Bugün Çapulcu Pazarımızda yaşadığım küçük bir diyaloğu paylaşmak istedim.
Malumunuz haftalardır düzenli olarak Yoğurtçu Parkı'ndaki pazarımızda kitap paylaşıyor, paylaşmak amacıyla getirilen tüm kitapların sağlıklı biçimde dağıtılmasına gayret ediyoruz. Amacımız ilgilenen herkese birşeyler sunabilmek, herkesin kitaplara olan erişimini kolaylaştırmak, okuyan insan sayısını arttırmaya yönelik küçük bir katkıda bulunmak.
Pazar belli bir saatte paylaşıma açılıyor ve o saate kadar da gönüllüler olarak gelen eşyaları tasnif etmek, ilgili standlara dağıtmak ve dizmek için uğraşıyoruz. Biz dizdikçe standımızın önünde insanlar birikiyor ve gelen kitapları incelemeye başlıyor.
16-17 yaşlarında bir genç standımızın önünde bir kitabı merakla incelemeye başladı. Halinden belliydi gidip istediği kitabı para verip alacak maddi imkanının olmadığı. Halinden belliydi derken, hırpani, kirli bir görünümü olduğundan demiyorum tertemiz bir çocuktu, duruşundaki çekingenlikten, gözlerindeki tedirginlikten, gülüşündeki sadelikten... Bir süre sonra standla ve insanlarla ilgilendiğimi görünce kitabı bana gösterip "Güzel bir kitaba benziyor" diye gülümsedi. "Evet güzel kitaptır, pazar açıldığında gelip alabilirsin istediğin gibi" dedim. Kararsızca durdu, yok, başkası okur, dedi.
Aradan biraz zaman geçti, biz pazarımızı paylaşıma açtık. Baktığı kitabı henüz kimse almamıştı. Çocuğu gönüllü arkadaşlarımıza kutu taşımada yardım ederken görünce kitabı alıp peşine düştüm. Çekindi diye düşünmüştüm. Bir kitap da o okusun istemiştim. Üstelik kitabı inceleyip beğenmişti. Çocuğu bulup kitabı vermek istedim. "Yok abla ben almıyım, başkası okusun" dedi yine çekinerek. Israr ettim, "Al oku, bitirince getirirsin başkası okur." dedim, eline tutuşturup gittim.
2 saat sonra standın önüne geldi çocuk, elindeki kitabı bırakırken "Abla ben bırakayım bunu, 37. sayfaya kadar geldim" dedi gülümseyerek. "Dursun sende, tamamını oku" dedim, demez olaydım. "Ben dışarıda kalıyorum ya, koyacak bir yer bulamam" dedi.
Dan! Dan! Dan dan dan dan! Kafama gülleyle vuruyorlar sanki! Yerin dibine mi girsem, ısrar eden dilimi mi kessem, saflığıma mı ağlasam, inatla akıl edememiş olmama mı yansam!
Bir de benim üzüleceğimi mi anladı, kendini ezdirmek mi istemedi, bilmiyorum, "evsizim" demedi, "dışarıda kalıyorum" dedi. Sanki bir tercihmiş gibi.
Dışarıda kalan, evsiz insanların bir kısmı bunu tercih ediyor evet. Okudum ben de sağda solda. Ama bahsettiğimiz en fazla 17 yaşında bir genç. Ne kadar tercih etmiş olabilir, tercih ettiyse de nasıl bir imkansızlık ona bu tercihi yaptırmış olabilir ki?
Büyüklerimiz diyor ya "3 çocuk yapın", yapılmış olanına sahip çıkmazken bunun ardında nasıl bir kötü niyet besliyorlar çok belli. Açıkta kalsın, aç kalsın, yardıma muhtaç kalsın, askerimiz olsun, oy verenimiz olsun, minnet edenimiz olsun...
Çocukluğumdan gelme kötü bir alışkanlığım vardır. İnsanlar için üzülürüm. Yolda gördüğüm ihtiyara, dalga geçilen çocuğa, engelli abilere, kocasına "mecbur" kalan kadınlara... Babam hep "insanlara acımanın ne sana ne de onlara faydası var. Oku, meslek sahibi ol, yardım et, ancak böyle faydan dokunur" derdi. Hepsini yapmaya çalıştım, şimdi de insanlara yardım edebilmek için gönüllüyüm.
Bugün gördüm ki zor durumdaki insanlara üzülmeyi sürdürüyorum. Bir hassasiyet olarak.
Ancak sadece içten bir gülümsemenin, sevgiyle kucaklaşmanın, paylaşmanın, iyi niyet beslemenin, önyargıları bırakmanın, kindar olmamanın, paradan mutluluk ummamanın tadını alamayan insanlara acıyorum sadece.
Fakirinden de, engellisinden de, acı çekenden de eksikler. Annemin gidişinde beni ayakta tutan tek şey bu dünyada yaşanacak tüm güzel duyguları içinde barındırmış olmasıydı.
Bu eksik insanlar gittiklerinde hayatla ilgili hiçbirşeyleri olmayacak...
Malumunuz haftalardır düzenli olarak Yoğurtçu Parkı'ndaki pazarımızda kitap paylaşıyor, paylaşmak amacıyla getirilen tüm kitapların sağlıklı biçimde dağıtılmasına gayret ediyoruz. Amacımız ilgilenen herkese birşeyler sunabilmek, herkesin kitaplara olan erişimini kolaylaştırmak, okuyan insan sayısını arttırmaya yönelik küçük bir katkıda bulunmak.
Pazar belli bir saatte paylaşıma açılıyor ve o saate kadar da gönüllüler olarak gelen eşyaları tasnif etmek, ilgili standlara dağıtmak ve dizmek için uğraşıyoruz. Biz dizdikçe standımızın önünde insanlar birikiyor ve gelen kitapları incelemeye başlıyor.
16-17 yaşlarında bir genç standımızın önünde bir kitabı merakla incelemeye başladı. Halinden belliydi gidip istediği kitabı para verip alacak maddi imkanının olmadığı. Halinden belliydi derken, hırpani, kirli bir görünümü olduğundan demiyorum tertemiz bir çocuktu, duruşundaki çekingenlikten, gözlerindeki tedirginlikten, gülüşündeki sadelikten... Bir süre sonra standla ve insanlarla ilgilendiğimi görünce kitabı bana gösterip "Güzel bir kitaba benziyor" diye gülümsedi. "Evet güzel kitaptır, pazar açıldığında gelip alabilirsin istediğin gibi" dedim. Kararsızca durdu, yok, başkası okur, dedi.
Aradan biraz zaman geçti, biz pazarımızı paylaşıma açtık. Baktığı kitabı henüz kimse almamıştı. Çocuğu gönüllü arkadaşlarımıza kutu taşımada yardım ederken görünce kitabı alıp peşine düştüm. Çekindi diye düşünmüştüm. Bir kitap da o okusun istemiştim. Üstelik kitabı inceleyip beğenmişti. Çocuğu bulup kitabı vermek istedim. "Yok abla ben almıyım, başkası okusun" dedi yine çekinerek. Israr ettim, "Al oku, bitirince getirirsin başkası okur." dedim, eline tutuşturup gittim.
2 saat sonra standın önüne geldi çocuk, elindeki kitabı bırakırken "Abla ben bırakayım bunu, 37. sayfaya kadar geldim" dedi gülümseyerek. "Dursun sende, tamamını oku" dedim, demez olaydım. "Ben dışarıda kalıyorum ya, koyacak bir yer bulamam" dedi.
Dan! Dan! Dan dan dan dan! Kafama gülleyle vuruyorlar sanki! Yerin dibine mi girsem, ısrar eden dilimi mi kessem, saflığıma mı ağlasam, inatla akıl edememiş olmama mı yansam!
Bir de benim üzüleceğimi mi anladı, kendini ezdirmek mi istemedi, bilmiyorum, "evsizim" demedi, "dışarıda kalıyorum" dedi. Sanki bir tercihmiş gibi.
Dışarıda kalan, evsiz insanların bir kısmı bunu tercih ediyor evet. Okudum ben de sağda solda. Ama bahsettiğimiz en fazla 17 yaşında bir genç. Ne kadar tercih etmiş olabilir, tercih ettiyse de nasıl bir imkansızlık ona bu tercihi yaptırmış olabilir ki?
Büyüklerimiz diyor ya "3 çocuk yapın", yapılmış olanına sahip çıkmazken bunun ardında nasıl bir kötü niyet besliyorlar çok belli. Açıkta kalsın, aç kalsın, yardıma muhtaç kalsın, askerimiz olsun, oy verenimiz olsun, minnet edenimiz olsun...
Çocukluğumdan gelme kötü bir alışkanlığım vardır. İnsanlar için üzülürüm. Yolda gördüğüm ihtiyara, dalga geçilen çocuğa, engelli abilere, kocasına "mecbur" kalan kadınlara... Babam hep "insanlara acımanın ne sana ne de onlara faydası var. Oku, meslek sahibi ol, yardım et, ancak böyle faydan dokunur" derdi. Hepsini yapmaya çalıştım, şimdi de insanlara yardım edebilmek için gönüllüyüm.
Bugün gördüm ki zor durumdaki insanlara üzülmeyi sürdürüyorum. Bir hassasiyet olarak.
Ancak sadece içten bir gülümsemenin, sevgiyle kucaklaşmanın, paylaşmanın, iyi niyet beslemenin, önyargıları bırakmanın, kindar olmamanın, paradan mutluluk ummamanın tadını alamayan insanlara acıyorum sadece.
Fakirinden de, engellisinden de, acı çekenden de eksikler. Annemin gidişinde beni ayakta tutan tek şey bu dünyada yaşanacak tüm güzel duyguları içinde barındırmış olmasıydı.
Bu eksik insanlar gittiklerinde hayatla ilgili hiçbirşeyleri olmayacak...
No comments:
Post a Comment