Thursday, January 29, 2009

Doğduğum yer mi? Doyduğum yer mi? Yoksa İstanbul mu?

Geçtiğimiz kurban bayramı tatilinde Cenk'le birlikte Ereğli - Düzce turu yapmaya karar verdik. Bir gün ereğli bir gün Düzce. Ereğli benim Düzce onun memleketi. Ben üniversiteye kadar Ereğli'deydim. Orada doğdum orada büyüdüm. Sever miyim, hayır. Hem de hiç. İstanbul'a taşınmak büyük bir kurtuluştu benim için, buraya geldiğimde sanki uzun zamandır ayrı yaşadığım memleketime dönmüşüm gibi bir havaya büründüm. Ama Ereğli her zaman " With or Without You" olmuştur benim için. Sevmem ama çok özlerim, gitmek isterim. Sokaklarında yürümek, denizini koklamak, lojmanlarında gezmek, sahilinde çay içmek ya da balık yemek isterim. Fakat 3 gün sonra yeniden İstanbul'a dönmek isterim. Fazla tanıdık görmek istemem. Ereğli tanıdık olmadan güzeldir gözümde. Bu gidişimizde ise 1 gün de çok kısaymış diyiverdim. İyice bi gezemedim, iyice bi koklayamadım. Ama sizler için birkaç resim çektim, şimdi kısmetmiş paylaşıyorum.
Yol bir hayli kasvetliydi. Ama zaten kışın pek de aydınlık olmaz oralar. Dumanlı, sisli, karamsar olur yollar. Ama şehrin göbeğine gelirsiniz yer yer yeşil, yer yer sarı.. Deniz ise kurşun rengi..
Bu sahil yolu uzunca bir yoldur yayalara özel. Eskiden trenin geçtiği bir demiryolu iken yaşayanlar aktivite yapsın diye bu kadar güzel bir sahil yolu oluverdi. Yazın cıvıl cıvıl olur.
Tam dalgakıranın köşesidir burası. Kıyıyla birleştiği nokta. Bütün tekneler buradaki yapay koya saklanır, Karadeniz'in manyaklığı tutupda dağırmasın diye. Siz o teknelere bakarak balığınızı yer, rakınızı içersiniz. Arzu ederseniz bir de sigara yakarsınız. Hemen gerisinde çınaraltına gidersiniz, çayınızı içer, okeyinizi oynarsınız.
Buyrun bir de üç kuşak okuduğumuz (abim1, abim2 ve ben) lisemiz. Amerikalıların ilk olarak kolej olarak yaptığı sonradan Anadolu Lisesi'ne çevrilen bir okul bu. Bayram olduğu için bekçi bile yoktu içeri giremedik. Ama benim diye demiyorum hem eğitim kalitesi hem öğrenci kalitesi hem okulun güzelliği bir numaradır. Yani eskiden öyleydi. Yeni eğitim sistemi ne gibi şeyler aldı götürdü bilemiyorum.. Resimde de niye öyle ajan gibi bakmışım bilemedim.





Hemen yukarıdaki de yine üç kuşak okuduğumuz ilkokul, TED Koleji.. Sonbahar çökmüş, yapraklar 25 senedir hiç değişmedi sanırım. Sağ taraf servislerin park ettiği yoldu.. O merdivenler ne de büyük gelirdi. Şimdi burası ERDEMİR'in Musiki Derneği olmuş. Babamın senelerce hizmet verdiği dernek benim ilkokuluma yerleşmiş :) Benim ilk okulumsa lise kısmıyla birleştirilip Lisemin çaprazına konmuş. Devanası gibi. Güzelim ağaçlı yolun ağaçlarını kesip kazuret gibi okul dikmişler para hırsı büyüyenler.. Ama ne de güzel değil mi ilkokulum..






Burası lojmanlarda ( Erdemir çalışanlarının bir kısmının oturduğu bölge) dolanırken yakaladığımız fabrika manzarası. Türkiye'nin ve dünyanın en büyük fabrikalarından. Ama ne yazık ki bir kısmını başkalarıyla paylaşmakta beis görmedi yöneticilerimiz, ne yazık.. Binlerce kişinin çalıştığı, onbinlerce kişinin ekmek yediği, Ereğli'yi Ereğli yapan kaynak..





Yine lojmanlardan bir kare.. Okuldan kaçan o belli belirsiz sarı korkuluklu merdivenlerden yukarı çıkar (kaç yüz basamaktı hatırlamıyorum, burada küçücük bir kısmı çıkmış) kendini lojmanların çeşitli yerlerine atardı...
İşte böyle.. Oturduğumuz evde normal olarak bir başkası oturduğu için gidip oranın manzarasını, içinin güzelliğini çekemedim. Ama Ereğli'ye ait en çok özlediğim şey evimiz ve evimizin terasıdır..
Bakarsanız ne kadar özlüyorum diye, hiçbir zaman ama hiçbir zaman geri taşınmayı hayal etmeye bile yetmiyor yine de. Az şekerli Türk kahvesi kıvamında bir özlem işte benimkisi... Fazla içince çarpıntı yapıyor..




8 comments:

Cthulhu said...

Ama iyi ki gittik be karıcım.Sen gördün oraları, anlattın bana, buralar benimdi, ben buraları iyi bilirim dedin bana. Seninle evlendik bile, ama o yönünü daha evvel hiç görmemiştim.

Değişik bir tecrübeydi. Zaten sırf fabrikası bile yeter aslında benim oraya tekrar gitmeyi istemem için.

Ne zaman istersen güzel karıcım.

TUĞBA'NIN DÜNYASI said...

Merhaba;
gerçekten pek güzelmiş Ereğli.Ben görmemiştim hiç.Marmara Ereğlisinde bizim yazlığımız var bir an orası sandım.Değilmiş.Sahili çok güzelmiş:)Düzceyi de severim ben amcamlar orada oturuyorlar.Öğretmen amcam da yengemde.Başka bir havası vardır düzcenin de.Ne güzel geziyorsunuz böyle.Eski günlere dönüş güzel tabi ama dediğin gibi birkaç gün güzel sadece.Devamlı orada olmak istemiyor insan.Kendi evini yaşadığı yeri arıyor hele orası istanbul da olursa:)istanbul da yaşam zor derler ya ben daha çok gezmeyi seviyorum istanbulun her yerini köşebucak.Bu arada annem o hamsi tavayı pek güzel yapar kaynayabilirsiniz bize gerçekten de evimize vardığımızda:)Sevgiler kocaman.Bu arada füğün fotoğrafınız çok güzel olmuş blog başlığındaki:)

tubik said...

Tuğba vallahi pek güzeldir oralar..
Düzce'yi de ben ilk defa görmüş oldum, içini hiç gezmemiştik. Düzce de güzel.. Ama İstanbul bambaşka.. Her ne kadar ayrı bi sebepten söylensem de başka bi yerde yaşadığımı düşünemiyorum bile..

Düğün resmi süper di mi? Evlenme bayram haftası sebebiyle koymuş cenk :)

Tanya's said...

Tubikcim,

Ajan fotoya katıldım...ne güzelmiş ereğli..bende hiç gitmedim..oysa iş sebebiyle gidebilirim..ikinci çıkartmayı yapmaya ne dersiniz.

Hedırda mutluluğun resmi olmuş ama..nefis.

tubik said...

Tanya ereğli süperdir.. Doğru ya senin çoktaaaaaannn gitmiş olman lazımdı :D Valla bana uyar.. Hep birlikte daha da güzel olur :D

Resim süper di mi? :)

Sedeliko said...

konuyla ilgisi yok ama yeni hedır çok güsel olmuş evladım. meşallah tu tu tu tu :):):)

Flying Dutchman said...

Annem Zonguldak'lıdır bu yüzden 2 kez gitme şansım oldu ve evet 1 gün çok yeterli değil gezmek için. Sahilde ağ ören balıkçılarla oturup sohbet etmek ve arkadaşlarının tuttuğu ekmek arası çipurayı yemek enfestir. Benim dikkatimi çeken sanırım ereğlinin denizcilikten sorumlu müsteşarının denize sıfır olan 2 katlı eviydi. hafiften özenmiştim :))

Ayrıca sahilin üst tarafında kalan arka sokaklarda dolaşmak da ayrıca hoştur....benzer şekilde Safranbolu'nun da aynı havayı verdiğini söylemeliyim, yolunuz düşerse oraya da gidiniz...

Lebowski said...

Gecenin bir yarısı, uçan hollandalı'da salınırken, hiç böyle bir post göreceğimi tahmin etmemiştim.=)

Kareler nefis gerçekten, ama 18 yaşında ereğliden göçen hepimizin, ortak duygusudur herhalde bu, İstanbul'a dönüşe özlem. Dayanamıyoruz, ayrı kalmaya, bu şehirden.

Son resim ise, başlı başına bir hayat zaten. Kaç nesil eskitmiştir kim bilir o merdivenler. Kaç neslin, platonik aşklarının çığlıkları çınlamıştır, o betonlarda. Ne kadar alkol tüketilmiştir, en azından bizim ki bile hatırı sayılır kadar vardı. =)

Yüzümde bir tebessüm oluştu, gitmiyor, zira anılar bitmiyor. Teşekkürler tekrardan..=)