Tuesday, January 30, 2007

Tubik'ime...

Hiç çekinmeden herşeye gülebilmene,
Abuk sabuk her türlü soruma cevap vermene,
"Sonra... öyle olyoo." diye biten cümlelerine,
Arasıra bana sarılıp "Ajan?" demene,
Kuş gibi bakıp kuş gibi su içmene,
Araba kullanmana,
Geri vitesten korkmana,
Arabamızı sevmene, onun için ağlamana,
1 dakikada kendini özletmene,
Her yerde parıldayan gözlerine,
Her zaman ama her zaman çok güzel olmana,
"Şapşal!" diyip beni affetmene,
Gördüğün her şapkayı denemene,
Ve hepsinin yakışmasına,
Tek bir lafınla beni mutlu edebilmene,
Seninle geçirdiğim her dakikaya,
Seninle geçireceğim bir ömüre,
Umutlarımıza,
Hayallerimize,
Sana,

Aşığım.

Sunday, January 28, 2007

adam



sevip de söyleyemediğim şarkılar var..
bir dizesini asla hatırlayamadığım şiirler..
keşke, keşke o ben olsaydım dediğim hikaye kadınları..
düşlerim var..
uyandığımda yalnızca başını hatırladığım, ve asla sonuna kadar görmeyi beceremediğim.
bir adam var düşümde, tam dokunacakken uyandırıldığım.
bir adam.. sonumuzun ne olacağını hiç öğrenemediğm..
düşümde bir adam var.. benim mi, bilemediğim.
bir adam var diyorum.. düşünüp, düşümden ayrı kaldığım...

Monday, January 22, 2007

Tubik'in masaüstü

An itibariyle masamın üzerindekileri açıklıyorum:

-6 farklı renkte oyun hamuru
-18'lik Mon-Ami pastel boya kutusu
-5 farklı renkte 10 alana 10 bedava kırılmaz CD kutusu
-Ciddi yıpranma belirtisi gösteren saçlar için Dove "terapi" saç kremi
-Cenk ve Tubik 'in resminin bulunduğu, önlü arkalı kullanılabilen süper estetik resim çerçevesi
-Inca TV Wizard eski sürüm TV kartı CD'si (kanser etti yenisini aldık)
-Askere gitmeden önce daha bi özlensin diye hazırlanmış (sadist) Cenk CD'si
-Yeşil-turuncu tonlarında "sleepy cat" temalı şişman çay-kahve-çorba kupası
-"Aviator" DVD'si
-Tekel Birası bardak altlığı
-Yeni TV kartımın uzaktan kumandası


"Şimdi bundan bize ne?" diyebilirsiniz. Demeyin! Kendimce bir iç hesaplaşma yapıyorum. Rengarenk oyun hamurlarıyla saatler geçirebilecek, bütün gününü pastel boyalı iki dağ arası nehir resimleri çizerek değerlendirebilecek, pembeli sarılı renklerle mutlu olabilecek son derece cici bi insanken bütün gün refrakter fırın astarları (tonajlardan bahsediyoruz arkadaşım! pilav ısıttığın mikrodalga değil bu!), alüminyum ergitme fırınları gibi son derece estetik, naif, adeta postmodern şeylerle uğraştığımı düşünerek hislendim bir an için.. Sanırım odamı toplamalıyım. Tek sebep bu değil elbette. Evde anneyle yaşanmak üzere olan bir aile dramına sebebiyet verip de kendimi Serap Ezgü'de "anne evine dön!" çağrısı yaparken bulmak istemiyorum.

Bu arada.. Tam 3 ay önce başlamış olduğum kariyer hayatımda ikinci işime başladım. Yani ilkinden istifa edip yenisine başladım.. Daha güzel oldu.. Çok güzel oldu.. Tam süper oldu.. Maşallah diyin! İş değiştirdim vesaire ama iki ay da olsa hemencecik alışıveriyo insan bulunduğu yere.. Birtakım şeyler hiç hoşuna gitmese, çok mutsuz da olsa bırakmak zor geliyo, sabah kahvesini beraber içtiğiniz yol arkadaşınız olmadan işe gitmek az biraz koyuyo ama yapacak bişey yok.. Hayat acımasız..

Yazdıklarımdan da farkedilebileceği gibi uzun soluklu sessizliğimin ardında yatan sebep yeni bir işe başlamış olmam ve adaptasyon sürecinde kafamı dağıtmaya fırsat bulamamış olmamdı. Ama hafta sonu FRP oynandı ve ben süper şekilde çay kahve servisleriyle izleyici olmayı başarabildim.. Tabiki de bu servisler, oyunculara iyi davranmalar falan bi dahaki oyunda beni de aralarına alsınlar diyeydi.. Çocukken abimlere böyle yapardım yemezlerdi.. Hiç aralarına almazlardı beni. Oysa kalecilik yapmaya bile razıydım.. Neyse seneler sonra yine şansımı deniyorum.. Gelişmeleri haber veririm..

Bu haftasonu yine ve yine kendimizi tutamayıp alışveriş yaptık.. Cenk'e ve bana iki ayrı televizyon kartı aldık. Geçtiğimiz hafta arasında da o "alamıyorum param yok " dediği LCD monitörü almıştık zaten... Hmmm.. Bu arada bu TV kartlarından biri seneye bize fazla gelebilir.. Aklınızda bulunsun lazım lursa size hibe edelim ;)

Değinmem gereken bir diğer nokta da şudur ki, bir dış ticaret şirketinde çalışıyorum ve İngilizce bilmiyorum. (biliyorum da bilmiyorum) Yoğun bir yıpranmış diller için İngilizce bakımına yelken açmak üzereyim haberiniz olsun. BBC'ye spiker olcam, hepiniz şoka gireceksiniz..

Korkarım yemeğe çağırılıyorum.. Dün rejime başlamıştım ama olsun.. Öğlen arası sadece ve sadece 1,5 porsiyon iskender ve 1 porsiyon künefe yedim.. Bu kadar az yemeğe akşama kendimi ödüllendirebilirim sanırım...

Herkese sevgiler...

Vast Fields of Boredom

"İşler birikmiş. OhooOooo. Arayacak 49 tane vadesi geçmiş borçlu müşteri var. Geçen haftadan kalanlar... hmmm, evet. Hepsi burda, tam 15 madde. Hmm. Teklif de hazırlamak lazım. O da ne? Aman allahım, rapor yazmadim. Ama öncelikle şu numuneleri yollayayim. Bir de şey tabi, neydi. "Atık yağlar ne yapılır?" raporunu bulmak lazım. Ha bi de, şu Ariana'nın fiyatı neydi. Fiyatı. Fiyatı... Fiyat... Müşteri... Vade... Valör... Oooohoho. Glu glu glu! Hebele de hübele de hoyda bre efeler..."

"ALLLAHIM BİTİRMEM GEREKEN ÇOK ŞEY VAAAAARRRR!"

Chronicles of Cenk
Oh god, I wanna go home!

Monday, January 15, 2007

Nazım Gizem Forta

Cok saygıdeger arkadasım, cocukluğumun abisi, yeteneklerimin baslangiç noktası, fikir adami, uzaklardaki Gizem. Sayfani aylar sonra tekrardan buldum. Buraya da koyuyorum. Herkez okusun, görsün diye. Düşüncelerinin hepsine katılmasam da, düşünme becerini ve şeklini her zaman çok takdir etmişimdir. Çok özledim, kardeşini de. İkiniz de dönün artık.

The Castle Keep

Bir de sayfada bir H.P.Lovecraft pasaji gördüm, Call of Cthulhu'nun tam olarak neresindeydi anımsayamadım ama işte buyrun. Çok nadir insan, böylesine karmaşık bir düşünceyi / inancı (!), böyle ürperterek ve keskin bir şekilde anlatabilir.


"The most merciful thing in the world, I think, is the inability of the human mind to correlate all its contents. We live on a placid island in the midst of black seas of infinity and it was not meant that we should voyage far. The sciences, each straining in its own direction, have hitherto harmed us little; but some day the piecing together of dissociated knowledge will open up such terrifying vistas of reality, and our own frightful position therein, that we shall either go mad from the relevation or flee from the deadly light into the peace and safety of a new dark age."

Call of Cthulhu
H.P.Lovecraft

Gez, gör, harca


Evet, tam 7 saat. Hatta belki daha da fazla. 7 saat gezdik Tubik'le kocaman bir alışveriş merkezinde. Bir dükkandan bir dükkana, bir kahve molası, alışveriş, çılgın gibi. Bir pizza molası, yine alışveriş, kızlara kıyafetler, erkeklere bilgisayar... 7 saat. Kalabalığın içinde... Birsürü insan, yürümeyen merdivenler, kadınların birbirlerini hırpalarcasına denedikleri etekler, kazaklar, t-shirtler, ıvırlar zıvırlar hoyda bre, insanlar, hayvanlar, pizzalar. Çekilir mi? Aaaaah! 7 saat uleeyn! Çekilir mii?

Çekilir.

Yanımda Tubik, ona kıyafet seçmek, seçtiğimin onun da hoşuna gittiğini görmek, onu giymesini istemek, her giydiğinin ne kadar da yakıştığını dörtyüzmilyonuncu kere farketmek ve bundan yine müthiş hoşlanmak, öpmek istemek, yeni bir kıyafet daha getirmek, öyle bakmak işte, denemek, beğenmeyince yenisini denemek, gülmek... aşk ile... gözleri parlarken...

Tubikim denedi kıyafetlerini, bir sürü şeyler aldık. Dayanamadık bir daha aldık, dayanamadık bir daha. Hepsi yakıştı, hepsi. Daha da alırdık da. Bütçe artık tıkanmıştı. Zaten dükkanlar da kapandı. Biz de gittik, yine gelcez ama. Yine el ele, yine bütüngün gülerek, bütün gün beraber, 7 değil isterse 17 olsun, saatlerce gezcez.

Birlikte gezicez çünkü.

Thursday, January 4, 2007

Yeni yıl, bayram, tatil....

Eveeeettttt.... Yeni yıl dedik.. Bayram dedik... Perşembe - cuma da tatil olsun dedik... Neler yapıcaz dedik... Dedik de dedik....

Hayat garip. Birsürü şey planlıyorsunuz, hayaller kuruyorsunuz, gerçekleştirmek için uğraşıyorsunuz ama bişeyler oluyor ve işler değişiyor.

Cumartesi günü ertesi gün kutlanacak bayram ve yeni yılın hazırlıkları tamamlanırken nereden bilebilirdik ki beklenmedik bir sürü olay olacağını? Hediyeler aldık, yarınki kutlama programlarının çizelgesini kafalarda oturttuk, iyi geceler mesajlarımızı çekip, öpücükler yolladıktan sonra güzel güzel uyuduk.. Hatta ben bayramlık almamış olsam bile başucuma vereceğim hediyeleri koyarak uyudum...

Ve bayram sabahı geldi çattı. Kararlaştırılan kıyafetler giyildi. Babayı üzmemek için erkenden kalkıldı. Aile bireyleri toplandı. Kahvaltı edildi ve büyüklere ziyarete bile gidildi daha öğlen olmadan. Cenk Paşa'yla aramızda telefon trafiği sürmekteydi çünkü eve döndükten sonra Cenk Paşa bize gelecek, el öpecekti. Derkeeeeeennnnnnn.....

Telefon çaldı, Cenk öbür taraftan ses çıkarttı ve bişeyler söyledi. Ben şaşkınım. Neymiş? "Anzer balı." Nolmuş? "Yoğun bakım." Şaka mı bu? "Hayır değil."

Uzatmıyım, hastanelere taşındık. Cengiz Amca bizi biraz korkuttu ama allahtan bünye sağlam, akşam saatlerinde yoğun bakımda yatan hastaların hareketlerini kontrol edip, serumlarını çıkartmaya kalktıkları zaman azarlayacak kadar da formuna ulaşmıştı. Rahatladık.. Sevindik.. Mutlu olduk...

Artık yeni yılı karşılama zamanı gelmişti. Bir şişe Jack, bir şişe şampanya mı, köpüklü şarap mı olduğu belli olmayan şeyi alıp Ferilere gittik. Yedik içtik, güldük eğlendik, yattık uyuduk... Yeni yıla hoşgeldin diyip, iyi gecelere diledikten sonra rüya alemine, yeni senenin hayallerine yelken açtık..

Cengiz Amca eve dönmüştü, onu görmeye gittik. Anzer Balı, sonuncuyu yememek gerektiği, getiren arkadaşlara duyulan sevgi ve saygı üzerine sohbet ettikten sonra kız tarafının (zannedersem bizim taraf oluyor) bayramlaşmasına gitmek için yola çıktık.. Eve telefon açtım haber vermek için.. O da ne? Bu sefer de benim babam hastanelere taşınıyordu.. Sebep? "Yaramaz böbrek taşları." İşin kötü tarafı İstanbul'un genelinde hakim olan berbat bir trafik var. Neyse.. Artık herkes iyi.. Sağlıklı, mutlu, huzurlu...

Bu hengamenin içerisinde son günümüz keyifli geçsin diye bir arkadaşımızın evini ziyaret edelim dedik... Ama anahtar, çilingir, kapı arası laptop, göbek değişimi, matkap falan gibi nice fantastik maceralara imza atarak bir şeyi daha başaramadık..

Bu kadar tatsız tuzsuz işl kaynayan bayram tatilimizin içerisinde çok keyifli küçücük anlar olması herşeyi her zaman, heryerde, ömür boyu beraber yapılası hale getiriyor. Gün geçtikçe benim sevgim katlanıyor. Dakikalar ilerledikçe özler oluyorum...

Hayatımın en güzel hediyesi bana 2005 sonunda geldi. 2006 yılı bu muhteşem hediyeyle geçti.. 2007 de bu hediyenin sürekliliğini bana müjdeledi...

Kendi adıma diliyorum ki hayatım her yeni sene aynı neşeli tempoda Cenk'le geçsin.. İyi bir iş, sağlıklı bir ömür versin...

Ve sizler için de diliyorum ki, içinizden geçen ne varsa hep sizlerin olsun, elini güvenle tutabileceğiniz bir el hep yanınızda bulunsun...

Nice güzel senelere....


P.S: Sayfamızı okuyup da beğendiklerini belirtenlere teşekkür ederiz.. Bilinmedik yerlerden güzel şeyler duymak çok güzel...