Tuesday, January 13, 2015

Öykü mü roman mı?

Eskiden olsa "Öykü de neymiş? Kolaya kaçmanın, sabırsız davranmanın bir diğer yolu." der, küçümser geçerdim. Sırf bu nedenle, kendi kendime yazdığım kısacık öykülere bile kıymet vermez, beğenen olursa şaşırır, daha uzununu yazacak sabrım yok diye kendime kızardım. 

Son aylarda bazen bilerek bazen bilmeyerek aldığım öykü derlemesi kitaplardan sonra, özellikle de nispeten yaşı bana yakın yazarların kitaplarını okurken hissettiğim güçlü ve olumlu enerjiden sonra öykü kitaplarını daha keyifle okumaya başladığımı görüyorum. Eskiye göre bakış açımda da önemli farklar var. İki türün ayrımına ve bende bıraktığı etkinin farkına varmaya başladım.

Konunun anlatımının uzun, çetrefilli ya da kısa ve öz olması o kadar çok şey değiştiriyor ki konusuna göre! Bazılarını uzatsan sünecek, bitmek bilmeyen pembe diziye dönecek, araları doldurmak için eklenen vasıfsız yan karakterler olacak, hangi duygu durumuna göre pozisyon alacağımız şaşacak, vs vs... Verilmek istenen mesaj, vurucu olsun istenen nokta ne ise ona odaklanan bir tür oluyor öykü benim anlayışıma göre. Bu da anlatılmak isteneni okuyucunun kucağına gösterişsiz ama net şekilde bırakıveriyor. 

Özellikle son dönemden Melisa Kesmez, Ercan Kesal, Emrah Serbes, Mahir Ünsal Eriş bu türde kitabını okuduğum yazarlar oldular. Hala bu blogu takip eden kaldıysa benim Goodreads'i aktif olarak kullandığımı biliyordur. Bununla ilgili ayrıca da bir yazı yazmayı planlıyorum. Öykü derleme kitabı olarak en aklımda kalan iki tanesi için Goodreads'te yer verdiğim yorumlarımı buraya da eklemek istedim. 


Atları Bağlayın Geceyi Burada Geçireceğiz / Melisa Kesmez



 

Atları bağladım ve geceyi burada geçirdim hakikaten de. Kitabı bir günü bile bulmayan bir sürede, heyecanla okudum. Kısa öykülerin derlendiği kitaplara hep bir mesafeden bakarım genelde. Karakterleri tanımaya, mekanları sindire sindire gözümde canlandırmaya ve zihnimde oluşturduğum dünyaya hikayeyi yerleştirmeye zaman ayırmak isterim. Kısa öykülerde bu imkanın bana verilmemesinden endişelenirim.

Melisa Kesmez oldukça çarpıcı bir isme sahip kitabında neredeyse her öyküde beni endişelerimden sıyırıp hikayenin tam göbeğine bırakıverdi. Kendimi bazen "Bozkır"da yolculuk ederken, bazen "Şubat"ta soğuk boğaz rüzgarını yüzümde hissederken, bazen de "Arif"in ölümü kalbimi burkarken buldum.

Yanılmıyorsam yazarın ilk kitabı. Samimiyetinden şüphe etmeden okuduğum bu anlatımı yeni kitaplarla da okuyabilmeyi çok isterim.


 Olduğu Kadar Güzeldik / Mahir Ünsal Eriş




 
Kısa kısa 8 öykünün yer aldığı bu kitaptaki neredeyse tüm hikayeler, 80 doğumlu yazar Mahir Ünsal Eriş'in büyüdüğü Bandırma ve çevresinde geçiyor.

Bir-iki hikayede uzunluğuna fazla gelebilecek yan hikayecikler ve karakterler vardı. Bu fazlalık hikayeyi okurken aslında kısa öykü değil, uzun uzun roman yazmak isteyen yazarın tatlı sabırsızlığından ötürü kısa hikayelere sığdırmaya çalıştırdığı izlenimi oluşturdu bende.

Ne var ki tüm öyküler insanın kalbine dokunan bir anlatım ve merak uyandıran olay örgüsü ile keyifle okumamı sağladı. Bazı hikayelerin sonu sürpriz oldu. Yazar, başında sinyalini verdiği olayları gelişme kısımlarında çok güzel unutturuyor.

Kitap okurken durup okuduğumu sindirmeye çalıştığım ya da göz yaşları döktüğüm an çok fazla olmaz ama bazı hikayelerde boğazım düğüm düğüm oldu. "Çok güzel filmdi, çok ağladık" kriteri ile yaptığım bir değerlendirme değil bu elbette. Anlatımdaki yalınlık, samimiyet, sömürmeden duygulara dokunduran kısacık tasvirler aynı samimiyetle okumamı sağladı.

Son dönemde okuduğum genç ve yeni yazarların öykü kitapları daha önce ilgimi çekmemiş kısa öykü derlemesi kitaplara ilgimi ve sevgimi arttırıyor. Mahir Ünsal Eriş de hem eski, bildiğimiz, güvendiğimiz yazarların kısmen nostaljik anlatımı hem de bugüne ait bambaşka bir mizahi ve duygusal anlayışın bir arada olduğu bir dil kullanıyor.

Favori üç öyküm içimi burkma sırasına göre şöyle :

1. Zehir miktarda
2. Kanatlarımız olsa be Metin
3. Benim adım Feridun

"Stoper"e ise jüri özel ödülü veriyorum :)