Friday, August 24, 2007

Ve nişan

Neler oldu neler? Yahu cok guzel bir nişan oldu. Bir kere biz sevgili nişanlım Tubik ile öyle güzel bir yer seçmişiz ki. Yengemiz Yeliz sayesinde bulduk Mabeyin restoranı. Vezirspor stadyumunu bilenler için söylüyorum, stadın eski açık tribünün arka tarafına denk geliyor. Sakin sessiz ama yeşillikler içinde çok kaliteli bir yer gerçekten. Bize genişçe bir salon verdiler nişan için. Kendisine ait WC'si(tuaaalet demeye utandım) ve mutfağı olan, 5 garsonun ve bir şefin başımızdan eksik olmadığı bir salon. Bize şöyle uzunlamasına ve köşelerinde 3 kişinin oturabileceği 40 kişilik bir masa hazırlamışlardı. Tabaklar, çanaklar falan pek bir havalıydı harbiden. Yüksek tavanlı bir salon olduğu için ferah ferah (ferahça) yaptık nişanımızı. Bakın neler oldu:

Önce ailelerimiz bir araya geldi. Bu noktada daha kimse kimseye "Öpim annecim, öpim babacım!" dememişti.


Sonra arkadaşlarla bir araya geldi. Evet. Gördüğünüz gibi sadece 4 tane arkadaşımızı çağırabildik. Aslında tabi 1-2 isim daha vardı gelmesi gereken. Ama olmadı. Canları sağolsun. Biz de son anda haber verebildik zaten herkeze. Hepiniz canlarımsınız, oh öperim. Bu arada Aykut devrem aslında o kadar da kısa bir insan değildir, neden öyle çıkmış anlamadım. :)


Sonra masaya oturduk. Hiç heyecanlı değildik ya, gerçekten. :) Bakın ben şarkı bile söylüyorum kendi kendime: "Romeo...romeo...romeooo!"


Sonra sıra nişan yüzüklerinin takılmasına geldi. Tabi bildiğiniz gibi bu yüzükler kurdela ile (kurdele?) birbirine bağlılar, işte ondan onu kesmek lazım. Fakat makas yok, inanır mısınız sayın okurlar? Ben bu durumu önceden tahmin edip evde makas getirmeyi düşünmüştüm, sonradan unuttum. Neyse, önce makas bulunamadı, meğersem araya para sıkışmış, ulan millet ne güzel yolunu buluyor be. Neyse, Soner Amca kurdelayı kesti, yüzükler resmen takıldı, nişanlanıldı. Resmen nişanlıydık artık. :D


Bakın sonra ne oldu. Parmaklarımızda yüzük ilk resmimizi çektik. Buyrun:


Sonra bilmediğimiz yerden bir soru çıktı. Yahu biz buna hiç hazırlanmamıştık. Resimde de gözüküyor ki Tubik, ben ve pasta birbirimize çaresizce bakıyoruz. Ulan bunun bi de birbirine yedirme faslı var yahu. Evet, onun resmi de aşağıda. "Cenk sakın üstüme dökme kırarım kafanı!" durumu da oldukça belirgin. :D Tabi durum böyle olunca yediğiniz şeyin ne olduğu konusunda aklınızda en ufak bir fikir bile olmuyor. Neliydi bizim pasta ya?



Sonra babamız (Hüseyin baba, artık ikimizin de babası!) kalktı, herkeze Türk Sanat Müziği şarkı sözleri yazılı olan fotokopiler dağıttı, sonra enstrümanlar çıkartıldı ve süper bir TSM seansı yaşandı. Babam dahil herkez hayranlıkla dinledi, çok güzel oldu, çok.


Ve sonuç: Suratımdaki geniş gülümsemenin sebebi nişanın ve Tubik'in güzelliğinden tabi. Çok güzel bir nişan oldu, gelen, gelmeyen, tebrik eden ve bizi seven herkeze acaip çok teşekkürler. Hepinizi çok seviyoruz. Ben ayrıca Tubik'i çok seviyorum.

Saygılarımla.

Saturday, August 18, 2007

Nişan

Geri düünüşümün ilk olarak bu haberi vermek için olacağını inanın ben de tahmin edemezdim :)

Zaten artık siz de bekleye bekleye unutmuşsunuzdur amaaaaaaaa....

O gün geldi çattı!!! Bu akşam yüzükleri takıyoruz ve de artık nişanlı çiftler arasına katılıyoruz...

Yüzüklerimiz hazır, en sarısından bildiğiniz anne baba alyansı :)

Tüm fotoğraflar ve detaylarla dönüşüm daha da muhteşem olacak... Çok havadisim var çokkkkk!!!!!!

Heyecan giderek artıyor.. Kuaföre gitmem gerekirken ben bu satırları yazıyorum.. Annem evi terk etmeden önce gitsem iyi olacak :)

Sevgilerrrrrrrr!!!!

Monday, August 6, 2007

Gelmiş geçmiş en heyecan verici bilgisayar: Commodore 64


Hayal meyal değil, direk kare kare hatırlıyorum o anı. 1986 yılının yaz sonuydu. Eski evimizdeydik. Abim, Düzce - Yalova - İstanbul üçgeninin son bölümü için Şişli'ye gelmişti ve bana bir süprizi vardı. Kendi kendine Amiga planları yapan canım abim, Commodore 64'ünü bana vermeye karar vermişti. Yanında kasetçaları ve birtakım oyunlarıyla. Bilgisayar mevzusuna tamamen uzak (o zaman bilgisayar pek yaygın birşey değildi tabi zaten) olan annem ve babam pek sıcak bakmasa da, ben yaşadığım sevinci kelimelerle anlatamam. Maviden kırmızıya çizgileri ile, Commodore 64 amblemi ile, her televizyona bağlanabilmesi ile ve tabi en önemlisi inanılmaz şirin bir ekmek kutusuna benzemesi ile gönlümü en derinden fethetti biricik bilgisayarım.

Artık herşey başlamıştı. Yaşım 7 olduğunda EPYX'in muhteşem spor oyunları ve Paperboy ile tanışmıştım bile. Zaman ilerledi, hem de hızlıca ilerledi. Commodore 64 çeşitli zamanlarda fiyat kırarak ve 1541-I ve 1541-II driverlarını çıkartarak bütün rakipleriyle başa baş gitmeye başladı. Bu arada System 3, SSI, Accolade, Activision gibi müthiş oyun firmaları ortaya çıktı. Ben de 1541-II'mi almış emin adımlarla yolumda ilerliyordum. Arz-talep sonucu Türkiye'de 2 tane C64 amaçlı bilgisayar dergisi çıktı; Commodore ve 64'ler, ikisi 1 yıl arayla. Bu dergiler çok amatör olarak yayın hayatlarına başladılar ve bir dönemin çocuklarının hafızalarında ne kadar güzel hatıralar bırakacaklarından tamamen habersizlerdi. MAC, Omay, daha sonradan birçok dergi çıkartan Mert, Can... Daha niceleri. Ha bir de tabi, gidip sık sık ziyaret ettiğimiz Apo abi (Abdurrahman Pala, şu anda halen gazetecilik yapmaktadır). İşte bu iki dergi, ortaokulda keşfettiğim hocam ve C64'ü, ve İstanbul'un çeşitli köşelerinde keşfettiğimiz tuhaf kopya C64'cüler ile seneleri yedik bitirdik. Jereon Tel dinledik, Myth oynadık, Monday Night Footballl!!! dedik, Emiyln Hughes, Microprose "attık" (Fifa gecelerinin temelidir.), Future Composer'da müzik yaptık, 4 kanal müziğie hayran olduk (normalde maksimum 3 kanaldır), demolar çektik, yaptık, izledik, Clique'e özendik, 64'ler okuduk, MAC'e güldük, güldük, ağladık, ağladık, dergi kapandı, dükkanlar kapandı, oyunlar rafa kalktı, joystick'ler kırıldı, Teleteknik battı, bir dev çöktü...

Çocukluğumuz da bitti aslında o anda, derginin kapanacağını duyduğum gün... günlerce ağladım. Halen de gözlerim dolar düşününce.

Ama bunları hep ben yaşadım, C64'ü ben oynadım, oyunlarını ben çektim, ben aldım dergiyi ilk defa, ben okudum, ilk defa, herkezden önce. O tarihleri ben yaşadım, benden sonrakiler yaşayamaz, onlar Kings of Bounty'yi bilmez, Vendetta oynamamıştır, C64'te Lemmings hayali kurmamıştır. Jereon Tel'e hayran değildir, tanımaz çünkü. Savaşmayı bilmez, Amiga'ya karşı C64'üne sarılıp savaşmamıştır çünkü.

Çok şanslıyız 80'lerin çocukları, çoook. Hepinizi seviyorum. Öpüyorum.

Şöyle bir bakın aşağılara, tanıdık birşeyler var mı? :)

1989, New World Computing, Kings of Bounty, Heroes of Might and Magic serisinin atası.


1989, System 3, Myth, Fazla söze gerek yok, System 3 ve Myth.


1988, Audiogenic Software, Emlyn Hughes International Soccer, oyuncu özelliklerinin değiştirilebileceği ve dolayısıyla türkiye ligi patchi bile olan inanılmaz oyun.


1986, System 3, International Karate, belki de tüm zamanların en eğlenceli dövüş oyunu, ayrıca 3 kişiyi aynı anda dövüştürme fikri de oldukça yaratıcıydı.


1989, Blade Software, Laser Squad, UFO serisi, Jagged Alliance ve Fallout, sizce nerden esinlenildi?