Thursday, May 27, 2010

Günler

Buralarda görünmeyişimi merak eden oldu mu bilmem ama bir not düşmek isterim kısacık...

Ben bile kendimi göremez oldum..
Aynaya bakmaya bile pek zamanım mecalim yok..
Sabah kalktığımda gördüğüm o bitkin şişik yüz de benim değil,
Makyaj yaptığımda gördüğüm o boyalı yüz de...
Akşam yatarken gördüğüm o savaş alanına dönmüş yüz de benim değil,
Makyajı silip altından çıkan yorgun yüz de...

2 gündür Konya'daydım.
Konyalılar kızmasın, sevemedim oraları...

Cumartesi sabah Avusturya'ya gideceğim.
Avusturya'lı varsa kızmasın, sever miyim bilmem oraları...

Ben bu aralar başarıcam diye hırs yaptığım şeylerin peşinden koşuyorum.
Severim sevmem önemli değil.
Hayatıma daha önce girmemiş hırs güdüsü, geçmiş tecrübelere inat bünyeme katılıverdi. Birgün kovacağım kesin ama ne zaman bilemem.

Herkesi çok özlüyorum. Arkadaşlarımızı, ailemizi, kedimizi bile... Ama ben bu aralar daldım gittim, sonu iyi olur inşallah.. Olmazsa da ne yapalım, ne demiş Cem Yılmaz; koy g.tüne rahvan gitsin :)





Tuesday, May 18, 2010

Efsane geldi ve gitti

Ronnie James Dio
1942 - 2010


"My dream would be to be able to give life to a group that played classical heavy metal with ronnie james dio doing the vocals."

Chuck Schuldiner

Saturday, May 15, 2010

"Şarap koyayım mı sana?"

Benim de zoruma giden,

yanımda biri varken

o şarabı tek içmek...

Saturday, May 1, 2010

Oh come on!

Serra Yılmaz'ın Temel İçgüdü diye bir yemek-söyleşi programı var, belki izleme fırsatınız olmuştur. Bugünkü konuğu Geveze idi. Şöyle bir göz atma fırsatı buldum. Serra Yılmaz, Geveze'ye yeni nesil genç kızlar hakkında ne düşündüğünü sordu. Cevap hepimizin tahmin edeceği gibi, çok tektip oldukları, maddi varlıkların manevi varlıklara göre daha fazla değer gördüğü gibi şeyler... Elbette bir de nasıl bir Türkçe konuştukları... Serra Yılmaz çok güzel bir tespit yaptı: "Amerikan aksanı ile Türkçe konuşur oldular. Vurgular, cümle kuruşlar sanki İngilizce'den çeviri gibi..." Tipik Cem Ceminay sendromu diyebiliriz aslında, hatta daha kötüsü... Geveze de bir kelime İngilizce bilmediğine emin olduğu bir kızdan "Toplantı set edelim o zaman" cümlesini duymuş.

Her ne kadar (şunun birleşik mi ayrı mı yazıldığına bir türlü karar veremiyorum) ben de bu şekilde konuşulmasından hoşlanmasam da artık o kadar ortak bir hale geldi ki enteresan tarafı kalmadı benim için.

Ben işin vurgu, aksan kısmından çok gereksiz İngilizce kelime kullanımı ve profesyonel görünmek adına yanlış Türkçe kullanımı kısmına takılıyorum. Bu iki durumu çeşitli örneklerle açıklamaya çalışacağım ama öncelikle şunu söylemeliyim ki iş yerimde bu iki başlık da sıklıkla karşılaştığım durumlar.

Profesyonel görünmek adına yanlış Türkçe kullanımı başlığı altında özellikle bir kalıba takmış durumdayım: "yapıyor olmak". Yapıyor olmak kalıbının uygun olduğu yerler elbette ki var ama oldukça ender. Nedense iş ortamında sıklıkla kullanılan bir kalıp. "Bunları bunları yapabilirsek, bu müşteri ile işi bağlıyor oluruz." Türkçesi, işi bağlarız. "Bu firmanın üzerine gidiyor olabiliriz" Türkçesi, firmanın üzerine gidilebilir. "Şayet sen bu bayiyi oraya yönlendirmezsen bu iş yatıyor olur." Türkçesi, bayiyi yönlendirmezsen bu iş yatar. Tamamen çekim hatasına uğratıyor cümleyi ve bir günde 3'ten fazla duyduğumuzda ki duyuyoruz, bu kalıp kulakları gerçekten tırmalıyor oluyor (!).


Biraz da diğer başlığa, İngilizce kelimelerin gereksiz kullanımına bakalım. Bunun haklı tarafları da var haksız tarafları da. Şu anda çalıştığım yerde, bütün gün okunan neredeyse tüm dökümanlar İngilizce. Herkes günün çeşitli zamanlarında yurtdışından birileriyle İngilizce konuşmak durumunda kalıyor. Bu anlaşılabilir zira eski iş yerimde en son İngilizce konuşalı en az 3 sene olmuş bir grup insan "Ama o başka bir case(!)" diyebiliyordu. Ama yoğun İngilizce'li bir ortamda, hızlı iş hayatı esnasında bazı kelimelerin Türkçe'leri ilk olarak akla gelmeyebiliyor. Mesela bir toplantı için mail ortamında zaman ayarlaması yapılacaksa "Bana da invitation gönderir misin?" cümlesindeki "invitation" kelimesi çok da abes değil çünkü bu eylem gerçekleştiğinde kişi mail kutusunda gelen daveti "invitation" başlığı ile görüyor. Bir noktadan sonra bunun alışkanlığa dönüşmesi anlaşılmaz bir durum değil. Ancak bir müdür yapılması gereken ama yapılmayan ve zaman konusunda geç kalınmış bir iş için bir çalışanını azarladığı esnada "Ne yazık ki It's too late artık" diyorsa, bunu anlayamıyorum. Son duyduğum kalıp ise bunun en uç noktasıydı: "Bu konuda aksiyon almak için aksiyon alalım lütfen." Kastedilen her ne kadar o olmasa da bu cümlenin tam Türkçe karşılığı "Yapmış olmak için yapalım" değil de nedir?






I am Mahir
I kiss you!