Thursday, June 30, 2011

Benim annem kanser...

Tam 2 aydır bildiğimiz bu gerçek, Cenk'in 6 yıldır ilk defa bana "kötü" bişey söylemesiyle hayatıma girdi. Bu zamana kadar konu ile ilgili pek, hatta hiçbişey yazmadım. Yazmamak için kendimi zaman zaman durdurdum. Bazen de içimdekileri kusmayı çok istesem de bilmediğim bişey beni durdurdu. Evet, benim annem kanser. Üstelik "Pankreas kanseri". Üstelik film olmadığını bildiğimiz her sahnede olduğu gibi mucize beklentilerimizi düşürecek kadar ilerlemiş safhada.

Sonuç olarak, kendi kendimi doldurmadan, kendime ve etrafımdakilere acımadan, duygu sömürülerine girmeden yazabileceğim, hislerimi doğrudan, abartısız, sade olarak aktarabileceğim zamanı bekledim. O zaman bu zaman mı bilmiyorum ama vakit çok geçmeden bu zamanların notunu bu sayfaya düşmek lazım.

Bu sürecin aile bireylerinin her birine tek tek öğrettiği birçok şey oldu. Kriz anındaki bir kalbin grafisinden daha inişli çıkışlı anlarımız, kimsenin ağzından tek kelime çıkmadığı anlarımız, bişeyler yapmak isteyip hiçbişey yapamadığımız anlarımız, hiçbişey yapamayacağımızı bilmemize rağmen, herşeyi değiştirebilecek güce sahip olduğumuzu sandığımız anlarımız oldu. Bu dönemle ilgili bazı notlar düşmek istedim, kah öğrendiklerim, kah hissettiklerimle ilgili.


* Annem, yaşamayı, hayatta kalma fikrini zannettiğimizden fazla seviyormuş. Evet, hep prensipli, hep söyleneni uygulayan bir kadındı ama, iradesine bu kadar hakim, o kadar ızdıraba rağmen bu kadar azimli olduğunu görmek, herşeye rağmen her fırsatta gülümsemeye çalışması, öğretilerin başında geliyor. Ha bir de, yaşamını sürdürmek için bazı organların olmasa da oluyormuş. Vedalaşması 8 saat sürdü ama annem salıverdi bazılarını :)

* Ben... Daha adam gibi bir kez bile ağlamadım. Geçtiğimiz çarşamba, hep birlikte yanında doğum günü pastamı kestiğimizin 2 dakika sonrası nefesi kesilip de fenalaşması dahil... Bir yudum su için çaresizce bana baktığını defalarca gördüğüm anlar da dahil... Gücümden, irademden mi? Hayır... Hislerimi kendime bile göstermeye korktuğumdan. Ağlarsam olmuş ve olacakları kabul edecekmişim gibi geldiğinden...

* Buğra abimin attığı bir maili hiç unutmayacağım. Hepimiz adına büyük korku yaşayıp derin sağlık araştırmalarına girdi. Birimizin migreni, birimizin kalbi, birimizin kolesterolü derken, kendimize iyi bakalım diye gönderdiği o talimat maili.
"Tükenmek yok. Daha çocuklarımız kardeş olacak. El ele tutuşup okula filan gidecekler. Anneannelerinin babaannelerinin elini öpecekler." diye bitirdiği o mail. Bunu okuduğumda bile ağlayamadım.

* Umut edebilmek, insanı ayakta tutabilen yegane şey sanırım. Umut edebildiğin sürece direniyorsun. Umut edebildiğin sürece yorgunluğa dayanabiliyorsun. 5 dakika bile umudu kaybedenemizin düştüğü hali görmek, insanın neyle beslendiğinin bir kanıtı oluyor.

* Bazı insanlar "kötü" doğuyor. İçinde kötülük var. Dünyası pis, karanlık, küflü, kokuşmuş. Zamanla olan birşey değil, taaa ruh bedene ilk sığmaya çalıştığında olan birşey.

* Aile dediğin, insanın yaşaması için muhtaç olduğu birşey değil belki ama hayata başka birşeyin katamayacağı tipte bir güzellik katıyor. Tarif edeyim diycem ama mümkün değil. Anneme, babama, abilerimin varlığına binlerce kez şükrettim. Gördüm ki benim birbirinden güzel iki kız kardeşim, gerçek bir eşim, ikinci bir annem var... Babalar hep aynı :) Mesafeli, komik, öğreten, merak eden... Birdi, iki oldu :) Ha bir de aile gibi olan yakınlarımız. İsim listesi uzun olur :)

* Hastalık gibi kötü şeyler için başkalarını aramaya çekinirdim. Ne diyeceğimi bilemezdim. Ama saçmalıktan bahsedecek bile olunsa, insanın bir iki sevdiği insanı görmeye, hatırlanmaya, desteğe ihtiyacı oluyormuş. Çok beklediklerimden bulamadığım, az beklediklerimden bolca gördüğüm şeyler oldu. Yanımda olan, olmaya çalışan herkese nasıl bir minnet duyuyorum anlatamam.

* Başkası adına karar vermek çok zor. Anneniz adına size birşeyler soruyorlar,tedavi, doktor seçimi, vs, vs... Bilemiyorsunuz, aklınız karışıyor. Kendiniz olsa bir kalemde vereceğiniz karar, günlerce uykularınızı kaçırıyor. Böyle sorumluluk alınır mı? Bazen alınıyor.

* Karında boydan boya yer alan iltihaplı ameliyat yarasına pansuman yapacak kadar soğukkanlı bir yaratığa bürünebiliyormuşum. Travmatik bir etkisi olmuş mudur bilemem.

* Etrafımdaki herkese aynı şeyi söyledim günlerce. Plan yapabilmek, insanın hayatta sahip olabileceği en büyük lüksmüş. 3 saat sonranın planını yapamadığım, film izleme hayalini kurmanın bile hayal olduğu zamanlar geçirdim. "Bu durumda aklına bu mu geliyor?" diye düşünmeyin. İnsanın aklına en çok gelen şey, herşeyi inkar edip arkasına bakmadan kaçmak bile olabiliyor böyle bir durumda.

* Annem 3 çocuğunu da çok seviyor. Bu üçlüden en az sevdiğinin ben olduğuma resmen ikna olmuş durumdayım. Yok bu "nazı sana geçiyor" konusu da değil. Ne bileyim, benim de 3 çocuğum olsa, ben de hepsini aynı miktarda sevemem herhalde. Hepsini başka miktarlarda başka şeyler için severim. Annem en az beni seviyor ve bunu normal karşılıyorum. Kız çocuğum ya, ondan belki :)


Aklıma gelen ufak notlar bunlar. Arada bir yine yazarım belki. Uzun bir süreç bizi bekliyor. Dualarımız elbette ki, annemin bu çabalarının sonuç vermesi yönünde. Elimizden geleni yapıyoruz. Yapmaya da devam edeceğiz. Sonuçta, tükenmek yok. Daha çocuklarımız kardeş olacak. El ele tutuşup okula filan gidecekler. Anneannelerinin babaannelerinin elini öpecekler.

Ancak, böyle bir yazının olmazsa olmazı bir kapanışla bitirmek isterim: Birbirinize kenetlenmeniz, birbirinizi hoşgörmeniz, sevmeniz, hayal kurmanız, keşke şunu da yapsak demeniz için, birinizin kanser olmasını beklemenize gerek yok. O zaman çok geç oluyor. Gerçekten bak....


Sonradan gelen edit: Annemin hastalığını araştırmak için, Google'a ilk yazabildiğim şeydi bu yazının başlığı.