Saturday, May 1, 2010

Oh come on!

Serra Yılmaz'ın Temel İçgüdü diye bir yemek-söyleşi programı var, belki izleme fırsatınız olmuştur. Bugünkü konuğu Geveze idi. Şöyle bir göz atma fırsatı buldum. Serra Yılmaz, Geveze'ye yeni nesil genç kızlar hakkında ne düşündüğünü sordu. Cevap hepimizin tahmin edeceği gibi, çok tektip oldukları, maddi varlıkların manevi varlıklara göre daha fazla değer gördüğü gibi şeyler... Elbette bir de nasıl bir Türkçe konuştukları... Serra Yılmaz çok güzel bir tespit yaptı: "Amerikan aksanı ile Türkçe konuşur oldular. Vurgular, cümle kuruşlar sanki İngilizce'den çeviri gibi..." Tipik Cem Ceminay sendromu diyebiliriz aslında, hatta daha kötüsü... Geveze de bir kelime İngilizce bilmediğine emin olduğu bir kızdan "Toplantı set edelim o zaman" cümlesini duymuş.

Her ne kadar (şunun birleşik mi ayrı mı yazıldığına bir türlü karar veremiyorum) ben de bu şekilde konuşulmasından hoşlanmasam da artık o kadar ortak bir hale geldi ki enteresan tarafı kalmadı benim için.

Ben işin vurgu, aksan kısmından çok gereksiz İngilizce kelime kullanımı ve profesyonel görünmek adına yanlış Türkçe kullanımı kısmına takılıyorum. Bu iki durumu çeşitli örneklerle açıklamaya çalışacağım ama öncelikle şunu söylemeliyim ki iş yerimde bu iki başlık da sıklıkla karşılaştığım durumlar.

Profesyonel görünmek adına yanlış Türkçe kullanımı başlığı altında özellikle bir kalıba takmış durumdayım: "yapıyor olmak". Yapıyor olmak kalıbının uygun olduğu yerler elbette ki var ama oldukça ender. Nedense iş ortamında sıklıkla kullanılan bir kalıp. "Bunları bunları yapabilirsek, bu müşteri ile işi bağlıyor oluruz." Türkçesi, işi bağlarız. "Bu firmanın üzerine gidiyor olabiliriz" Türkçesi, firmanın üzerine gidilebilir. "Şayet sen bu bayiyi oraya yönlendirmezsen bu iş yatıyor olur." Türkçesi, bayiyi yönlendirmezsen bu iş yatar. Tamamen çekim hatasına uğratıyor cümleyi ve bir günde 3'ten fazla duyduğumuzda ki duyuyoruz, bu kalıp kulakları gerçekten tırmalıyor oluyor (!).


Biraz da diğer başlığa, İngilizce kelimelerin gereksiz kullanımına bakalım. Bunun haklı tarafları da var haksız tarafları da. Şu anda çalıştığım yerde, bütün gün okunan neredeyse tüm dökümanlar İngilizce. Herkes günün çeşitli zamanlarında yurtdışından birileriyle İngilizce konuşmak durumunda kalıyor. Bu anlaşılabilir zira eski iş yerimde en son İngilizce konuşalı en az 3 sene olmuş bir grup insan "Ama o başka bir case(!)" diyebiliyordu. Ama yoğun İngilizce'li bir ortamda, hızlı iş hayatı esnasında bazı kelimelerin Türkçe'leri ilk olarak akla gelmeyebiliyor. Mesela bir toplantı için mail ortamında zaman ayarlaması yapılacaksa "Bana da invitation gönderir misin?" cümlesindeki "invitation" kelimesi çok da abes değil çünkü bu eylem gerçekleştiğinde kişi mail kutusunda gelen daveti "invitation" başlığı ile görüyor. Bir noktadan sonra bunun alışkanlığa dönüşmesi anlaşılmaz bir durum değil. Ancak bir müdür yapılması gereken ama yapılmayan ve zaman konusunda geç kalınmış bir iş için bir çalışanını azarladığı esnada "Ne yazık ki It's too late artık" diyorsa, bunu anlayamıyorum. Son duyduğum kalıp ise bunun en uç noktasıydı: "Bu konuda aksiyon almak için aksiyon alalım lütfen." Kastedilen her ne kadar o olmasa da bu cümlenin tam Türkçe karşılığı "Yapmış olmak için yapalım" değil de nedir?






I am Mahir
I kiss you!

6 comments:

Flying Dutchman said...

Tubik o "yapıyor olmak" İngilizcedeki misal "I love you" yerine vurguyu artırmak için kullanılan "I do love you" ile eşleştirilebilir.ya da ben öyle düşündüm...

Ben küreselleşmenin insanın tüm uğraşılarında gerçekleştiği bir dünyada dile etki yapmadan kalmasının çok zor olduğunu düşünüyorum. Kolaylaştırmak için kullanılan İngilizce kelimelere açığım ama alenen Türkçe karşılığı olan ve üstelik o Türkçe kelime gayet ahenkli bir kelime iken İngilizcesinin kullanılmasını acaip buluyorum. case gibi misal...invitation gibi...Davet çok şık bir kelime halbuki...bazıları ekzacere etmek diyor...abartmak yahu...ekzacare nedir...kulağa çok rezil geliyor...

Sokak Kedisi said...

Katılıyorum bu aktarıma.

Uluslararası bağlantısı olan işlerde, insanların eş zamanlı olarak birkaç dili birden kullanmak zorunda olmaları bazen iki dili birbirine karıştırarak konuşmalarına sebep verebiliyor.

İstem dışı olarak yapılan bu tip anlık söylemlere çok takılmamak lazım belki. Türkçe kullanımı konusunda çok dikkatli bir arkadaşımın önündeki İngilizce formu doldururken İngilizce okuyup Türkçe konuşması neticesinde dudaklarından dökülen "Customer ın name i neydi arkadaşlar" soru cümlesi beni ancak güldürürken dilimizin kasıtlı olarak erezyona uğratılmasına tepki duyuyorum.

En sinir olduğum şey ise Türkçe içinde "be able to" kullanımı; Atıleybıl, takıleybıl gibi.

Bu nedir ya? Gerçekten korkunç...

varol döken said...

türkçe'nin içine etmek kadar, türkçemizi kullanalım, sevelim, bağrımıza basalım anlayışı da o kadar rezil...

ikisinin de ortak noktası çıkarlar, olmayan noktası samimiyet...

ben sadece bat dünya bat diyorum!

miracsaral said...

"Bu konuda aksiyon almak için aksiyon alalım lütfen."

Oha... Söylecek şeyim yok ama everyjob has a "no" diyelim.

Eddie said...

"Yapıyor olmak" için verdiğin örneklerden birini (sanıyorum "üzerine gidiyor oluruz" gibi bir şeydi) ben şu şekilde yorumladım. "Böyle böyle yaparsak, müşterinin üzerine (fazla) gidiyor (gibi) oluruz. (Yani en azından müşteri öyle algılar, iyi olmaz.)"

Parantez içindeki kelime ve cümleleri ekleyince, mantıklı bir kullanım oluyor gibi geldi bana. Ama elbette tek başına pek bir anlamsız duruyordu.

Gereksiz İngilizce kullanımı konusundan ise ben de çok çektim eski şirketimde.

"Yani nasıl olacak ki şimdi, Ramazan'da iftara 360'a mı gidilir canım? Daha "RELEVANT" bir yer bulsak Osmanlı Sofrası gibi?"

Bir kelime bir işlem olmaz da hani ona benzer bir yarışma olsa kelimelerden cümle kurmaca gibi, Ramazan, iftar, Osmanlı ve relevant kelimelerinden, nasıl bir cümle kurardınız? :)

egemenaydin said...

"bu proje bir success story ile end up edebilir."

bir yakınımın çalıştığı bir şirketteki bir yöneticini söylediği bu söz bu konuda duyduğum en efsane deyimdir.