Monday, February 9, 2015

Başka türlü bir şey





Büyümek pek çok macerayı, pek çok yolculuğu, rüyayı, kabusu, anıyı, unutulmayacakları, unutulmak istenenleri, hafiflikleri, yükleri, kirlenmeyi, lekesi çıkmasa da temizlenmeyi öğrenmeyi, lekeyi kabullenerek devam etmeyi, insan biriktirmeyi, bozdurup harcamayı, çulsuz çaputsuz kalmayı, yoktan var etmeyi, kimsesiz olmayı, kalabalıkta durmayı, kirli bir otel halısının yalnızlığını özlemeyi, tertemiz bir çocukluk uykusunu kaybetmeyi, Ezo Gelin çorbasını, gelin gitmeyi, damat almayı, hesap yapmayı, 2+2'den 4 bulamamayı, 3 buçuktan 5'e yuvarlamayı, kendini sıfırla çarpmayı yaşatıyor insana, daha pek çok şeyi yaşattığı gibi. 

İnsan hayalleriyle büyüyor, hayal kırıklıklarıyla büyüdüğünü anlıyor, kırıkları toplayıp yapıştırdıktan sonra can sağlığı dileyip eksik vazoyu da güzel bulmayı öğrendiğinde kendini yetişkin görüyor.

Sahi insan tam olarak ne zaman yetişkin oluyor? Anne ölünce mi, baba ölünce mi, anne olunca mı, baba olunca mı? Kardeşi hastalanınca mı, kardeşi çocuğunun diş ağrısını dindirmeye uğraşınca mı?  Patron olunca mı, patrondan azar işittiğinde öfkeyle yumruk sıktığında mı? Cebindeki fazla parayla bir öğrencinin karnını doyurup üniversite yıllarını hatırlayınca mı? Yalnız kalmayı takmayınca mı, yalnız kalmadığını gördüğünde mi? 

Yalnızlık deyince... İnsan bir gün tamamen yalnız olabileceğini düşünüp buna kendini hazırlayabiliyor mu? Ya hiç yalnız kalamayacağını anlarsa? Panik olmuyor mu, kıymetli yalnızlıkların, kıymetli kalabalıklarca ele geçirildiğini farkedince? İkisi de kıymetli olunca nasıl yapıyor tercihini? İnsan çoğalmaya ne cesaret karar veriyor? Hangi hadle karar verdiğini düşünüp bir de burnu havada göğsü gergin? Çoğaldığında marifet işlediğine kanaat ettiren ne mesela? Nerede çokluk orada bokluk diyenin bilmişliği hangi gıdadan fazla tüketince geliyor peki? 

Yahu insan neye göre karar veriyor, neye göre plan yapıyor, nereden emin doğrusunun yanlış, yanlışının doğru olmadığından? Ne çok seviyor insan kendini, ne çok önemsiyor! Acısı en acı, mutluluğu en güzel mutluluk... 

Bugün ben
Emin değilim 
Hiçbir şeyden

Başka türlü bir şey. Benim istediğim miydi, belirsiz. Ne ağaca benziyordu, ne de buluta. Varlığını bilmediğim ama eksilince farkettiğim kocaman ve minnacık bir yer... 

"Nerede gördüklerim
Nerede o beklediğim
Rengi başka, tadı başka"

Güzel bir yer olsa gerekti, bir türlü varamasam da, bir gün varacağıma dair hislerle. Biliyorum "o" her zaman yanımda, sırtımı yaslayayım ve bir derin nefes alayım diye...

"Ve bir yeni ömür, vardığın çimen yeşilliğince"




Tuesday, January 13, 2015

Öykü mü roman mı?

Eskiden olsa "Öykü de neymiş? Kolaya kaçmanın, sabırsız davranmanın bir diğer yolu." der, küçümser geçerdim. Sırf bu nedenle, kendi kendime yazdığım kısacık öykülere bile kıymet vermez, beğenen olursa şaşırır, daha uzununu yazacak sabrım yok diye kendime kızardım. 

Son aylarda bazen bilerek bazen bilmeyerek aldığım öykü derlemesi kitaplardan sonra, özellikle de nispeten yaşı bana yakın yazarların kitaplarını okurken hissettiğim güçlü ve olumlu enerjiden sonra öykü kitaplarını daha keyifle okumaya başladığımı görüyorum. Eskiye göre bakış açımda da önemli farklar var. İki türün ayrımına ve bende bıraktığı etkinin farkına varmaya başladım.

Konunun anlatımının uzun, çetrefilli ya da kısa ve öz olması o kadar çok şey değiştiriyor ki konusuna göre! Bazılarını uzatsan sünecek, bitmek bilmeyen pembe diziye dönecek, araları doldurmak için eklenen vasıfsız yan karakterler olacak, hangi duygu durumuna göre pozisyon alacağımız şaşacak, vs vs... Verilmek istenen mesaj, vurucu olsun istenen nokta ne ise ona odaklanan bir tür oluyor öykü benim anlayışıma göre. Bu da anlatılmak isteneni okuyucunun kucağına gösterişsiz ama net şekilde bırakıveriyor. 

Özellikle son dönemden Melisa Kesmez, Ercan Kesal, Emrah Serbes, Mahir Ünsal Eriş bu türde kitabını okuduğum yazarlar oldular. Hala bu blogu takip eden kaldıysa benim Goodreads'i aktif olarak kullandığımı biliyordur. Bununla ilgili ayrıca da bir yazı yazmayı planlıyorum. Öykü derleme kitabı olarak en aklımda kalan iki tanesi için Goodreads'te yer verdiğim yorumlarımı buraya da eklemek istedim. 


Atları Bağlayın Geceyi Burada Geçireceğiz / Melisa Kesmez



 

Atları bağladım ve geceyi burada geçirdim hakikaten de. Kitabı bir günü bile bulmayan bir sürede, heyecanla okudum. Kısa öykülerin derlendiği kitaplara hep bir mesafeden bakarım genelde. Karakterleri tanımaya, mekanları sindire sindire gözümde canlandırmaya ve zihnimde oluşturduğum dünyaya hikayeyi yerleştirmeye zaman ayırmak isterim. Kısa öykülerde bu imkanın bana verilmemesinden endişelenirim.

Melisa Kesmez oldukça çarpıcı bir isme sahip kitabında neredeyse her öyküde beni endişelerimden sıyırıp hikayenin tam göbeğine bırakıverdi. Kendimi bazen "Bozkır"da yolculuk ederken, bazen "Şubat"ta soğuk boğaz rüzgarını yüzümde hissederken, bazen de "Arif"in ölümü kalbimi burkarken buldum.

Yanılmıyorsam yazarın ilk kitabı. Samimiyetinden şüphe etmeden okuduğum bu anlatımı yeni kitaplarla da okuyabilmeyi çok isterim.


 Olduğu Kadar Güzeldik / Mahir Ünsal Eriş




 
Kısa kısa 8 öykünün yer aldığı bu kitaptaki neredeyse tüm hikayeler, 80 doğumlu yazar Mahir Ünsal Eriş'in büyüdüğü Bandırma ve çevresinde geçiyor.

Bir-iki hikayede uzunluğuna fazla gelebilecek yan hikayecikler ve karakterler vardı. Bu fazlalık hikayeyi okurken aslında kısa öykü değil, uzun uzun roman yazmak isteyen yazarın tatlı sabırsızlığından ötürü kısa hikayelere sığdırmaya çalıştırdığı izlenimi oluşturdu bende.

Ne var ki tüm öyküler insanın kalbine dokunan bir anlatım ve merak uyandıran olay örgüsü ile keyifle okumamı sağladı. Bazı hikayelerin sonu sürpriz oldu. Yazar, başında sinyalini verdiği olayları gelişme kısımlarında çok güzel unutturuyor.

Kitap okurken durup okuduğumu sindirmeye çalıştığım ya da göz yaşları döktüğüm an çok fazla olmaz ama bazı hikayelerde boğazım düğüm düğüm oldu. "Çok güzel filmdi, çok ağladık" kriteri ile yaptığım bir değerlendirme değil bu elbette. Anlatımdaki yalınlık, samimiyet, sömürmeden duygulara dokunduran kısacık tasvirler aynı samimiyetle okumamı sağladı.

Son dönemde okuduğum genç ve yeni yazarların öykü kitapları daha önce ilgimi çekmemiş kısa öykü derlemesi kitaplara ilgimi ve sevgimi arttırıyor. Mahir Ünsal Eriş de hem eski, bildiğimiz, güvendiğimiz yazarların kısmen nostaljik anlatımı hem de bugüne ait bambaşka bir mizahi ve duygusal anlayışın bir arada olduğu bir dil kullanıyor.

Favori üç öyküm içimi burkma sırasına göre şöyle :

1. Zehir miktarda
2. Kanatlarımız olsa be Metin
3. Benim adım Feridun

"Stoper"e ise jüri özel ödülü veriyorum :)