Tuesday, April 3, 2007

Çay

"Çay!" dedi çocuk. "Tek istediğim bir çay!" Son cümleyi içinden söylemişti. Artık insanlara karşı daha sabırlı olmayı öğrenmek istiyordu. Sabır kelimesini yeni öğrenen biri için büyük ilerleme kaydettiği bile söylenebilirdi. Genelde gittiği yerlerde garsonlar ilk anlarda pek de sevmezlerdi bu siyah saçlı çocuğu, sonra vazgeçerlerdi bundan, ikinci çay siparişi gelirken.

"Abim be, bi çay demiştim ben ama, kalabalık tabi burası".

Söylediklerinden memnun yanındaki kıza baktı. Saçlarının renginden mutlu olmayan ama saçlarının bir teli için canını verebilecek bir erkek arkadaşı olan bir kızdı bu. Büyük gözleri vardı. Mutlu olduğunda parlarlardı, mutlu olduğunu bütün dünya anlasın diye. Kolundaki saat önemli bir günün hediyesi olmalıydı. Çok önemli bir günün. Çok hızlı geçip bittiği için üzüleceğiniz türden bir gün. Kız gözlerini kaldırdı, denize doğru baktı. Açık havada olduğunu hatırladı, üşüdü. Üşüdüğümü söylesem mi diye aklından geçirdi.

"Üşüdün mü?"

Çocuk cevabı beklemeden paltosunu kızın omuzlarına astı. Bakıştılar. Sayısız düşünce geçti çocuğun aklından. Tıpkı bundan evvelki 450 gün boyunca olduğu gibi. Kızın ne istediğini hiçbir zaman anlamazdı. Anladığı zamanlarda ise bununla o kadar övünürdü ki, bir değeri kalmazdı.

"Teşekkür ederim." dedi kız yavaşça. Meşhurdu onun teşekkürleri. Çocuk bayılırdı o tane tane dökülen hecelere. Ufak şeylerden mutlu olmasını bilen bir çocuktu o. Kız da çocuğa böyle minik hediyeler vermekten hiç çekinmezdi.

"Gözlemen soğudu... Sanırım şu an tam karşımda yenmek için can atan bir gözleme parçası duruyor dostum! Hmm hmm...Evet!" dedi çocuk gevrek gevrek. Kız baktı, şunu açık açık söyle der gibi gülümsedi, ufak bıçak darbeleri ile ikiye böldü gözlemeyi. Büyük parçayı çaktırmadan çocuğa verdi. Her zaman yaptığı gibi. Çocuk itiraz etseydi; "Yok ben valla doydum" derdi. Kıza göre en adil bölüşme buydu. Neticede ikisi beraber yiyeceklerdi.

"Çay? Sizin miydi? Buyrun."

Ne kadar da geç kalmıştı bu çay. Bir çay 20 dakkada gelmez miydi?

Garson duymuş gibi çocuğa baktı. Çocuk kızgınlığını belli ettiği için utandı. Hep yapıyordu bunu. Gözlerini kaçırdı. Kaçırdığı yerde kız vardı, kıza baktı, utancını unuttu, güzel şeyler geldi aklına.

"Seni seviyorum." dedi uzun zamandır konuşmuyormuş gibi bir ses ile. Sonra panik yaptı, "Sen de çay ister miydin?" dedi, arkasını döndü. Garson gitmişti.

No comments: