Tuesday, November 25, 2014

Çi - Azra Kohen




Fi, Çi, Pi üçlemesinin ikinci kitabı olan Çi'de psikolog Can Manay ve etrafındaki karakterlerin hikayesi kaldığı yerden devam ediyor. "İyi bir hikaye asıl bittiğinde başlar" mesajıyla yayına çıkan bu kitap aslına bakılırsa Fi'de zaten pek bitmemişti. O nedenle Çi, Fi'nin yarım bıraktığı yerden devam ediyor. Zaten benim anladığım bu bir üçleme değil. Yazarın kelimede bonkör olduğu bir romanın üçe bölünmüş hali.

Karakterleri tanıtan, yazarın sevdiği usulle her kişiyi bir tohuma benzetirsek, her tohumun içindeki potansiyele büyüteç tutan bir kitaptı Fi. Çi'de hedeflenen bu tohumların kendi potansiyellerini keşfettikleri, çatladıkları ve varlıklarını görünür kılma yolunda ilk adımı attıkları bir kitap.

Fi'de beni kızdıran yazım hatalarına bu kitapta çok fazla rastlamadım ya da benim dikkatimi çekecek boyutta değildi.

Fi'nin sonlarına doğru giderek artan karakter tutarsızlıkları ne yazık ki bu kitapta da devam etti. Bazı karakterlerin neyi niye yaptıklarını anlamak zor oldu. Karakterler arasında en çok Özge'yi sevdim ancak bu kitapta Özge gibi adalet peşinde koşan bir karakterin bilmediği ve başka yan karakterlerle konuşarak öğrendiği hayatın gerçekleri (?) beni oldukça şaşırttı. Şaşırdığım şey şu; her şeyin bu kadar farkında olan, dünyadaki adaletsizlikten yakınarak savaş açmaya kararlı olan bu karakter, bu acımasız sistemin nasıl işlediğini bu zamana kadar çözememiş mi?

Farkındalık yaratmak adına yazılmış bu kitap hiç bir şeyin farkında olmayan zihinlerde bir fark yaratabilir. Olmayanı ya da büyük bir gizemi anlatmıyor. Biraz okuyan, araştıran, gözlemlemeyi seven pek çok insanın zaten farkında olduğu şeyler biraz Zeitgeist, biraz Gezi Parkı anıları, biraz da 9/11 belgeselinden çıkmışçasına aktarılmış. Farkındalık yaratma kaygısı bir süre sonra yazarı ne yazık ki din-medya-siyaset sistemiyle ilgili fazla miktarda klişeye itmiş. Fikri olmayana fayda sağlayabilir elbette.

Yazar bir yerde şöyle bir konuşmaya yer vermiş: "Okuduğun her kitap, toplamda sadece 26 harfin kombinasyonundan oluşuyor, aynı etrafında gördüğün her şeyin aynı atomların bir araya gelmesiyle oluşması gibi..."

Bu konuşmayı yapan karakter de dinleyen de Türk. Türkçe'de 29 harf var. İngilizce'de 26. Belli ki yazar bu örneği başka bir kaynakta okumuş, kitabında da yer vermiş. Biraz copy-paste çeviri olmuş. Eğer özgün bir içerik değilse konuşmada "XYZ der ki" ya da "okuduğum bir kitapta diyordu ki" diye yer verseydi ben de kendimi salak yerine konmuş hissetmezdim.

Ben kitaba (Fi'ye) gündemle ilgili değil de ruhen daha besleyici olacağına inanarak başlamıştım ancak öyle olmadı. Çi'de bu beklentim iyice cevapsız kaldı. Sonuna doğru artık beslenme beklentimi bir kenara bırakarak nispeten umursadığım karakterlerin akıbetlerini öğrenmeye odaklandım. Sonu ilk kitapta sinyalini aldığım ama ikincide unutuverdiğimden bana bir parça sürpriz oldu diyebilirim.

Üçüncü kitapta yazar kişilerin her bir hareketinde aklından neler geçtiğini lüzumundan fazla detayla anlatmaktan vazgeçer ve bir şekilde hikayeye girivermiş kişileri de çözümlemeyi bırakırsa daha akışkan bir roman okumuş olacağım.

Lafı bu kadar uzatmam sanırım bu seriye büyük beklentiyle başlayıp aradığımı bulamamamdan ancak yazarda da potansiyel olduğuna inanmamdan kaynaklanıyor. Kızdığım yerler oldu, tatlı tatlı söyleniyorum diyebiliriz.

Özetle, ruhen beslenmek isteyenler biraz Eckhart Tolle okursa (ki ben artık inat etmeyi bırakıp öyle yapacağım) daha yerinde olabilir.

Wednesday, November 5, 2014

Fi - Azra Kohen




Kişisel gelişimden ziyade hayatı, varlığını, geçmişi, günü ve geleceği sorgulayan pek çok insanın içten içe bildiği ama unuttuğu ya da bastırdığı farkında olma kavramını tekrar hatırlatma kitabı diyebiliriz. Anlatılmak istenen fikirler psikolog Can Manay, komşusu (ve Can Manay'ın ruhen merkezi) balerin Duru ve sevgilisi Deniz, öğrencisi Bilge, gazeteci Özge, şoförü Ali ve pek çok başka yan karakter üzerinden aktarılıyor.

Yazarı Azra Kohen'in vermek istediği pek çok güzel mesaj var. Bunların bazıları oldukça sarsıcı olabilir durumunuza göre. Bilinç ve bilinçaltı ilişkisi mükemmel tanımlanmış mesela. İnsanın kendi varlığını, varoluşunu, bu varoluşu sahiplenmesini, kendini inkar edebileceği alanın da, başkalaştırmaya çalıştığı alanın da olası sınırlarını bulabilirsiniz. Kendinizi unutup, yaşamaktan ziyade yaşam mücadelesine dönüşen bir boğuşma içerisindeyseniz bir durup nefes alıp "ayna"ya bakabilirsiniz. Daha önce "merak" etmediğiniz şeyleri merak edebilir ya da meraklarınızın anlamsızlığını kavrayabilirsiniz.

 Bunların tamamı, yaklaşık 600 sayfalık bu kurgu romanda, birbirinden başka karakterler üzerinden anlatılmış. Oldukça sürükleyici biçimde akan bir kitap. Her karakterin hikayesini ilgiyle ve merakla takip edebilirsiniz.

Ancak 3 yıldız vermemin asıl sebebi bazı olumsuz eleştirilerim olacak. En en en öncelikle, Fi, editörü olan, basımevi olan, pazarlama çalışmaları yapılan bir roman. Böyle bir romanda bu kadar fazla yazım hatası ve dil hatası yapılmış olması, Türkçe'nin romandaki karakterilerin konuşma dilinin de ötesine geçen biçimde hatalı kullanımı okurken beni rahatsız etti. Hak etmek kelimesi bir kere "hakketmek" olarak yazılsa buna gözden kaçan bir hata diyebilirim ama tüm yazımları bu şekilde olunca özensiz demek durumunda kalıyorum. Hakketmek kelimesi sözlükte "Maden, ağaç, taş üzerine elle yazı veya şekil oymak" anlamı ile geçiyor. Ancak yazarın kullandığı alan "bir emek karşılığı hakkı olan şeyi elde etmek, hak kazanmak". Bu tip hatalar neredeyse her sayfada var ve benim gibi buna dikkat ediyorsanız bazen sinirden kitabı kapatasınız geliyor. Hikayeyi merak ettiğim için yenik düştüm ve her seferinde kapatamadan okumaya devam ettim ama bu da kitabın olumlu tarafı işte :)

Kitaptaki tüm karakterler ilgi çekici. Özellikle ilk tanıtıldıkları kısımlar okuyucuyu kendisine hemen bağlıyor. Ancak başta çizilen kuvvetli karakterlere rağmen sonuna doğru bu karakterlerin amaçlarının, nedenlerinin, nicelerinin etkisi azalıyor. Karakterler üzerinden anlatılan tüm fikirler çok değerli olsa da belli bir zaman sonra bu fikirlerin doğru karakterler üzerinden anlatılmamaya başladığı gibi bir hisse kapıldım ben. Yani fikirleri aktarabilmek için öylesine bir karakter seçilmeye başlandı sanki bir süre sonra. Bu da karakterden çıkıp yazarın şahsi görüşlerini okumaya başladığım hissi yarattı bende. Madem öyle olacak, o zaman kurgu bir romana gerek yok. Herhangi bir kişisel gelişim kitabı gibi planlanmış bir kitap da pekala yapılabilirdi.

Bazı olaylar ne olduğu belli olmayan, sonuçsuz şekilde bırakıldı. Bu kitabın devamı olan Çi'nin varlığından haberdarım. Ancak yine de seri olacak bir kitap için bile çok havada kalan konular var. Can Manay'ın Eti ile olan bağı gibi. Çi'de bu konulara ne kadar değinilecek bilmiyorum ama ilk kitapta da daha toparlayıcı bir tutum olmalıydı.

Bazı durumlarda anlatım "Beyaz Dizi" kıvamındaydı. Özellikle karakterler arasında bir tutkudan, ya da cinsellikten bahsedilecekse bu anlatım tarzından ötürü gülümseyerek okuduğum yerler oldu.

En eksik bulduğum nokta, daha derin, fikir aktarımı / kurgu oranının daha doyurucu olduğunu varsayarak başlamış olmam kitaba. Ancak kitapta yer alan tüm derin fikirler yazarın internette kolayca bulunabilecek söyleşilerinde mevcut. Bunun için 600 sayfaya gerek var mıydı emin değilim. Buradan yazarın paylaştığı felsefelerin, düşüncelerin değersiz ya da yetersiz olduğu anlamı çıksın istemem çünkü Azra Kohen'in oldukça pozitif ve dolu dolu bir enerjisi olduğunu, anlatacak çok fazla şeyi olduğunu hissediyorum garip bir şekilde. Çi'yi okumayı heyecanla bekliyorum, daha özenli ve daha dolu dolu olacağını umarak