği topuklu ayakkabı üzerinde yürümekten ziyade büyük bir eforla ayakta durabilmeye uğraşır, mezuniyet ve zorunlu gidilen düğünler haricinde o tarz bir makyajı asla yapmadığından, mütemadiyen suratını kontrol etmek zorunda hisseder, aynaya her baktığında isterse dünya güzeli olsun gördüğü yüz bülent ersoy'dur. birileri sürekli sakin olması gerektiğini söylerken derin nefesler almaya başlar ve kapı zili ne idüğü belirsiz bir tonlamayla çalar. sessiz bir çığlık atılır, babaya son bir kez çaktırmadan bakılır.. ve kapı açılır...


"amanın da kimler gelmiş, kimler gelmiş!!!"


içinden kapıyı açtığın gibi kapatmak gelir ama yemez. misafirler buyur edilir. herkes tanışır, yerlerine yerleşir. hanım kızımız ve efendi oğlumuz bi şekilde yan yana oturabilmeyi başarabilmiştir. sürekli olarak "napıcaz, şimdi ne olacak, sırada ne var, annen babamı sevdi mi acaba, ya babalar?" gibi konu başlıkları konuşulur sessizce. daha beşinci dakikada herkes tanıştıktan, hava durumu kısaca irdelendiğinden ve vatan millet hızlıca kurtarıldığından (evet sadece 5 dakikada) damat adayının babası dayanamaz ve süratle konuya girer... niyet üstü kapalı izah edilir ve sihirli sözcükleri söylemek üzere ailenin en büyüğüne söz verilir..

"efendim.. burada bu iki iyi niyetli genç insanı birleştirmek, ömürlerinin sonuna dek mutlu olmalarına vesile olmak amacıyla bulunmaktayız.. allahın emri, peygamberin kavliyle kızınızı, gelinimiz olarak değil, bizim de kızımız olarak sizlerden istiyoruz..."

aman tanrım!!! saat kaç? geleli kaç dakika oldu? kahveler!!! evet kahveler!! ne zaman yapılacak? kaç tane? orta mı? sade mi? olamaz.. ağlıyor.. annem ağlıyor.. ne? onun annesi de mi ağlıyor?? böhühühüühüüüü....babam!!! evet babam!! ne diycek acaba??

"biz sizleri tanımaktan şeref duyduk. doğduğundan beri özenerek büyütüp, kılına zarar gelmesin diye uğraştığımız kızımızı vermek kolay değil.. oğlunuzu gördük, tanıdık, sevdik.. dilerim ki o da bizim evladımız olur, dilerim ki ömür boyu mutlu ve huzurlu olurlar... "

bu sırada kuzen ve yenge kahve işini halletmişlerdir. kahveler ikram edilir... kahveyi içen erkek annesi "kızım ellerine sağlık. kahven çok güzel olmuş" der ve kızımız ayaklanır. o ayakkabılarla aydemir akbaş gibi yürüyerek gider müstakbel kayınvalidesinin ellerini öper.. herkes ayaklanır.. eller öpülür.. herkes birbirini tebrik eder sarılır.. babalar bile sarılır.. tüm kombinasyon, permutasyon, rotasyon ve motivasyonlar kullanılarak fotoğraflar çektirilir.. herkes yerlerine geçer.. gelen çikolata ikram edilir.. kızımıza küçük hediyeler verilir .. koyu bir yakından tanıma muhabbeti başlar. rakılar, şaraplar ikram edilir. pastalar börekler yenir.. herkes birbirini sevmiştir. ortam son derece neşelidir. herkesin içi rahattır.. baba gelenleri sevdiğinden dolayı kızı adına mutlu, kızından ayrılacağını idrak etmesinden dolayı bir hayli de hüzünlüdür. göstermez.. nadiren içtiği sigaradan birer birer yakar....

muhabbet baymadan insanlar uyuklamadan müsade istenir. herkes takrardan iyi niyetlerini dile getirir ve misafirler yolcu edilir.. kız tarafı hafif yorgun, hafif neşeli, hafiften sarhoş muhabbete başlar.. baba içtiği son sigaranın keyiften olduğunu söyler.. ve gece biter...

kimi kimden istiyosun, ne saçma olaydır diye düşünülse de bazı adetler tadında yapıldığında güzel ve özeldir...

10 mart 2007 tarihi tibariyle;

kendimden biliyorum...



başka bir yerlere not düştüğüm bir yazıdan alıntıdır...

Sonradan aman tanrim dedirten resimler


Evet, oldu, aldım kızı. Zaten cok kalabalik gitmiştik sorun çıkar diye. :) Allahtan sorun çıkmadı. Babam konuşmaya başladı, sonra bir anda sözü Hikmet Yengeme bıraktı (ailemizin en büyüğü ve kız isteme uzmanı, yılların tecrübesi). Hikmet yengem şöyle bir konuşmaya başladıı... ve solunda duran kadın gurubu ve Tuba ve Tuba'nın annesi ağlamaya başladılar, ama sessizce ve aslında sevinçten. Sonra Hüseyin Amca söz aldı, kızı verdim demedi asla. Sadece ima etti, onun için zordu, zor dayandı.

Çok güzel bir gündü, çok. Herkez sonradan güldü eğlendi, tanışmaktan öteye gidildi. Dost olundu. Müthiş bir evliliğin temelleri atıldı. Yazarken mutluluktan ağlamak istiyorum. Çok güzeldi çok. Ailelerimiz ne kadar değerliymiş onu gördüm. Kendi ailem adına gurur duydum. Kalabalık gittik, Hüseyin Amca'ya güven verdik, onu teselli ettik. Kızını en az onun sevdiği kadar sevmeye çalışacağımızı ve kendi evladımız gibi koruyacağımızı söyledik. O da çok mutlu oldu, belki içindeki burukluk biraz azaldı.

Çok güzeldi çok.

Hepinizi seviyorum.

Monday, March 5, 2007

...ve tatlı telaşlar yavaştan başlar...

Merhaba çok sevgili blog severler...


Uzun bir aradan sonra (neredeyse 1 ay olacak inanamıyorum) tekrar sizlerle beraberim. Öncelikle belirtmeliyim ki bu kadar uzun aralar vermek hiç hoşuma gitmiyor ancak iş koşturmaları arasında kişisel hayatımı da yaşamaya çalışmak ve eve bitik vaziyette dönmek gerçekten bazı şeyleri ertelemek zorunluluğu doğuruyor. Buradan yazılarımı merakla bekleyen (evet binlerce kişi var) tüm halkıma özürlerimi iletiyorum.


Bu beşinci sınıf köşe yazarı edasıyla yazmış olduğum giriş paragrafımı ışık hızıyla pas geçip yeni paragraflara yelken açıyorum.. Vınnnnnnnn....

Olaylar hızla gelişiyor. Haftaya cumartesi, 10 Mart 2007 tarihinde Cenk Paşa ve ailesi bizim eve teşrif edecekler. Bildiniz.. Hayırlı bir iş için. Gerçi bu iş Cenk adına ne kadar hayırlı olacak orasını ilerleyen seneler gösterecek ama olsun, hayırlı olduğunu düşünmesinde fayda var şimdilik :))))


Gerçekten garip bir duygu. Heyecan verici, biraz ürkütücü, biraz şaşırtıcı... Hala kendimi babamın küçük kızı zannediyorum. Ve evlenme işini halen ve halen evimizde oynayacağımız legolardan ibaret zannediyorum bir parça.


Evde bir telaş başladı. Bayram havasında bir temizlik, alışveriş, patırtı kütürtü hakim. Babam her ne kadar oldukça mutlu ve heyecanlı olsa da kara kara düşünmeye başladı bile. Dün alışveriş merkezinde yemek yerken sürekli olarak "Şunu napıcaz, bunu napıcaz, onuda şöyle yapalım" derken ben de hainlik yapıp "Sen onu bunu bırak da kızını nasıl vericen onu düşün" diyiverdim. Bir anda çöktü.. Gözleri doldu.. Hislendi... Senelerdir benden kurtulmaya çalıştıklarını zannettiğim abilerim bile bir anda garipleştiler. Son derece sevgi dolu pıtırcıklar oluverdiler.

Kısacası evde durum şu;

Seher vakti bir telaş var arka bahçemde,
Misafire hazırlık var sırça köşkümde...

..........................


Bu arada haberini vermeyi unuttuğumuz bazılarının bildiği bazılarının henüz bilmediği çok güzel bir gelişme daha var. Yazarken bile mutlu oluyorum :) Artık içine kafamızı rahatça sokabileceğimiz şirin mi şirin bir evimiz var.. Cengiz Amca'nın bize olan küçük (!!!) bir hediyesi.




Yer: Narcity


Narcity, Tepe İnşaat'ın yapmakta olduğu, Maltepe sırtlarında, belediyelerin henüz canını çıkartmadıkları yemyeşil bir orman içerisinde adalara ve modalara doğru tribal entel havasında bakmakta olan rengarenk bir site... Kısacası "Benim enerjik evim".


Gerçekten de minnacık 1+1 diye tabir edilen, bir oda, bir salon, bir banyo, bir ev.. Herşeyden bir tane.. Benim sevgilimden de bir tane.. Al sana muhteşem bir ev! Daha ne olsun. Mutfakla salon birleşik. Ev küçücük.. Birbirimizden kaçmamızın imkanı yok :) Kabus gibi çökücez. Bizim dairenin olduğu blok, altında güzel de bir spor kompleksi barındıracak. Akşamları yarım saati (bu süreye Cenk'i oldukça zor ikna ettim) geçmeyecek yürüyüşler yapacağız. Eve sığması kolay olan bir köpek, televizyon, koltuk, yatak ve dolap alacağız, annemin bugüne dek benden gizli toparladığını umduğum çeyizimi de götüreceğiz ve herşey hazır olmuş olacak kısmetse... Görmeniz lazım.. Çok şirin.. Tüm sevdiklerimiz her zaman misafirimiz olabilir. Erkekler ayda birden fazla olmamak kaydıyla play station partisi verebilir. Sevgilisiyle derdi olan kızlar minik salonumuzda ağlayabilir...




Kısacası daha 50 sene olduğunu sandığım bu telaşeler başladı... Hepinizden iyi niyetli dualarınızı esirgememenizi diliyorum.. "Yine ben" ve Aykut'un da dediği gibi nazar edecek varsa hemen sayfayı kapatsın.. Pis insan.. Kapat! (Sanırım artık çok geç)

Olsun... Cenk Paşa'nın her zaman dediği gibi, bize bişey olmaz..

Sevgilerimle...