
Friday, March 30, 2007
Tuesday, March 27, 2007
İşte geldim burdayım, ben bu işte ustayım!!
Çok sevgili blog severler merhaba!! Bir haftadan fazla süren bir aradan sonra canlı, dinamik, neşe dolu, kıpır kıpır, adeta Okan Bayülgen vari bir selam etmek geldi içimden.. Saygılar..
Efendiiiimmm.. Abarta abarta bir hal olduğum, duygu sömürüsünün suyunu çıkarttığım bu İzmir seyahatime nihayet noktayı koydum.. (daha beş dakika önce İstanbul topraklarına ayak basmış gibi konuşuyorum inanmayın, cumartesi geldim)

Seyahatimi özetleyecek olursam şöyleydi... Pardon tam bu cümlecikleri yazarken İspanya'dan Jose Alberto aradı, beraber dünyayı kurtardık. Çok havalıyım. (adamın söylediklerinin yarısını anlamadım ama sanırım Bush'u Irak'ı terketmeye ikna edicez. öyle iyimser bi hal vardı ses tonunda yani. arada bir fuck falan gibi pis laflar ettiğini de duydum ama Bush'a sövüyor olsa gerek.)
Seyahatime dönelim. İş, güç, mecburiyet, her ne sebepten olursa olsun belirtmek istiyorum ki seyahat etmek gerçekten çok güzel birşey. Farklı hava soluduğunu bile hissediyor insan. Sokaklardaki sessizlik bile bi garip geliyor. Kafanı gökyüzüne çeviriyosun, yıldızları görüyosun aylar sonra.. Yediğin et lokum gibi, yemeklerrrr... MMmmmmMmmmm... Yemekkkleeeerrrrr.... (Aman Tanrım Huston! Hızla büyüyor durduramıyoruz!!!)

Anlatabileceğim detaylar şunlardır. Patronumun amcasının İzmir'de Kordon'da bir Pub'ı var.. Adı Sirena. (Yanlış yazmış olabilirim.) Çok güzel bir yer. Herkes kendi halinde muhabbet ediyor. Hayalimdeki Friends'den çıkma bir yer. İki akşam gittik. Altan Amca çok neşeli ve eğlenceli bir amca. Çok sevdim. Çeşitli sihirbazlık numaraları, birbirinden terbiyesiz fıkraları (!) ve o güzel muhabbetiyle kendini hemen sevdiren bir amca. İzmir'e yolunuz düşerse gidin. Kime sorsanız gösterir.
Onun dışında çok sevgili has devre Aykut da tesadüf eseri İzmir'deydi. (Aykut'un İzmir'li olması gerçekten büyük tesadüf!) Dükkanı bırakmış İzmir'e gitmiş. Sağolsun beni yalnız bırakmadı. Aldı Doy Doy diye biyer var, oraya götürdü. Sonra birbirinden eğlenceli arkadaşlarının evini ziyaret ettik. İzmir gecelerinde vuku bulan değişik olaylardan konuştuk falan. Çok güzel zaman geçirdim. Buradan kendisine teşekkür ediyorum...
İzmir'de genel olarak insanoğlu rahat. Hayatla ilgili stresleri yokmuş, sanki hepsi zenginmiş, hepsi sağlıklıymış ve hepsi tatildeymiş gibi bi havaları var. Kimse kimseye çemkirmiyor, herkes muhabbetini tadında, komplekslerinden arınmış olarak yürütüyor.. İzmir'i çok sevdim.
Park problemine değinmeden geçemeyeceğim. 20 dakikadan fazla 100 metrekarelik bir alanda park yeri aradık. Yolun ortasına park eden bile var. Gidecekseniz şehir içinde arabasız dolaşın. Zaten heryer birbirine çok yakın.

Gitmiş olduğum diğer şehirlerde anlatılacak bişey yok. Hepsini de çok az görebildim. Yazımı süslediğim resimler de yolda ya da dökümhane çıkışlarında gördüğüm şeylerdir.
Çok çılgın bir seyahatti çoooooookkkkkk.....
Thursday, March 22, 2007
Cumartesi mi Cuma mı?
Neyse, sonuç itibariyle biricik sevgilimi ve sözlümü aşırı özlemiş bulunuyorum. Kendisi pek internete de giremediğinden bu yazımı da ne zaman okur bilmiyorum. Şu anda da uyuyor olmalı. Arayıp uyandırma görevi de bende. :)
E ben ne yapıyorum? Tophane'ye gidiyorum tabi, dün hocamla PES attık. Güzeldi ama iş güç sebebiyle 2:00 gibi yatmak zorunda kaldık. E EVE de oynuyorum haliyle. Başka da bişey yok. Zaten Tubiksiz bişeyi dadı duzu yok dopraam.
Hepinizi kocaman öper sayglar sunarım,
Best Regards.
Monday, March 19, 2007
Yolculuk günü geldi çattı
Her ne kadar yorulacak olsam da, annemi, babamı, dünyalardan kıymetli bir tanecik taze sözlümü(!), Cenk'i ve tüm sevdiklerimi çok özliycem. Sadece bir haftacık ama özliycem işte.. Olsun.. Yine de halimden memnunum. İş konusunda başarılı, azimli, yılmayan, yorgunluğa dayanabilen bir insan olmak ve şu anda da severek çalıştığım iş yerine bişeyler katabiliyor olmak istiyorum. Sonuç olarak bir sürü yer görücez, bir sürü insanla tanışıcam ve işimle alakalı bir sürü yeni şey öğrenicem.
Aslına bakarsanız hakikaten de abartılacak bişey yok. Ailemden uzakta kalmaya yurt sebebiyle alışığım. Cenk askerdeyken onun yokluğu konusunda ağır bir antrenman da yaptım sayılabilir ama tek başıma biyerlere gidiyor olmak, kendi başımın çaresine yine kendim bakacak olmam biraz korkutucu. Aman boşverin neyse... Gören 6 aylık Tanzanya seyahatine çıkıyorum zanneder.. Cenk fazla şımarttı galiba beni :)
Diyeceğim odur ki sevgili blog severler, zannederim bu bir hafta boyunca internete bağlanacak fırsatım pek olmayacak. Bu süreçte kendinize çok iyi bakın, sıkılmayın, Buzda Dans, Esra Ceyhan falan gibi programlar izlemeyin, ruh sağlığınızı koruyun, bol bol gülün eğlenin, güzel güzel uyuyun, tatlı rüyalar görün, sonuncuyu içmeyin, fazla dağıtmayın ve elinizden geldiğince mutlu olun..
Çok sevgili canımın içi arkadaşlarım... Cenk'i yalnız bırakmayın, Tophane'ye falan gidin, tavla oynayın, play station'a da izin var.. Arada bir beni de arayın...
Bavulumu toplamak yordu biraz.. E saatte geç oldu... Beyhan Anne'nin güzel börekleri de rehaveti çöktürdü.. Artık yatıyım.. Hepinize sevgilerimi iletiyor, yanaklarınızdan öpüyorum..
("Havalar nasıl olursa olsun, sizin havanız güzel olsun" demediğim kaldı.)
Son olarak;
Aşkım sen bu satırları okurken muhtemelen şirin mi şirin beyaz bir Opel Combo'nun arka koltuğunda kaçamak yapıp seni düşünüyor olacağım. Ama Bursa'da İskender yiyor da olabilirim :P
Kısacası;
Daima seni özlüyor olacağım.. Seni seviyorum..
Öpçükler...
Friday, March 16, 2007
iş seyahatleri
Her neyse. Kimsenin başını ağrıtmaya niyetim yok. Bu akşam planımız ne olur bilemiyorum. Babamın binbir şımarıklıkla annemi ikna ettiği köfte patates partisinden sonra değişik alternatifler üzerindeyiz Cenk'le birlikte. Erzurum Çay Evi de bir alternatif olabilir. Erdemlerde monoply partisi de olabilir. Bodur'da Osman Abi ve hayat tecrübeleri konulu söyleşi de olabilir. Candan ve Volkanla ve hatta Selinom ve Halil'le organizasyonu yapılabilirse Nişantaşı gibi yörelerimize akış olabilir. Selinom bi mesaj atmış zaten bana geçenlerde.. Ağlattı beni neredeyse...
Bilemiyorum.. Her an herşey olabilir. Tek emin olduğum yarın akşam Erzurum Çay Evi'nde yaşanacak bir nargile keyfi sonrası pijamalar ve mısır patlakları eşliğinde tv/film keyfi olduğudur.
Hala yazasım var.. İzmir'e gitmeden kesin bi daha veda ederim hepinize.. Beni oralarda yalnız bırakmayın.. Akşamları hep telefon açın.. İyi geceler falan dileyin.. Ne bileyim. Öpücük bile yollayabilir, niyet ettim Tubik'in üstünü örtmeye diyerek şefkat gösterebilirsiniz bile..
Tekrardan sevgilerimle....
Monday, March 12, 2007
kız istemek
diycem ama değil. görüntüde böyle olsa bile değil...
kızı isteyecek olan da istenecek olan da olayın ciddiyetini en iyi orada farkeder. ailelerin daha önce hiç tanışmamış bireyleri bir araya gelir. burada bu tanışmamış kişilerin birbirini sevmeme, birbiriyle anlaşamama gibi bir ihtimal her zaman vardır. her an birileri pot kırabilir, karşı taraf ayar alabilir. karşılıklı hain bakışmalar, burundan solumalar, yumruk sıkmalar, gecenin sonunu karakolda şenlendirmeler bile söz konusu olabilir. kız vermek kolay olmadığından herkes fazlasıyla hassaslaşabilir. tüm bunların stresiyle geçen günler ve saatlerle birlikte gün, saat belirlenir.. hazırlıklar yapılır ve büyük buluşma gerçekleşir. hanım kızımız heyecan içerisinde evin içinde dolanır durur. kız babası gerginliğinden, aynı anda aşmaya çalıştığı üzüntüsü ve sevincinden bi yere oturamaz. anne son bir sigara içme derdinde olsa da salata tabağının yerinin iyi olup olmadığını tekrar tekrar kontrol eder. kızın abileri her ne kadar bu zamana kadar tom ve jerry kıvamında yaşamaya alışmış olsalar da kız kardeşlerinin gideceğinin farkına vardıklarından bu sefer de sahiplenici bi tavırla mevzu çıkartmaya hazır ve nazırdır. tüm bu paniğin ve duygu selinin her damlasını hisseden kızımız heyecandan titremeye başlar. hiç alışık olmayarak giydiği topuklu ayakkabı üzerinde yürümekten ziyade büyük bir eforla ayakta durabilmeye uğraşır, mezuniyet ve zorunlu gidilen düğünler haricinde o tarz bir makyajı asla yapmadığından, mütemadiyen suratını kontrol etmek zorunda hisseder, aynaya her baktığında isterse dünya güzeli olsun gördüğü yüz bülent ersoy'dur. birileri sürekli sakin olması gerektiğini söylerken derin nefesler almaya başlar ve kapı zili ne idüğü belirsiz bir tonlamayla çalar. sessiz bir çığlık atılır, babaya son bir kez çaktırmadan bakılır.. ve kapı açılır...
"amanın da kimler gelmiş, kimler gelmiş!!!"
içinden kapıyı açtığın gibi kapatmak gelir ama yemez. misafirler buyur edilir. herkes tanışır, yerlerine yerleşir. hanım kızımız ve efendi oğlumuz bi şekilde yan yana oturabilmeyi başarabilmiştir. sürekli olarak "napıcaz, şimdi ne olacak, sırada ne var, annen babamı sevdi mi acaba, ya babalar?" gibi konu başlıkları konuşulur sessizce. daha beşinci dakikada herkes tanıştıktan, hava durumu kısaca irdelendiğinden ve vatan millet hızlıca kurtarıldığından (evet sadece 5 dakikada) damat adayının babası dayanamaz ve süratle konuya girer... niyet üstü kapalı izah edilir ve sihirli sözcükleri söylemek üzere ailenin en büyüğüne söz verilir..
"efendim.. burada bu iki iyi niyetli genç insanı birleştirmek, ömürlerinin sonuna dek mutlu olmalarına vesile olmak amacıyla bulunmaktayız.. allahın emri, peygamberin kavliyle kızınızı, gelinimiz olarak değil, bizim de kızımız olarak sizlerden istiyoruz..."
aman tanrım!!! saat kaç? geleli kaç dakika oldu? kahveler!!! evet kahveler!! ne zaman yapılacak? kaç tane? orta mı? sade mi? olamaz.. ağlıyor.. annem ağlıyor.. ne? onun annesi de mi ağlıyor?? böhühühüühüüüü....babam!!! evet babam!! ne diycek acaba??
"biz sizleri tanımaktan şeref duyduk. doğduğundan beri özenerek büyütüp, kılına zarar gelmesin diye uğraştığımız kızımızı vermek kolay değil.. oğlunuzu gördük, tanıdık, sevdik.. dilerim ki o da bizim evladımız olur, dilerim ki ömür boyu mutlu ve huzurlu olurlar... "
bu sırada kuzen ve yenge kahve işini halletmişlerdir. kahveler ikram edilir... kahveyi içen erkek annesi "kızım ellerine sağlık. kahven çok güzel olmuş" der ve kızımız ayaklanır. o ayakkabılarla aydemir akbaş gibi yürüyerek gider müstakbel kayınvalidesinin ellerini öper.. herkes ayaklanır.. eller öpülür.. herkes birbirini tebrik eder sarılır.. babalar bile sarılır.. tüm kombinasyon, permutasyon, rotasyon ve motivasyonlar kullanılarak fotoğraflar çektirilir.. herkes yerlerine geçer.. gelen çikolata ikram edilir.. kızımıza küçük hediyeler verilir .. koyu bir yakından tanıma muhabbeti başlar. rakılar, şaraplar ikram edilir. pastalar börekler yenir.. herkes birbirini sevmiştir. ortam son derece neşelidir. herkesin içi rahattır.. baba gelenleri sevdiğinden dolayı kızı adına mutlu, kızından ayrılacağını idrak etmesinden dolayı bir hayli de hüzünlüdür. göstermez.. nadiren içtiği sigaradan birer birer yakar....
muhabbet baymadan insanlar uyuklamadan müsade istenir. herkes takrardan iyi niyetlerini dile getirir ve misafirler yolcu edilir.. kız tarafı hafif yorgun, hafif neşeli, hafiften sarhoş muhabbete başlar.. baba içtiği son sigaranın keyiften olduğunu söyler.. ve gece biter...
kimi kimden istiyosun, ne saçma olaydır diye düşünülse de bazı adetler tadında yapıldığında güzel ve özeldir...
10 mart 2007 tarihi tibariyle;
kendimden biliyorum...
başka bir yerlere not düştüğüm bir yazıdan alıntıdır...
Sonradan aman tanrim dedirten resimler
Evet, oldu, aldım kızı. Zaten cok kalabalik gitmiştik sorun çıkar diye. :) Allahtan sorun çıkmadı. Babam konuşmaya başladı, sonra bir anda sözü Hikmet Yengeme bıraktı (ailemizin en büyüğü ve kız isteme uzmanı, yılların tecrübesi). Hikmet yengem şöyle bir konuşmaya başladıı... ve solunda duran kadın gurubu ve Tuba ve Tuba'nın annesi ağlamaya başladılar, ama sessizce ve aslında sevinçten. Sonra Hüseyin Amca söz aldı, kızı verdim demedi asla. Sadece ima etti, onun için zordu, zor dayandı.
Çok güzel bir gündü, çok. Herkez sonradan güldü eğlendi, tanışmaktan öteye gidildi. Dost olundu. Müthiş bir evliliğin temelleri atıldı. Yazarken mutluluktan ağlamak istiyorum. Çok güzeldi çok. Ailelerimiz ne kadar değerliymiş onu gördüm. Kendi ailem adına gurur duydum. Kalabalık gittik, Hüseyin Amca'ya güven verdik, onu teselli ettik. Kızını en az onun sevdiği kadar sevmeye çalışacağımızı ve kendi evladımız gibi koruyacağımızı söyledik. O da çok mutlu oldu, belki içindeki burukluk biraz azaldı.
Çok güzeldi çok.
Hepinizi seviyorum.
Monday, March 5, 2007
...ve tatlı telaşlar yavaştan başlar...
Misafire hazırlık var sırça köşkümde...


