Monday, December 31, 2012

Ruh kusması

Olabildiğince kendime dürüst olmaya çalışacağım bu sefer. 

Gecenin bu saatinde kabus olduğunu bildiğim rüyalardan bile uyanmamaya çalışırken, uyandığımda da rüyamda çalan o abuk şarkının ne olduğunu hatırlamaya zorlarken kendimi, artık gücümün kendime yetmediğinden mi, bıraktığım ilaçlardan mı, içtiğim kahvelerden mi bilmem, her yanımı elektrik çarpıyormuşçasına kasılarak kalkıyorsam yatağımdan, biraz olsun dürüst olup içimi dökmem lazım belki de. 

Buraya yazarken biliyorum yine filtreden geçireceğim herşeyi. Yine bir umut filtrede kalanların farkedilmesi umuduyla. 

Hayatımda geçirdiğim en kötü yıldı. Daha kötüleri de olabilir insan hayatında. Ama şu anda en çok ihtiyacım olan şey, birinin bundan sonra hayatımın ortalama hangi mutluluk/mutsuzluk seviyesinde geçeceğini söylemesi. Beklemekten, bulamamaktan, uğraşmaktan, umut etmekten, iyimser olmaktan, iyimser etmeye çalışmaktan, kimseyi yormamak için uğraşmaktan sıkıldım. 

Bütün bir yılımı, herşeyi unutup, atlatıp, kutlamaya değer birşeyler elde etmek için geçirdim. İş yerinde deli gibi çalıştım, başarılı olmaya uğraştım, abuk subuk insanlara rağmen sonuç almaya gayret ettim, iyi sonuçlar görme ihtimalim giderek arttı, anneme gidip güzel haberler vermeyi hayal ettim, öldüğü gün onu göremeyişimi böyle hafifletmeyi umdum ama ne oldu arka arkaya sanki çok basitmişçesine emeklerimin çöpe gidişinin haberini aldım. Benden başka kimsenin de benim kadar umrunda olmadı. Ofisin kapısından geçesim yok.

Neredeyse 5 yıldır mutlu olmaya uğraşarak yaşadığımız şu küçücük evden çıkıp, hergün aynı yere oturmamdan dolayı kıçımın şeklini almış ya da kıçımın o şekli aldığı koltuktan kurtulup, sokağı olan, çarşısı olan, insanı olan bir ev bulmaya uğraştım, uğraştık. Heveslendik, beğendik, çatısı aktı. Heveslendik, beğendik, içi su aldı. Heveslendik, beğendik, ev sahibi manyak çıktı. Kendimize 3 oda 1 salon "ebebeyn" banyolu bir ev bulamadık. Artık duvarlar üzerime geliyor. Kış vakti balkon kapısını açıyorum sürekli. Allah'ın dağında nasıl bir asosyallik edindiysem, işten çıktığımda tek derdim eve ulaşmak oluyor. Geçen hafta iki kez sosyal ortama girdik diye bedenim tükeniyor. Daha 30 yaşımı doldurmadım! 

Okuduğum kitapların hiçbirini bitiremiyorum. 50. sayfa laneti resmen. Hepsi yarım kaldı. Böyle olunca kendimden iyice nefret ediyorum. Kitap okumadıkça aldığım nefeste, düşündüğüm her sinir hücremde bir engel bir arıza var gibi. Ama bu arızayı hiçbirşekilde gideremiyorum. Yaptığım tek şey eve gelmek, arkada ses olsun diye televizyonu açmak, youtube'dan birşeyler izlemek, sosyal zımbırtılarda gezinmek, varsa boş beleş diziler izlemek ve kendime yeterince vakit ayırdığıma ikna olunca da oturduğum koltuğu sadece bir duvarla ayıran yatağıma yatmak. 

Hergün abimi, babamı arıyorum. Seslerini duymak, nasıl olduklarını anlayıp içimi rahatlatmak için. İçim rahatlıyor mu? Hayır. Bir insan hakkında endişelenmemem için sadece sağlıklı olduğunu bilmek yetmiyor bana. Bir insan hayatla ilgili en ufak bir coşku yaşayacak sebep görmüyorsa, endişelenmek için yeteri kadar sebep vardır. Hayat bu, biz de süper aciz insanlarız. Basit şeyler bulmamız lazım kendimize coşkulanmak için. Ne bileyim izlediğim dizideki karakter komik bişey yapıyorsa bile ve ben bunu birileri ile paylaşma ihtiyacı duyuyorsam o kadar endişelenecek birşey yoktur. En azından bunu görmek istiyorum yakınımdakilerde de. Alakam olmuyor. 

Herkes çok yoğun, herkesin her an başı ağrıyabilir, herkes çok bıkkın, her an birinden kötü bir haber alabilirim, her an moral verilmesi gereken, neşelendirilmesi gereken, yanında güçlü durulması gereken biri olabilir. Herkesle bu endişeyle konuşmaya başladım. Empati kurmaya çalışmaktan ve önlem almaktan içim dışıma çıktı. 

Hiç trafik kazası geçirmedim, hiçbiryerim kanamadı, hastanelik olmadım, serum yemedim, sinir krizi yaşamadım, kimseye bağırmadım, grip bile olmadım! Sadece L şeklinde olmayan koltuğumuzun aynı köşesinde L şeklinde oturmaktan sırtım ağrıdı, boynum eğrildi. Nolur nolmaz belki depresyona falan girerim de insanlara ayıp olur diye kendi kendime psikiyatr buldum da ona gittim. Adama ayıp olur sıkmıyım, aptalca konuşmıyım diye yüzlerce filtreden geçirdim söylediklerimi. Dandirikten bir ilaç verdi, güya terapi yaptı. Bir anda sıkılıp ilacı da bıraktım, adamı da bıraktım. Biraz daha devam etseydim kendimi bilmem ama adamın daha sosyal ve güleryüzlü olmasına ramak kalmıştı! Kafam dağılsın, ortam değişirse iyi gelir dedim, arkadaşlarımla tatil planı yaptım. Biri de gel sana tatil ayarladım, seni götürüyorum demedi. 

Cenk endişelenmesin diye ağlamayı unuttum. Kavga çıkartacak oldum, fazla nezih oldu. En büyük küslüğümüz 10 dakika sürdü. Çocuğa yaptığım en kötü şey, anlamsız zamanlarda anlamsız susuşlarım ve onun 50 kere ne olduğunu sorması, cevabı konusunda en ufak bir fikrinin bile olmaması oldu. Ama koca bir sene boyunca nasıl bir süreçten geçtiğim, kendisine gülümserken o sırada elime geçen ne varsa duvarlarda parçalamak istediğime dair bir fikri var mıydı emin değilim. Tekrar ediyorum benim için endişelenmesin diye ağlamadığım zamanlar var. 

Bunun üstüne yine öylesine bir sağlık kontrolünden geçen en yakınımızın "neyse ki" "tam zamanında" müdahale edilmiş bir sorunu çıktı. "Neyse ki" "tam zamanında" "müdahale edilmiş"ti. Yoksa kime ne konuda yardımım dokunurdu pek de emin değilim. Kutlamak için bu seneye ait tek şeydi belki de. 

"En sevdiğim, en yakınım diyebileceğim az insandan biri" cümlesini kurabileceğim az insandan biri çıktı hayatımdan. O mu çıktı ben mi çıkarttım onu bile bilmiyorum. Hayatta insana herşey olur. Siz birileri için kendinizi paralarsınız. Her anlarında yanlarında olmaya uğraşırsınız. Yüzlerini birkez güldürebilmek için bi taraflarınızı yırtarsınız. O da annenizin cenazesine Petek Dinçöz makyajı ile gelir, yalandan size sarılır ve bir daha hiç görünmez. 2 hafta sonra arar, arkadaşının apandisit ameliyatından bahseder, telefonda donuk olan ses tonunuz için öküz gibi "noldu neyin var?" der. Siz de ağzının üzerine bi tane çarpsanız tatmin olmayacağınızı bildiğinizden susarsınız. Bir daha da yüzünü görmezsiniz. Ta ki rüyanıza girip de size ana avrat dümdüz gitme olanağı verene kadar. Sonra duyarsınız ki "çok basit birşeyden" size kırılmış. "Keşke olmasaymış". Yok yok, iyi ki olmuş. 

Kimseyi yormamak, kimseye kabalık etmemek, hakkımda negatif birşey düşünülmesini engellemek için o kadar çok enerji harcadım ki bu sene. Belki en harcamamam gereken seneydi. Ama harcadım. Marifet değil, hata da değil. Ama zaman zaman kontrolü elden bıraksaydım keşke diyorum. Psikiyatra gitmeye kendi kendime karar vermeseydim, Cenk "istiyorsan git" demeseydi, ben kendimi değil, birileri beni birşeye zorlasaydı keşke biraz. Keşke hergün abimle babam beni arasaydı bazı haftalar. Onlar bana coşkulanacak sebepler bulabilseydi ya da kendi neşelerini benimle paylaşsalardı. Keşke emlakçımız Ahmet çok güzel evler göstermek yerine, oturabileceğimiz bir ev gösterebilseydi. Ya da işyerinden birileri de iyi yaptığımı düşündükleri herhangi birşeyi paylaşsalardı benimle. Ya da kötü giden şeyler için kızsalardı ama yardımcı da olsalardı. Strese girip ruh sağlığımı bozmak için çalıştığım iş yerim, ruh sağlığımı düzeltmem için harcadığım paradan daha fazlasını verebilseydi keşke. Ya da doktorum ruh sağlığımı düzeltmek adına her hafta yeni birşey deneyeceğine maaşımın neredeyse tamamını almasaydı. Annem arada bir rüyalarıma gelseydi, beni ne kadar çok sevdiğini söyleseydi, iyi bir evlat olduğumu anlatsaydı, saçlarımı okşasaydı. 

Ulan bari Fenerbahçe Galatasaray'ı yenseydi, Alex gitmeseydi, ya hiç değilse Samet gitmeseydi! 

Bu sene kutlanacak hiçbirşeyim olmadı bana ait, (babamın sağlık kontrolünde aldığı o sonucu ayrı tutarak söylüyorum). İnsanların üstüme titreyeceği birşeyim de olmadı. Ya da oldu, onlar titrediler de farkettirmediler. Belki gereğinden fazla sakince beklediler. Belki beklemeselerdi, müdahale etselerdi. Ne bileyim, bilmiyorum ki.

Ne kadar büyük şeyler var aslında sevineceğimiz. Bunun farkında değilim zannetmeyin. Etrafımdaki herkes sağlıklı. Kimsenin çok majör bir sıkıntısı yok bildiğim kadarıyla. Başımızı sokacağımız, kış vakti donmadığımız, minik de olsa yuva gibi olan bir evimiz var. Kedimiz var. Herzaman birbirimizi anlamasak da sevgi dolu bir evliliğimiz var. Allah yüzüme baktı da bol bol gezdim bu sene. Tam 5 ülke gördüm. Rüya gibi tatiller yaptım. Her türlü sıkıntısına rağmen, yılbaşı partisinde çaycısıyla eğlenebildiğim, sarhoş sarhoş Gangnam dansı yapabildiğim sevdiğim bir işim var. Ailemiz var ve çok sevdiğim arkadaşlarım var. Beni hiç bırakmayan ve üzerime gerçekten titreyen Bezom var, badim var... 


Ama gerçekten mümkün olmadığını bilsem de birinin bana hayatımın hangi mutluluk/mutsuzluk ortalaması ile geçeceğini söylemesi lazım. İleride daha iyi olacağım muhakkak. Ama ihtiyacım olan şey bu şu anda. İstemeden hayal kurmak gibi bir eğilimim var ne yazık ki. Beklemem gereken şeyleri bilirsem, istemsiz kurduğum hayalleri de dizginlerim sanki.

Şükretmeyi bilmez bir insan değilim, aksine gülümsemek en başarılı olduğum işlerden biriydi yaklaşık 29 sene. Ama bu sene, daha doğrusu bugün, ilk kez kendime biraz izin verdim. Filtrelerimin sayısını binlerden yüzlere düşürerek kendimi ifade etmek için. Biraz şımarmak için. Şımarmaksa bu.

2013'ün aklını başına toplamak için. 


İstemeden kırdıklarım, üzdüklerim, sıktıklarım varsa hepsinden özür dilerim. İsteyerek kırdığım insan pek yoktur ama varsa da canları cehenneme. 

2013... Akıllı ol. 

2 comments:

crysalid* said...

badim bu tip bir değerlendirme yazısı ben de yazayım dedim ama tıkandım, yazamadım neden bilmiyorum. kendi kendine bir nevi dertleşmiş olmana sevindim bilmediklerimi, anlatmadıklarını! öğrendim bu sayede. tek diyeceğim sana gariban avuntusu olsun diye demiyorum kesinlikle ama "her inişin bir çıkışı vardır" derler ya.. ben ona hep inanırım, kendimi en dibe batmışken "güzel günler çok yakında, az sık dişini kızım,az daha sabır" diye motive ederim. ama hep de dibe çöküşlerin sonu güzel olmuştur. bu sene güzel planların, planlarımız olacak ve benden kaçamayacağın küçük ama çok büyük planımız var seninle çok keyifli günler geçireceğiz 2013'te bunu bil. seni çok seviyorum. 2013'ün bu 29 yılından kat kat güzel geçsin :)

tubik said...

Badim her inişin çıkışı vardır bence de. Bu sene o çıkışı beklemekle acele etmiş olabilirim. Daha doğrusu beklediğime de emin değilim tam. Minicik de olsa rahatladım ben yazınca. Biraz attım içimdeki negatifliği. Bu yıl iyi geçecek inşallah. Hep birlikte iyileştiririz belki :) Hem kimbilir birlikte hazırladığımız sürprizlerle tamamlarız 2013'ü de! Hayat zaten birlikte güzel.. Yani hayatın en güzel kısmı birlikte olmak.

Sen de yaz, tıkansan da tıkandığın yerde bi nefes alır devam edersin. Senin de ihtiyacın var biraz ruh kusmasına. Aslında herkesin var :)

Seni çok seviyorum. Seni çok seven, mutlu olman için elinden geleni yapan kocanı da çok seviyorum. En güzel yıllara diyerek sana sanal bir votka enerji kaldırıyorum :)